Meydanlar, şehirlerimizin medeniyet aynasıdır.
Atatürk anıtları da bulundukları şehirlerin kültürüne güç katar, kimliğine değer katar.
Haziran ayında Ses Gazetesi’ndeki köşemde, İstasyon Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’nın yer aldığı alanın artık meydan hüviyetini kaybettiğini yazmıştım. Burası, ne yazık ki trafiğin yönlendirildiği bir kavşak noktasına dönüşmüş durumda.
O yazımda, Atatürk Anıtı’nın 23 Nisan Parkı’nda uygun bir yere taşınmasını ve mevcut alanın “Atatürk Meydanı” olarak düzenlenmesini önermiştim. Bu öneriyi Ses Gazetesi olarak kamuoyuna sunmuştuk.
Bir başka önemli konu ise, bayram ve özel günlerde Atatürk Anıtı’ndaki törenlerin halkın katılımı olmadan yapılmasıydı. Oysa milli bayramların amacı, toplumsal birlikteliği ve ortak coşkuyu yaşatmaktır. Katılım olmadan yapılan törenler, bayram ruhuna gölge düşürüyor.
Yazımın ardından beklemediğim kadar çok geri dönüş aldım. Okurlarımızın büyük bölümü önerimize destek verdi. “Çok doğru bir fikir, Nazilli için uygun olur” yorumları bizleri mutlu etti.
Şimdi soruyorum: Bu işleri yapması gereken meclis üyelerimiz ne yaptı? Son 25 yılda Nazilli’nin hangi köşesine unutulmaz bir imza attılar? Hangi kalıcı değişimi hayata geçirdiler? Maalesef tablo ortada: Kendi döneminde sadece menfaatini gözeten bir anlayış…
Biz Ses Gazetesi olarak bu teklifimizi bir kez daha yineliyoruz.
Sayın Başkan ve Belediye Meclisi, bu projeyi geliştirebilir, Nazilli’ye değer katabilir. Yeter ki amaç karşılıksız hizmet etmek olsun.
Nazilli’miz yeni bir çehreye kavuşsun ve bu yenilik, Belediye Meclisimizin bir başarısı olarak tarihe geçsin.
**
İKİ MENDERES: BİRİ DEMOKRASİ, BİRİ DOĞA
Cumhuriyet tarihimizin iki Menderesi vardı.
Birincisi, Cumhuriyetimizin ikinci Başbakanı ADNAN MENDERES… İkincisi ise Ege ovalarını besleyen BÜYÜK MENDERES NEHRİ.
Adnan Menderes, bir demokrasi şehidi olarak idam edildi. Milletimiz ve tarihimiz onu hâlâ minnetle anıyor.
Büyük Menderes Nehri’nin katili ise ne yazık ki biz insanlar ve dünyanın değişen iklimi oldu.
Afyon’un Dinar ilçesi eteklerinden doğan Büyük Menderes Nehri, denize ulaşana kadar yaklaşık 400 kilometre yol kat eder.
Ege’nin bereketli topraklarına can verir, Söke’nin altından Ege Denizi’ne dökülürdü.
Eskiden bizler Menderes’in kıymetini bilirdik. Yaz aylarında ellerimizle sazan balıkları yakaladığımız günler hâlâ hafızamızda.
Ama zamanla ne oldu?
Önce Uşak’ın deri sanayisinin atıklarıyla kirlettik,
Sonra Denizli’nin sanayi atıklarını arıtmadan içine akıttık.
Menderes’i boyadık, zehirledik…
Onu kansere yol açan bir zehir yatağına çevirdik.
Son darbeyi ise doğa vurdu. İklim değişikliği ile can veren Menderes artık can veremez hale geldi.
Ve sonuçta ikinci Menderes’i de kaybettik.
Üzerine devasa köprüler yapılan o nehrin yatağında bugün hayvanlar otlatılıyor.
Çok sevdiğim bir kardeşim, narlarını Menderes’in suyuyla sulayan bir dostum bana suyun ne kadar azaldığını gösteren fotoğraflar gönderdi.
Gördüğümde içim parçalandı.
BİZ GÖRMEZDEN GELSEK DE GELECEK BİZİ BEKLİYOR.
VE O GELECEK, NE YAZIK Kİ KARANLIK GÜNLERİN HABERCİSİ…
**
3 AYDA 48 KUYU AÇTIK!
“SU HAYATTIR” sözünü boşuna söylememişler.
Çünkü suyun bittiği yerde hayat da bitiyor.
Yaz aylarının ilgi odağı olan sahillerde bugün hayat adeta sallanıyor.
İzmir’in gözde turizm merkezi ÇEŞME’de artık çeşmelerden su akmaz oldu.
Kışın 150 bin nüfuslu olan Kuşadası, yaz aylarında 3 milyona yaklaşıyor.
Dağ taş yazlıklarla doldu, hâlâ da yapılmaya devam ediyor.
Ancak sahillerdeki başıboşluk ve makamların sorumsuzluğu, susuzluğu daha da derinleştiriyor. Kuşadası’nda siteler, su sorununu aşmak için adım başı sondaj makineleriyle kuyu açmaya başladı.
Kuşadası Soğucak Mahallesi’nden Davutlar yoluna indiğiniz yerde bir pazar yeri vardır. Yaklaşık 2 dönümlük bu alanda, sitelere ait tam 9 kuyu açılmış. Yetmemiş, üzerine 4 kuyu daha eklenmiş.
Sonuç mu? Sitelerin tümünde sular azalmış, yetersiz kalmış.
Sanki yerin altından sınırsız bir nehir akıyor da herkes ondan dilediğince çekiyor!
Oysa yapılan bu bilinçsiz çalışmalar, yeraltı kaynaklarını hızla tüketiyor.
AY EGE Sondaj’ın sahibi Cemel Yurttaş’a, “Bu yıl kaç kuyu açtınız?” diye sordum. Verdiği yanıt beni hayrete düşürdü:
“Mayıs ayından bugüne kadar Kuşadası’nda en az 48 kuyu açtık.
Anlaşması yapılan 23 kuyu daha var, onları da önümüzdeki günlerde açacağız.”
Düşünün, sadece bir bölgede birkaç ayda 70’e yakın kuyu!
Tam 60 yıl önce çekilen “Susuz Yaz” filmi geldi aklıma.
O film sanki bugünü anlatmak için yapılmıştı.
Ama bugün sadece “Susuz Yaz” değil, “Susuz Yıllar” yaşıyoruz.
KUŞADASI’NDAKİ BU TABLO, TEHLİKENİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ GÖSTERMESİ AÇISINDAN ÇOK İLGİNÇ DEĞİL Mİ?
**
SİYASETE MENFAAT HAKİM…
Bilindiği gibi, özellikle son dönemde Meclis’te ciddi vekil pazarlıkları ve hareketlilik yaşanıyor.
Adminler konuyu silmezse, herkes bu gelişmeleri kolayca takip edebilir.
Vekil transferleri, Türk siyasetinin kangren olmuş yaralarından biridir.
Aslında Avrupa’da en çok milletvekili transferi yaşayan ülke Türkiye’dir.
Az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerde bu tür olaylar daha sık görülüyor.
Son yıllarda çeşitli partilerden 11 milletvekili AK Parti’ye geçti.
CHP’ye geçen milletvekili sayısı ise 9, ayrıca 10 milletvekili de partisinden ayrılarak bağımsız kaldı.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Özlem Çerçioğlu da, bu siyasetin son örneklerinden biri oldu.
CHP’den istifa ettiğinde adeta kıyametler koptu.
“BU OYLAR CHP’YE VERİLMİŞ OYLAR” denildi, mitinglerde “BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN İSTİFA ETSİN” çağrıları yapıldı.
Peki bugüne kadar istifa eden vekillerin bir tanesi bile milletvekilliğinden istifa etti mi? Hayır.
Yalova CHP milletvekili Sayın Muharrem İnce, “BU CHP, ATATÜRK’ÜN KURDUĞU CHP OLMAKTAN ÇIKMIŞ, HALKIN PARTİSİ OLMAKTAN KOPMUŞ” diyerek CHP’den istifa etmişti. Siyasette boyunun ölçüsünü almıştı.
Ama ne değişti de, tekrar partiye döndü?
CHP, biraz da ilkelerin ve prensiplerin partisi olmalıydı.
Ancak Özgür Özel’in genel başkanlığında, CHP her geçen gün bu özelliklerini kaybediyor.
Siyaset giderek daha fazla kirleniyor.
Türk halkının yaklaşık yüzde 65–70’i muhafazakâr ve milliyetçi çizgide olduğunu unutmadan siyaset yapılmalı.
Buradan bir kez daha söylüyorum: Mikrofon sever CHP LİDERİ ÖZGÜR ÖZEL, bu anlayışıyla CHP’yi iktidara taşıyacak bir lider olamaz.
Siyaset, menfaat patronlarının oyuncağı değildir; halkın aklıyla oynandığı sürece, gerçek sahipleri her zaman halktır.