Bu etme bulma dünyasında her şey olacağı yere varıyor. Hele siyasette, bir günde her şey tepe taklak oluyor. Onun için “Siyasette 1 saat bile uzun zamandır” demişler.
“Merhametten maraz doğar” sözü çok doğru. En çıkar yol; “Herkes görevini yapmalı.”
“Kılavuzu karga olanın burnu b… çıkmaz” sözü de ne kadar doğru bir söz. Zaman, her şeyin ilacıdır.
Nazilli bu konularda olumsuz değerlendirmelerle öne çıkıyor.
Şehrin sembolü olan, 3500 çalışanıyla yıllarca Nazilli’ye hayat veren Sümerbank kapanmış, KÖYTAŞ kapanmış, Nazilli sanayi şehri olamamış bir kent halinde kalmış.
Son dönemler, Nazilli’nin yaşadığı en talihsiz dönemlerdir. İyi yönetilemedi, borç batağına itildi.
Sütten ağzı yanan Nazilli halkı, dürüst memur Ertuğrul Tetik’i belediye başkanı yaptı.
Ama, dürüst memur olmak başarılı siyasetçi olacak demek değildir. Çünkü her alanın kuralları farklıdır.
Ertuğrul Tetik belediye başkanı olunca, Sultan Süleyman olduğunu sandı. Garip uygulamalarıyla şaşırtıyor.
Tek başına aldığı kararları başarıya giden yol gibi sundu. Güleç yüzlü ama içten hesaplı bir başkan profili çizdi. Her geçen gün samimiyeti tartışılmaya başlandı.
Sorunları uzatmayı başarı sayıyor. Bir yıla yakındır belediye dükkânlarının kiralarına çözüm bulamadı. Hep “mışlı mişli” konuştu.
Geçmiş belediye başkanlarının hatalarının katmerlisini yaptı ve yoluna devam etti.
Yıllardır belediye dükkânlarını işleten esnafları işgalci durumunda gördü, adeta rızıklarıyla oynadı.
Onlara, “Dükkânlardan çıkın” yazısı gönderdi. Türkiye’de bu sorunu çözümsüzlüğe iten başka bir belediye başkanı yok.
Yapması gereken tek şey vardı: “Dükkân kiralarını güncellemekti.” Onu da başaramadı.
Bu sıkıntılı dönemde, m²’sine 1000 lira kira bedeli uygulamaya başladığı konuşuluyor.
SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN BAŞKAN OLDUN!
Başkanın sorun çözme becerisi yok hükmünde kaldı. Laf cambazlığını geliştirdi, tribüne oynamayı öğrendi. Zaman zaman bunu uygulamaya koydu.
Nazilli’nin sorunlarını askıya aldı. Nazilli Belediye Başkanı olduğunu unuttu.
Büyükşehir belediyesi çalışmalarında ise militan tavırları ve kavgacı üslubuyla öne çıktı.
Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yaptıklarıyla hemşehrilerini mahcup etti. Bu davranışlar kendisine yakışmadı.
Bu, başkanın bilinmeyen yüzüydü.
Büyükşehir Meclisi’nde karşısında olanlardan, “Nazilli çöpten geçilmiyor, işine bak başkan!” diye bağıranlar oldu.
Nazilli onu büyük umutlarla göreve getirdi. Ancak 6 aydır esnafı işgalci gibi görerek, kiraları “işgaliye parası” diye ödetmeyi başardı.
Başkan, tam bir güç zehirlenmesi yaşıyor.
Bayındır Mahallesi’nde “Hayvan barınağı yapacağım” diyerek yüzlerce ağacı kestirdi. İddialar çığ gibi büyüyor, tepkiler daha Nazilli’ye ulaşmadı.
Son zamanlarda tribüne oynamayı seven başkanın unutmaması gereken bir şey var:
“Gün gelir, yaptıklarından dolayı kendisi de makamında işgaliye muamelesi görür.”
Bir aileden aldığı 8 oyu verenler, şimdiden “Ellerimiz kırılsaydı da vermeseydik” diyorsa, bu başkanı düşündürmeli.
**
SORUMLU, MEDENİ GENÇLİK BU OLAMAZ
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, gençlerimiz için büyük bir şanstır.
Türk gençliği, Atasının gözünde neyse milletinin gözünde de odur.
Gençliğimiz; eğitimiyle, görgüsüyle ve yaşayışıyla topluma örnek olmalıdır. Çünkü gençlik geleceğimizdir.
Geçen gün 23 Nisan Parkı’nda bir grup gencin çimler üzerinde oturup sohbet ettiklerini gördüm.
İçimden, “Gururlarımız” dedim, hak ediyorlar dedim.
Ne var ki, yedikleri içtiklerinin atıklarını gelişigüzel yere atmışlardı. Üç metre yanlarında çöp kovası olmasına rağmen, çöplerini toplamamışlardı. Çirkin bir görüntü oluşmuştu.
Dayanamadım, gençlere dönüp:
“Gençler, sohbetiniz çok güzel. İmrendim size. Ama bakın, 3 metre yanınızda çöp kovası var. Şu çöpleri oraya atsanız ne güzel olur.” dedim.
Aman efendim! Sen misin bunu söyleyen? Birkaç genç birlikte:
“Amca, onu da temizlikçiler toplasın” dediler ve gülüştüler.
Maalesef sözün bittiği yerdeyiz. Atatürk’ün Hitabesi’nde işaret ettiği gençlik bu olamaz.
Bu, sorumsuz gençliktir.
Büyüklerimiz örnek olmalı diyeceğim ama onlar da “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” anlayışıyla yaşıyor.
İşte, “Üzüm üzüme baka baka kararır” sözü de maalesef bu duruma denk düşüyor.
**
YERALTI SULARI NEREYE KADAR?
Dünyadaki iklim değişikliğini yaşayarak görmeye başladık. Mevsimler birbirine karıştı. Daha neler olacağını bilmiyoruz.
Geçen haftalarda köşemde yeraltı sularıyla ilgili bir değerlendirme yapmıştım. Çok sayıda okurum bu konuda daha geniş kapsamlı araştırma yapmamı istedi.
Suların giderek çekildiğini görüyoruz. Önceden 20–25 metreden çıkan sular, şimdi 50 metreden çıkıyor.
Bu yaz sadece Kuşadası’nda bir sondaj firmasının 60’tan fazla sondaj yaptığı belirtiliyor.
İncirliova’da yapılan sondajlarda 100 metreden sonra tuzlu su geldiği tespit edilmiş.
Bozdoğan’da ise 2 yıl önce 80 metreden çıkan su, şimdi 250 metreden çıkmaya başlamış.
Dünya büyük bir kuraklık dönemi yaşıyor. Bu dönemin ne sıkıntılar getireceğini kestirmek zor.
**
İNGİLİZLER FİLİSTİN’İ TANISA NE YAZAR?
Aslında insan ilişkileri ile devletlerarası ilişkilerin farkı yok. Her ikisi de çıkar ilişkisine dayanıyor.
Tarih İngilizleri çok iyi tahlil eder. Öz cümle: “Nerede menfaat, orada İngiliz.”
50 bin Filistinlinin ölümünde İsrail’e açık destek veren İngiltere, menfaatlerini alamayınca; “Filistin’i devlet olarak tanıyorum.” dedi.
Kanada ve Avustralya da Filistin’i tanıdı. Yakında 7 ülkenin daha Filistin’i tanıyacağı açıklandı.
Ama bu karar, 64 bin Filistinlinin ölümünden sonra alındı.
Çetin Altan’ın yıllar önce söylediği şu söz aklıma geldi: “Dünyada en küçük ferdinden en büyük devletine kadar hiç kimse yoktur ki, kıçını sokacak bir yer aramasın.”
Evet, böyle bir dünya düzeninde yaşıyoruz.
1974’ten günümüze kadar tam 51 yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Türkiye’den başka tanıyan oldu mu?
Dünya beşten büyükmüş… Geçiniz bunları.
Dünya İsrail’den bile büyük değil. Büyük olsaydı, bu Yahudi zulmünü durdururdu.
Artık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti önce kendi milletini düşünmeli. Zaman o zamandır.