41 yaşında hayatında pek çok hedefi,umutları olan genç bir erkek.Bir gün evinde ailesi ile beraber iken aniden şuuru ve konuşması bozuluyor,sol tarafında cansızlık oluyor.Yakınları onu apar topar hastaneye acil servise götürüyor. Başında eşi ve yakınları gözleri yaşlı,kaygılı ve endişeli bir şekilde bekliyorlar. Acaba hastamızın nesi var,hekimler ne diyecek,ne olacak durumu. Acil servis her zamanki gibi kalabalık mı kalabalık pazar yeri gibi.Bir hasta geliyor,diğeri gidiyor.Bağırış,çağırış,koşuşturmalar içinde baş döndürücü bir döngü var acil serviste. Neyseki sağlık çalışanları hızlı bir şekilde tetkiklerini bitiriyor ve hastanın tanısını koyuyorlar,Beyin damar tıkanıklığı.Hastanın yatması gerekiyor ama hastanede ne servis nede yoğun bakımlarda boş hasta yatağı yok.İşte bu noktada başlıyor sorunlar hem hasta hemde hekimler için.Sıkıntı basıyor hekimleri.Genç hastanın felç geçirdiğini hasta sahiplerine söylemek çok zor iken hastaları için hastanede hiç boş yatak olmadığını,112’nin de çevre hastanelerde hiç boş yatak bulamadığını hasta sahiplerine nasıl söylenir ki. Lanet olsun bu işe diyerek mecbur söylüyor hekim hasta sahiplerine şu anda hastanede hastaları için yatacak boş yatağın olmadığını.Yatışı kabul ederlerse hastalarının yatış sırasına alınacağını ama sıranın ne zaman kendilerine geleceğinin belli olmadığını söylüyor hekim hasta sahiplerinin gözlerine bakamadan.Hasta sahiplerinin üzüntüsü daha da artıyor.Eşinin akan gözyaşları dahada artıyor.Belli isyan edecek bağıracak ama eşi duymasın daha fazla üzülmesin diye bağıramıyor.Gözleri söylüyor aslında herşeyi.Nasıl olur bir hastaya,genç bir fidana hastanede boş hasta yatağı bulunamıyor? Eşime ne olacak? Ne yapacağız biz diye binlerce soru geçiyor aklından o an. Çaresizlik içinde mecbur kalıyorlar acil serviste sedye üstünde beklemeyi,yatış sırasının kendilerine gelmesini.Zaman geçiyor ve hastanın genel durumu biraz daha bozuluyor.Hasta sahiplerinin endişesi dahada artıyor.Ama çaresiz bir şekilde sedye üstünde beklemekten başka çıkış yolu bulunamıyor.Bu arada acilin koridorlarından sabahın erken ışıklarında ağlamaklı,birbirine yaslanmış bir kaç kişi geçiyor,sessizliği bozuyor.Belli,servislerin birinde yakınlarını kaybetmişler.Eşi üzülüyor geçenlere,ne çok ağlayan hasta sahibi var diye aklından geçiriyor.Bir hemşire hanım geliyor yanlarına ve hastaları için serviste boş yatak açıldığını, hastalarının yatacağını söylüyor.Ve hasta acile başvurusunun üzerinden bir gün geçtikten sonra yatırılıyor.Hastanın eşi o an anlıyor acilden ağlamaklı geçenlerin sebebini.Belli ki yakınları ölmüş ve boşalan yatağa kendilerini yatıracaklar. Üzülsün mü,ağlasın mı bilemeden hastalarını servise yatırıyorlar acilde boş yatak bekleyen diğer hastaları geride bırakarak. Bakamıyor geriye sedye üstünde bekleyen hastalara ve hasta sahiplerine genç erkeğin eşi.Ya kendi hastalarınada bir şey olursa ? O zaman mı acilde bekleyen diğer hastalar acaba yatabilecek diye düşünüyor.Ve içine akan göz yaşları bu sefer göz pınarlarından taşarcasına akmaya başlıyor. Bu arada acilde hekimlerin,hemşirelerin,sağlık çalışanların mesaisi son sürat devam ediyor.Ambulanslar peş peşe acilin kapısına dayanıyor.Aklından binlerce soru geçiyor acilde genç hekimin acıklı mı acıklı.Hastanede hastalar için yatacak hiç bir boş yatak yok,niye ambulanslar acile sürekli şekilde gelir ki? Niye 112 komuta merkezi hastaları sürekli buraya yönlendirir? Elleri kolları bağlı daha ne yapabilirler ki ? Sedye üstünde hastalar ne kadar takip ve tedavi edilebilir ki? İşte şimdi son sedyeye de bir hasta yattı.Gelecek ilk hastaya ne yapabilirim ki? Bir hekim olarak hastaları tedavi etmek,acılarını paylaşmak dışında sistemin,sağlık kuruluşların yetersizliğinin,yönetilemeyişinin bedelini daha ne kadar ödemeyebilirim,daha ne kadar dayanabilirim ki bu acılara ? Oysa ben sadece hekim olmak,hastalarıma şifa dağıtmak,onların acılarını,göz yaşlarını dindirmek istemiştim.Ve artık korkuyorum.Acilde hastaları muayene etmekten,muayene sonucu yatmasını gerektirecek hastalık tanısı koymaktan korkuyorum diyor hekim. Ve korkusu daha da artıyor.Acile sirenlerini çalarak yeni bir ambulans daha yaklaşıyor.Peki ambulansın içinde kim mi var? Belki siz,belki ben.Bugün değilse yarın kesin.