Kirlilik, aslında bir çevre sorunu olmaktan daha çok bir sağlık sorunudur.
Çevre kirliliği, savaş, açlık, sıtma, AIDS ya da veremden daha çok ölüme neden olmaktadır. Hayatın her döneminde bilinçli ya da bilinçsiz çevre ile etkileşim halinde olan insan, çevreden olumlu ya da olumsuz etkilenebilmektedir.
Günümüzde özellikle endüstrinin gelişmesi ve yeni kimyasalların
yaşamımıza girmesiyle çevre ve sağlık arasında daha kompleks bir ilişki söz konusudur. Dünya Bankası çevre kirliliğinin 2016’da 9 milyon 600 bin kişinin ölümüne yol açtığını bildirmiştir. Bu ölüm vakalarının yüzde 92’si düşük ve orta gelirli ülkelerde yani çevre kirliliğine çok fazla önem verilemeyen ülkelerde kaydedilmiştir. Bu veriler, çevre kirliliği sorununun küresel çaptaki etkilerini anlamak açısından oldukça önemlidir.
Bir ülkede görülen bulaşıcı hastalıklar hızla yayıldığı için hemen dikkat çeker ve
hastalığın daha da yayılmasını önlemek için acil önlem alınmaya başlanır.
Ancak çevre kirliliğinin yol açtığı, bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar, öğrenme bozuklukları, kanser ve kronik akciğer hastalıklarının ortaya çıkması yıllar sürdüğü için insanların bu durumun farkına varması oldukça zordur.
Hastalık ortaya çıktığında zaten kirlilik her tarafa yayılmış durumdadır.
Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü uzun zamandır çevre sorunlarına dikkat çekmek için çalışmalar yapmaktadır. Tüm ülkelerin ortak sorunu durumundaki çevresel sorunlara küresel önlem alınması gerektiği açıkça ortadadır.
Yale ve Columbia Üniversiteleri tarafından Dünya Bankası işbirliği ile hazırlanan Çevresel Performans 2018 İndeksi verilerinden derlenen bilgilere göre, çevre kirliliği kaynaklı sorunlar insan sağlığı açısından en büyük tehdit oluşturduğu görülmektedir. Çevre Performans 2022 İndeksi verilerine göre Türkiye 180 ülke arasında 26,3 puanla 172’ci olmuştur.
Sağlık açısından çevre üç ana grupta incelenir: 1) Fizikojeokimyasal çevre (ısı, nem, iklim, su, radyasyon vb.). 2) Biyolojik çevre (mikroorganizmalar, mantarlar vb.). 3) Sosyal çevre (eğitim, kültür, çalışma hayatı, trafik düzeni vb.) Hastalıklar, genetik ve çevresel etkenlerden dolayı oluşmaktadır.
Çevre, doğrudan hastalık nedeni olabilir; Mikroorganizmaların hastalık etkeni olması, “biyolojik çevrenin” ; Havada bulunan 3-4 Benzopirenin kanser, asbestin mezotelyoma yapması “fiziksel çevrenin” ; Sağlıksız konut koşulları ya da trafik düzeni nedeniyle oluşan sakatlık ve yaralanmalar “sosyal çevrenin” doğrudan hastalık yapmasına örneklerdir.
Çevre, hastalıklara zemin hazırlayabilir; Bağırsak parazitleri ve sık yineleyen ishallerin etkenleri “biyolojik çevrenin”, yetersiz ve dengesiz beslenme “sosyal çevrenin”, hava kirliliği solunum yolu enfeksiyonlarına “fiziksel çevrenin” zemin hazırlayan unsurlarıdır.
Çevre, hastalıkların seyrini ağırlaştırabilir; Yetersiz ve dengesiz beslenen toplumlarda bütün hastalıkların prognozu ağırlaşır ve ölümcüllüklerini artırır. Kötü konut koşullarının da benzeri sonuçlar doğurduğu bilinmektedir. Bunlar “sosyal çevrenin” hastalıkların prognozunu artırmasına örnektir. Aynı şekilde, hava kirliliği olan yerlerde solunum yolu enfeksiyonları daha ağır seyreder.
Çevre, hastalıkların yayılmasına neden olabilir; Suyu, havası kirli olan konut koşulları bozuk olan toplumlarda başta enfeksiyon hastalıkları olmak üzere, her türlü hastalığın yayılması kolaylaşır. “Fiziksel çevre kirliliği”, çevreyi meydana getiren su, bitki, toprak ve hava gibi bileşenlerin fiziksel yapılarının, insanların ve diğer canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozularak değişmesi olayıdır. Bu şekilde ortaya çıkan kirlilik problemleri insan sağlığında çok önemli bir rol oynar.
Hava Kirliliğinin Sebep Olduğu Hastalıklar; Bulaşıcı hastalıklar hızla yayıldığı için hemen dikkat çeker. Ancak hava kirliliğinin yol açtığı, bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar, öğrenme bozuklukları, kanser ve kronik akciğer hastalıklarının ortaya çıkması yıllar sürer. Dünya Sağlık Örgütü, her yıl en az 12,6 milyon insanın önlenebilir çevresel nedenlerle (öncelikle hava kirliliği: 4,2 milyon) öldüğünü bildirmiştir. Bu toplam ölümlerin dörtte birine denk gelmektedir. Fosil kökenli yakıt kullanan enerji üretim tesisleri, motorlu taşıtlar, ısınma amaçlı kullanılan yakıtlar ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanan hava kirliliğinin insan sağlığı üzerinde birçok etkileri bulunmaktadır. Hava kirleticileri düşük konsantrasyonlarda olmasına rağmen kanserojen etkileri daha büyük olan bileşikler ihtiva etmektedirler. Hava kirleticilerin sebep olduğu tehlikelerinin başında akciğer kanseri, bronşit, astım, amfizem, eklem romatizması, raşitizm ve çeşitli kalp hastalıkları gibi tehlikeli hastalıklar gelmektedir. Bunların yanı sıra hava kirliliği insanlarda göz yanmaları, görme bulanıklığı, nefes darlığı, iştahsızlık, kan zehirlenmesi gibi olumsuzluklara da sebep olmaktadır. Hava kirliliği, çocuklarda hem akut hem de kronik solunum yolu hastalıkları için bir risk faktörü iken, pek çok başka hastalıklar için de önemli bir sağlık tehdididir.
Hava kirliliği, beş yaş altı çocuklarda dünyada yılda yaklaşık 600.000 ölüme neden olmakla birlikte, solunum yolu enfeksiyonları, astım ve istenmeyen yeni doğan sorunları oluşturmaktadır. Hava kirliliği çocuklarda bilişsel gelişimi de olumsuz etkilemekte. Hava kirliliği, kardiyovasküler hastalık ve kanser için ömür boyu sürecek bir riski de beraberinde getirebilmektedir. Aylık hava kirliliğindeki değişimler akciğer ve ilişkili hastaların öksürük, nefes darlığı ve balgam gibi hastalık belirtilerinde değişime neden olmakta ve hava kirliliği arttıkça bu rahatsızlıklar da artmaktadır. Bu da hava kirliliğine neden olan etmenlerin ortadan kaldırılmasının ne kadar hayati bir sorun olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Su Kirliliğinin Sebep Olduğu Hastalıklar; Suyun içerisine karışan ve bulunan bir takım kimyasal maddeler zehirli etki yapabilirler. Kolera, tifo gibi hastalıklar bu yolla insandan insana bulaşırlar. Bu mikroorganizmalar insan dışkısı ile sulara karıştıklarında suyu içen diğer insanların hastalanmasına yol açabilirler.
Sağlık için uygun olmayan su, taşıdığı ve içerdiği birçok maddelerle çeşitli hastalıkların nedeni olabilir. İçinde taşıyabildiği çözünmüş veya çözünmemiş inorganik tuzlar, bakteriler, parazitler, virüsler ve bitkisel maddelerle birçok hastalığın meydana gelmesine yol açarlar.
Suda Eriyebilir, İnorganik Tuzların Neden Olduğu Hastalıklar: Sulardaki sülfat, nitrat, endüstri atıklarından ya da çeşitli sebeplerle sulara karışan arsenik, kurşun, siyanür, bakır, krom gibi maddelerle pestisitler, deterjanlar ve radyoaktif maddeler gibi birçok maddeler zehirlenme ve hastalıkların sebebi olabilmektedirler.
Suda Bulunan Özel Bakterilerin Neden Olduğu Hastalıklar: Genelde salmonella, paratifo, dizanteri su ile geçebilmektedir. Su araçları ile kolaylıkla geçebilecek en önemli ve tehlikeli hastalık şüphesiz koleradır. Tifo, kirli içme suları ve pis yiyeceklerle bulaşan mikrobik bir hastalıktır. Diğer taraftan hayvan hastalıklarından antrax, salmonellose, brucellose, tularemi, toxoplasmosis, leptospirosis, domuz kızılı, mantar hastalıkları gibi birçok hastalık etkenleri hep su ile geçebilecek hastalık meydana getirmektedirler. Çocuk felci, Enfeksiyöz hepatit, Enterisit, Şap hastalığı, Sığır vebası, Domuz vebası vb. hastalıklar da su ile geçebilen virüslerin sebep olduğu hastalıklardır.
Gürültü Kirliliğinin Sebep Olduğu Hastalıklar; Gürültünün en belirgin etkisi işitme kaybıdır. Bu etkisinden başka psikolojik, nörovejatatif ve kardiyovasküler sistem üzerine etkileri vardır. Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün frekansı, şiddeti, kesikli ya da sabit olması ve kişisel özelliklere bağlıdır. Sesin şiddeti ve yoğunluğu arttıkça işitme kaybı da artar.
Radyoaktif Kirliliğin Sebep Olduğu Hastalıklar; Düşük seviyelerde bölgesel maruz kalma sonucu yüzeysel bir etki oluşur ve cilt tahrişine sebep olur. Uzun süreli fakat düşük yoğunluğa maruz kalma mide bulantısı, kusma, ishal, saç dökülmesi ve deri altı kanamasına bağlı olarak yaralara sebep olabilir. Uzun süreli ve yüksek dozda radyasyona maruz kalma ise çok daha ciddi sağlık sorunları yaratır. Radyoaktif ışınlar DNA moleküllerinde kalıcı hasara yol açarak hayati tehlike oluşturabilir. Cilt, kemik iliği, bağırsak ve yumurta hücreleri gibi hızlı bölünen/büyüyen hücreler radyoaktif ışımaya karşı daha da hassas olup cilt kanseri, akciğer kanseri ve tiroit kanseri, radyasyonun yol açtığı sık görülen kanser tipleridir.
Elektromanyetik Alan Kirliliğinin Neden Olduğu Hastalıklar; Teknolojideki gelişmelerin diğer bir sonucu olarak, elektromanyetik dalgaların kullanımı her geçen gün artmakta ve günlük yaşamda doğada bulunanın çok üstündeki seviyelerde elektromanyetik dalgalara maruz kalınmaktadır. Bazı araştırmaların sonucunda, cep telefonu ve kablosuz telefon kullanımının özellikle beyin kanseri riskini arttırdığı ve bu riskin 20 yaşının altında kullanmaya başlayanlarda, kullanma süresiyle bağlantılı olarak arttığı gösterilmiştir.
Çevre kirliliği halk sağlığı üzerinde kaygı yaratacak birçok sağlık sorununun ortaya çıkmasında etkilidir. Genel olarak bakıldığında çevresel etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar; sinir sistemi ve nörodavranışsal hastalıklar, deri hastalıkları, akciğer hastalıkları, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, karaciğer hastalıkları, böbrek ve idrar yolu hastalıkları, tiroit hastalıkları, bağışıklık sistemi hastalıkları, kadın ve erkek üreme sistemi hastalıkları olmak üzere çok geniş bir alanda incelenmektedir. Su kirliliği, iç mekân ve dış ortam hava kirliliği, kimyasallar, gürültü, radyasyon bunların hepsi sağlık için risk faktörleridir. Bu faktörlerden yayılan risk bütün dünyaya eşit bir şekilde de dağılmamıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, çocuklar ve yetişkinler arasında riske maruz kalma düzeyi açısından önemli farklılıklar vardır. Ancak gelişmişlik düzeyi çevre sağlığına bağlı hastalıkların önlenmesi için tek başına bir çare değildir. Bazen tam tersi durumdaki ülkeler daha şanslı bile olabilirler. Artan sanayi, nüfus, trafik, tarımda kullanılan kimyasallar, kapalı ortamlarda uzun süren çalışma saatleri, kimyasal içerikli tekstil ürünleri, ev ve ofis mobilyaları ile temasta geçen bir ömür sağlık risklerini artırmaktadır. Fakat genel olarak gelişmekte olan dünya, kirlilikten birçok durumda çok daha fazla etkilenmektedir. Aslında bu risklerin çoğu ve sağlığa etkileri kolaylıkla önlenebilir. İleri teknoloji ve hatta pahalı ilaç tedavileri nadiren gerekli olabilir.
Bunun için tek ihtiyacımız kirleticilerin çevreye salınımını azaltmaya yönelik önleyici tedbirlerdir. Aslında bu konuda bilim oldukça gelişme kaydetmiştir.
Tek sorun bu konuda sorumluluk sahibi olanların kirliliğin önlenmesi konusunda daha bilinçli ve vicdanlı olmalarının sağlanması ve denetimlerin artırılmasıdır.