İklim değişikliğinin olumsuz etkileri tüm dünyada tarımdan ormancılığa, sanayiden turizme kadar hemen hemen tüm sektörlerde yoğun olarak hissedilmektedir.
İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer almakta olan Türkiye’de meteorolojik afetlerin sayısı ve bu afetlerin neden olduğu maddi ve manevi kayıplar her geçen gün artmaktadır.
Nitekim 1990-2015 yılları arasında ülkemizde meteorolojik afet sayısı yüzde 2510 artmıştır.
En sık görülen meteorolojik olaylar ise sırasıyla fırtına ve hortum, şiddetli yağış ve sel, doludur.
Bu süreçte İstanbul, Balıkesir, Antalya ve Kahramanmaraş illerindeki afetler
diğer illere göre daha fazla olmuştur.
Ülkemizde iklim değişikliği bağlamında gelecekte olabilecek tahmini olaylar şunlardır; yıllık ortalama sıcaklıklarda artış, yıllık toplam yağışlarda azalma, donlu günlerde azalma, 35 °C’den daha sıcak günler sayısında artış, ekstrem yağışlı günlerde artış, ardışık kurak günler sayısında artış.
Beklenen bu iklim değişikliklerinin etkileri ise kuraklık, sel, taşkın, yangın, dolu, fırtına ve hortum oluşumlarında artış, deniz seviyelerinde yükselme, bazı kıyıların su altında kalması şeklinde olacaktır.
Bu süreçte İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde çölleşme ve kuraklık riski oldukça yüksektir.
İklim değişikliğinin kentler ve diğer ekosistemler üzerinde yaratacağı riskler nem yağış rejiminin değişmesi, bitkilerin büyüme döneminin uzaması, hava kalitesi üzerinde olumsuz etkiler, sıcak hava dalgalarının artışıdır.
İklim değişikliğine bağlı olarak ülkemiz kentlerinde beklenen olası etkiler şunlardır: sel ve taşkınlarda artış ve buna bağlı olarak altyapıların ve yerleşim alanlarının sular altında kalması; sıcaklık artışı ve sıcak hava dalgalarının yoğunlaşması, soğutma ihtiyacının ve dolaylı olarak elektrik tüketiminin artması; dolu, fırtına ve hortumlarda şiddetlenme ve bunlara bağlı olarak elektrik hatları gibi alt yapılar ile araç ve konutlarda hasarlar; toz fırtınalarında artış; kıyı kentlerinde deniz seviyelerindeki artışla kıyı erozyonu; kuraklıkla su kaynaklarının azalması ve temiz içme ve kullanma suyuna ulaşmada zorluk, hidroelektrik enerji üretiminde azalma; hava kalitesinin bozulması; sağlık sorunlarının artması; tarımsal üretimin ve verimliliğin azalması, yem bitkilerinin üretiminde azalma ve meraların zarar görmesi sonucunda hayvancılığın da etkilenmesi nedeniyle gıda güvenliğinin riske girmesi ve gıda fiyatlarında artış; kent çevresindeki orman alanlarında yangınlarda artış; sulak alanlarda buharlaşmanın ve su kullanımının artmasına bağlı olarak kurumalar; flora ve faunanın daha uygun habitatlara göç etmesi; istilacı türlerde artış; tarım, orman ve süs bitkileri zararlıları ve hastalıklarında artış; iklim göçlerinde artış; turizm gibi bazı sektörlerde ekonomik kayıplar.
Bir kentin özetlenen iklim değişikliği etkilerinden etkilenme derecesi kentin direnç ve etkilenebilirliğine bağlı olarak değişmektedir.
Kentler ve iklim değişikliği etkileşiminde öncelikli olarak kentler ve kent dış çeperindeki ekosistemlerin direnç ve etkilenebilirliklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Kent ölçeğinde gerekli analiz, değerlendirme ve önlemlerin geliştirilmesinden öncelikle belediyeler sorumludur.
Ancak hükümetlerinde arazi kullanım kararları alınmasında, mega projelerin geliştirilmesinde, çevre düzeni ve imar planı mevzuat ve uygulamalarında sera gazı salımlarının azaltılması ve iklim değişikliği perspektifine dikkat etmeleri gerekmektedir.
Ülkemizde genel politikalarda bu ilkeye uyulduğunu söylemek oldukça zordur.
Belediyeler imar planlarının hazırlanması, kanalizasyon, ulaşım, su tesisi, katı atık depolama gibi hizmetlerin iklim değişikliğinden etkilenmemesi için çalışmalar yapmak ve hazırlıklı olmak zorundadır.
Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle sel, taşkın, su baskını, heyelan, rüzgar, fırtına, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi risklere açık alanların haritalarının oluşturulması ve bu riskli alanların koruma altına alınması, yapılaşmanın önlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gibi uygulamalar yapılması oldukça kolaylaşmıştır.
Belediyelerin gerçekleştirebileceği uyum çalışmalarından bir diğeri de yeşil alanların arttırılmasıdır.
İklim değişikliğine uyum konusunda yeşil çatılar, yağmur bahçeleri, yağmur suyunu depolama, sert zeminlerde geçirgen malzemeler kullanma, açık renkli çatı ya da asfaltlar, suyla serinletme gibi çeşitli yenilikçi yaklaşımlar kullanılmaktadır.
Belediyelere ve ilgili kamu kurumlarına düşen diğer bir sorumluluk da kentlilerin bilinçlendirilmesidir.
Kentlerdeki uyum çalışmaları orman, mera, tarım ya da sulak alanlardan ayrı olarak düşünülmemelidir.
Bu ekosistemlerin daralmasının ya da tahrip olmasının, yol ve çitlerle habitat parçalanmasının önlenmesi, tahrip olmuş ekosistemlerin rehabilitasyonu da uyum çalışmasıdır.
Kentlerin konumuna ve olası iklim değişikliği etkilerine göre uyum örnekleri arttırılabilir.
Etkin önlemlerin alınabilmesi için tüm sektörlerin ve toplumun her kesiminin kırılganlıklarının analizi, risklerin teşhisi ve uygun tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Bu da bilimsel yaklaşımlarla, disiplinler arası çalışmalarla ve her şeyden önce iklim değişikliğinin geleceğin değil günümüzün sorunu olduğunu kabul etmekle mümkün olabilir.
Ancak ülkemizin henüz bu noktaya geldiğini söylemek oldukça zordur.
31 Mart 2024 yerel seçimleri yaklaşmasına ve adayların çoğu belli olmasına rağmen adayların gündeminde iklim değişikliği yoktur.
Bu noktada seçmenlerin, tüm parti adaylarından iklim değişikliği ve bunun neden olacağı afetlerin felakete dönmemesi için yapacaklarını sorgulamaları gerekmektedir. Çünkü iklim değişikliği ülkemizin beka sorunları sıralamasında giderek yükselmektedir.