40–50 yıl önce üç kişi bir araya gelse ya içmeye giderdi ya da şirket, kooperatif kurmaya…
Bunlar yarım asır öncesinin anlayışıydı.

Bugün ise gelişen olaylar aklımızı başımızdan alacak noktaya geldi.
Türk milleti esaretten kurtulurken “tek vatan, tek bayrak” aşkıyla hareket etti.
Cumhuriyet’e kavuşmanın sevinci vardı.
Akıllarda sadece milletin menfaati vardı; kişisel hesaplar yoktu.

Hak, hukuk ve adalet böyle sağlandı. Yasalar bu şartlarda yapıldı ve biz o günlerden bugünlere geldik.

Ama maalesef medeniyet, ilim ve bilim yolundan ayrıldık; cinlik ve şeytanlıkta mesafe aldık.
Cahilliğe, suça, karanlığa, uyuşturucuya, harama koşar olduk.
Beynimizi bunlarla yorduk.

Artık üç kişi bir araya geldiğinde hayırlı işler değil, suç örgütleri kurmaya başlamışız.
Kolay para kazanmayı öğrenmiş, hak-hukuk çiğnemeyi başarmışız.
Biz ölmüşüz de haberimiz yok.
Demokrasiyi menfaatimiz için kullanır olmuşuz.

Son günlerde yaşananlar medeni bir ülkeye yakışır şeyler değil.
Suç örgütü iddiaları, yolsuzluklar, operasyonlar ürkütücü.
Milletin tek temennisi, iddiaların asılsız olması.
Ama unutmayın, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz.”

Eğer bu iddialar doğru çıkarsa, milletin kanını emen, devletini kemiren kaçakçılar, kara para aklayanlar ve dolandırıcılar en ağır şekilde cezalandırılmalı.
Adına “CAN” dedikleri şirketlerle bu can alıcı insanlar milletin kanını emmiş, menfaatleri için 121 şirket kurup devleti soymuş.

Buna rağmen Türkiye’m büyüksün; hâlâ ayaktasın!
Ama bu iddiaların aslı varsa, yetim-öksüz hakkı yiyenler bunun hesabını en ağır şekilde vermeli.

**

TERÖRİSTİN YAŞI OLMAZ!

Teröristin yaşı olmaz; terörist ruhlu insan her yaşta teröristtir.

“Terörsüz Türkiye” diyenlere soruyorum:
Ruhuna terör işlemiş, beynini bununla beslemiş bir insanın içinden bu zehri nasıl çıkarabilirsiniz?

Çare önce aile, sonra toplumdur.
Terörsüz Türkiye’nin anahtarı burada.

TERÖR ÖRGÜTÜNDEN ANLAYIŞ BEKLEMEKLE HUZUR SAĞLANMAZ.
Bugün toplumumuz maalesef bölünmüş, ayrışma her geçen gün derinleşmektedir.
Siyaset, millet için değil parti menfaatleri için yapılmaktadır.

Dün “terörist” dediğiyle ertesi gün kol kola girip siyaset yapanları görüyoruz.
Bu samimiyetsizlik içinde kimse barış ve huzur getiremez.

Bakın, İzmir’de iki polisimizi şehit eden kişiye…
Henüz 16 yaşında, siyasi kimliği bile gelişmemiş bir genç.
Bu zehri ne zaman aldı, kim verdi?
Terör duygusunu şuur altına yerleştiren birinin iflah olması mümkün mü?

Cinayetin ardından “Allahu Ekber” çığlıkları atan bu zihniyetin İslamiyet’le ne ilgisi var?
Ben inanıyorum ki terörün başı ezilmeden Türkiye’de huzur sağlanamaz.

Orta Doğu’daki ülkelerin halini görüyoruz.
Başımıza aynı felaket gelmeden, herkesin “TEK MİLLET, TEK BAYRAK” anlayışını kavraması ve buna göre siyaset yapması şarttır.

**

TRİBÜNE OYNAMA BAŞKAN!

Nazilli’deki gelişmeleri tatilde olmam nedeniyle basından izliyorum.
Yine kısır çekişmelerin sürdüğünü gördükçe üzülüyorum.

Geçen hafta milli maç günü Belediye Başkanımız halka çağrı yaptı:
Cumhuriyet Meydanı’nda büyük ekrandan maçı izlemeye davet etti.

Doğrusu şaşırdım. Başkanın tribüne oynamayı öğrendiğini gördüm.
İçimden, “İyi mesafe kat etmiş” dedim.
Ama yanlış şeyler öğrenmiş.

Büyükşehir meclisinde militan gibi davranması da kendisine hiç yakışmadı.
Nazilli çöpten kokarken “işine bak” tepkisini alması, başkanı düşündürmeli.

Nazilli’nin spor gururu, temsilcisi Nazillispor sahipsizlikten yoğun bakımda, üçüncü ligde ayakta kalmaya çalışıyor.
Başkan, siz neredesiniz?

Milleti maça davet edeceğinize, spor aşkınız varsa NAZİLLİ’NİN ONURU NAZİLLİSPOR’A SAHİP ÇIKIN.
O zaman sizi alkışlarız.

Belediye başkanı, Nazilli’nin spordaki temsilcisine tek laf etmiyor, es geçiyor.
Bu tribüne oynamaktır.
Başkana sesleniyorum: Kendinize gelin!

NAZİLLİSPOR SİZİN ONURUNUZDUR, SİZİN SORUMLULUĞUNUZDUR.
Onun sorunlarını siz çözmelisiniz.
Eğer yapmazsanız, Nazillispor’un çöküşü sizin rezaletiniz olur.
Ben bu hale getirmedim” demek yetmez; düzlüğe çıkarmak sizin görevinizdir.

Nazillispor amatöre düşerse, Nazilli halkı da onuru da incinir.
Sayın Başkan, artık militanlık değil hizmet zamanıdır.

**

TANIMIYORUM HASTALIĞI TEKİN’E DE BULAŞMIŞ!

CHP’de “tanımama hastalığı” kısa sürede Gürsel Tekin’e de bulaştı.
CHP’nin İstanbul İl Kongresi esastan reddedildi.

Günlerce güvenlik güçlerinin ablukaya aldığı il binasından polis çekildi.
Ama kayyumluğu sona eren Gürsel Tekin, mahkeme kararını tanımadığını söyleyip binayı terk etmedi.

Bu “tanımama” hastalığı CHP’ye güven kaybettiriyor.
Özgür Özel de aleyhine olan kararları tanımadığını söyleyerek meşhur olmuştu.

Oysa mahkemeler yanlış karar verebilir; üst mahkemeler vardır.
Yargıtay, Danıştay vardır.
Ergenekon ve Balyoz davalarında verilen yanlış kararlar üst mahkemelerden geri dönmedi mi?

CHP artık yargıya karşı ön yargılı tavırlarını bırakmalı, yargı mensuplarına daha saygılı olmalıdır.
Bu, ülkedeki siyasi tansiyonu da düşürecektir.

Buradan CHP Genel Başkanı’na soruyorum: “İstanbul İl Kongresinin iptal davası, Özel’in yargıya bağırıp çağırmasından sonra mı reddedildi?”