Üç beş komşu oturmuş, kapı önünde konuşuyor.
- Geçen Fatma Teyze’nin mutfak camını kırmış çocuklar top oynarken.
* Aaa bizimkiler değildir onu yapan başka mahalleden gelmiştir o çocuklar.
- Senin oğlan kırmış diyorlar, bir vurmuş topa, sen git Fatma teyzenin camına çarp.
* Benim çocuğum hayatta yapmaz seninki olmasın o.
- Yahu yok Fatma Teyze kendi görmüş, ayıp ama azıcık terbiye ver çocuğuna.
* Ne diyorsun hanım sen, herkes kendi çocuğuna baksın senin oğlan da geçen Hüseyin amcaların ziline basıp basıp kaçmış. Hüseyin amca taa evinize gelmişti şikayete ne çabuk unuttun.
* Hadi oradan benim oğlan değildi o Nazmiye ablanın torunuymuş onu yapan.
Bu muhabbet uzar gider arkadaşlar...
Her çocuk kendi yuvasında biriciktir. Her anne baba daha anne karnındayken sahiplenir, benimser yavrusunu. Pamuklara sarar el üstünde tutar. Bakmaya doyamaz, saçının bir teline zarar gelse dünyaları yıkar. Elbette bu çok güzel bir şey. Bir evlada verilebilecek en güzel bilinç bu: kendini güvende ve özel hissetmek.
Ama gelin görün öyle ebeveynler var ki bu sahiplenme ve biriciklik duygusunu öyle abartıyorlar ki sanki kusursuz, hatasız ve mükemmel bir canlı dünyaya getirmişçesine çocuklarının tüm hatalarının kaynağını başkaları olarak görüyor. Bir çocuğun beklenmedik davranışlarını “hata” olarak değerlendirmek de doğru değil tabi. Adı üstünde çocuk bu. Düşerek kalkarak keşfederek büyüyecek ve öğrenecek. Bazen evin içinde saygılı bir çocuk büyüttüğümüzü düşünürken parkta bir arkadaşını iterken göreceğiz onu. Bazen saldırgan davranışlar sergileyecek bazen öfkelenecek hatta bazen argo kelimeler kullandığına bile tanıklık edeceksiniz. Bazen kendinizi bir çocuk parkında başka bir anneyle kavga ederken bulacaksınız.
“Çocuğunuza biraz terbiye öğretin” diyecek karşı taraf. Siz hiç altta kalır mısınız elbette: “ Sen kendi çocuğuna bak benim çocuğum hayatta öyle şey yapmaz!” diyeceksiniz. Ve bu ve benzeri olaylar silsilesi alıp başını gidecek. Siz birbirinize öfke dolu bakışlar sergilerken bir bakmışsınız beş dakika sonra az önce birbirini ittiren çocuklar mis gibi güzel güzel oyun oynuyor. Evet çocuklar bazı şeyleri çok çabuk unutur ama bazı şeyleri de alttan alttan hatta kendi bile farkında olmadan öğrenir. Siz onun yanlışlarını koşulsuzca hiçbir şeyi sorgulamadan savundukça çocuğunuz kendinde her türlü hatayı yapma hakkı görür. Ya da hatalarını kabul edip sorumluluğu üstlenmek, en basitinden özür dilemek yerine hep başkalarını suçlar hep başkalarını sorumlu tutar başına gelen olumsuzluklardan. Henüz okul öncesi dönemde masum gelen bu suçlamaların önüne geçmezseniz büyüdükçe çocuğun “yalan” yelpazesi genişler. Çocukların niyeti elbette kendine ve topluma zarar vermek değildir. Benmerkezci dönemde oldukları için dünya kendi etraflarında dönüyor sanıyorlar sadece. Canı bir şeyleri paylaşmak istemiyorsa ya da bir başkasının evindeki her şeyi kendine ait sanıyorsa ve kendince çözüm bulamıyorsa kolaya kaçar. Ya gizlice yapar ya da gözünüze soka soka zarar verir bir şeylere. Siz onun bu davranışlarını destekledikçe o daha da ileriye gider ve kartopu gibi büyür ve gelişir bu durum.
Çocuğunuzun olumsuz bir davranışını size dile getiren birinin niyeti “Sen kötü bir annesin/babasın!” “Sen yetersiz bir ebeveynsin!” değildir. Doğamız gereği kendimizi olumsuz eleştirilere kapatıyoruz. Olumsuz hiçbir şey duymaya tahammülümüz yok maalesef. Dolayısıyla canımızdan olan bir cana da gelen olumsuz eleştirileri adeta bir tehdit gibi algılıyoruz.
Benim çocuğum yapmaz! Eee tamam seninki yapmaz onunki yapmaz benimki zaten hiç yapmaz. Kim yapıyor bu yaramazlıkları be kardeşim! E kim çaldı komşunun meyvelerini, kim kırdı Fatma teyzenin mutfak camını, kim basıyor bu zillere sürekli, kim attı o balkondan oyuncağı benim başıma yolda kendi halimde yürürken, kim çiziyor o çöp adamları arabama minicik parmaklarıyla, o “beni yıka” yazanlar devler ülkesinden gelen adamlar mı? Adı üstünde çocuk işte! Hepsi çocuk! Ve hepsi kendi küçük kalpleriyle bu hayatta var olma çabası içinde. Sizin nasıl dünya kadar işiniz varsa onların da adına “oyun” dedikleri tam zamanlı bir işleri var.
Benim çocuğum yapmaz demek yerine evet benim çocuğum bunu yapmış olabilir ama mutlaka bir açıklaması vardır ya da açıklaması yoksa hata etmiş özür dilemeyi öğretmeliyim demelisiniz. Ülke zaten hatasını kabullenmek yerine insanlara zulmeden canlılarla dolu. Evet yine bir temel atma törenimize daha hoş geldiniz değerli okurlar. Herkes eline kazma küreğini alsın ve beni dinlesin. Çocuklarımız çok özel biliyorum. Onlara her gün her dakika özel olduklarını hissettirin elbette. Özel olduklarını bilsinler; ama bu dünyada tek yaşamadıklarını da bilsinler. Bu dünya sadece sizin prens oğlunuzun ya da prenses kızınızın ruh haline göre şekil almıyor. Onları böylesine koruduğunuzu sanarken aslında en büyük kötülüğü onlara siz yapıyorsunuz. Bu konuyla
ilgili çok güzel bir atasözümüz de var: “Kimse yoğurdum ekşi demez.” Ben diyorum. Benim yoğurdum ekşi arkadaşlar. Ve ben onu o haliyle çok seviyorum.
Benim çocuğum yapmaz yerine benim çocuğum yapar diyelim. Benim çocuğum çok güzel resim yapar benim çocuğum çok güzel arkadaşlık kurar benim çocuğum çok güzel bir insan olur gibi cümleler sizler ve insanlık adına çok daha gurur verici sonuçlar doğurur.
Sevgiyle kalın..