Çocuğunuzla markete çıkarsınız. Keyifle alışveriş yapmaya başlarsınız sonra birden ufaklığın canı sıkılır ve zaten evdin de de olan bir oyuncağı görür tutturmaya başlar al da al al da al. Çaresizlikten ne yapacağınızı şaşırırsınız. İşte tam o sırada uzaktan bir amca belirir. Evet aradığınız kişi ayağınıza geldi. Şimdi çocuğunuzu susturmak ve korkutmak için doğru kozu oynamanın tam vakti. Çocuğunuza döner ve “Bak amca çok kızıyor sana bırak hadi bakalım o oyuncağı.” Amca da bu doğaçlama gelişen oyunculuğa dünden razıdır: “Aaa üzme bak anneni kızarım!” Görev başarılı. Çocuk oyuncağı bırakır ve sessizleşir. Hayırlı olsun insan ilişkileri zayıf kendini ifade etmekten korkan karşısına çıkan insanlardan çekinen bir yetişkinin temellerini atmış oluverdiniz. Ya da aldınız ufaklığı parka götürdünüz saatlerce oynattıktan sonra hadi annecim eve dediniz o da ne ufaklık direniyor gelmek istemiyor. Çözüm kolay bak köpekler geliyor kaç kaç hadi. Hayvan korkusuyla ya da nefretiyle dolu bir birey yaratmak bu kadar kolay işte.
Sırf o an hayatımız kolaylaşsın diye farkında olmadan yaptığımız binlerce detaydan birkaçı bunlar. Tabi çoğu anne çocuk büyütme sürecini tek başına yürütmeye çalıştığı için de pratik çözümler üretmek zorunda. Ya da büyüklerimiz babalarımız işin kolayına kaçıyor bazen. Zaten aslında bu durumlar bizim normalimiz gibi.
Çocuklarını bu şekilde ehlileştirmeye çalışanların sayısının çokluğu yadsınamaz bir gerçek.
İstatistiklere göre dünyanın en öfkeli ikinci ülkesi seçilmişiz. Kim diyebilir ki yok canım olur mu öyle şey diye? İnsanlar sabah uyanır uyanmaz hayatı sorgulayarak başlıyor güne. Anneyseniz bitmeyen işler aile bireylerinin ortak yaşam alanına destek olmaması tüm yükü bir kişinin üstüne yüklemesi. Evinde ailesine destek olmayan bir bireyin iş yerinde tüm işin kendi üzerine yüklenmesinden yakınması da ayrı bir ironi tabi. Sadece ev işleri de değil insanların sosyal hayata ayıracak vaktinin parasının kalmaması sürekli bir şeylere yetişmeye yetmeye çalışma psikolojisi. Çocukların geleceğiyle ilgili kaygılar. Ev kirası faturalar emeklilik kaygısı adaletsiz iş ortamları işçisinin hakkını vermeyen patronlar işini layıkıyla yapmak istemeyen çalışanlar derken al sana kocaman bir kaos. İftar çadırında kuyruk beklerken bile kaynak yapmaya çalışan insanlar yaya geçidinde yayalara saygı duymayan şoförler ya da kaldırımdan yürümek yerine yolun ortasında giden yayalar.. Hastanede beş dakika sıra beklemeye tahammül edemeyen sağlık çalışanı düşmanları ya da tam aksi ilgisiz insan yaşamına saygı duymayan sağlık personeli. Sokaklarda güvenle yürüyememek. Ya da evde sıcaktan yanarken cam kapı açarak uyuyamamak.. Çocuklarımızı okula gönderirken binlerce kaygı yaşamak. Ve binlerce gerekçe..
Bireylerin hatalarını kurumlara ve topluma atfetmek kesinlikle doğru değil ama gel de öfkeli olma. Gel de stresli olma. Hadi her şey üst üste geldi dediniz kafanızı dağıtmak istediniz bir hafta sonu çocukları da alalım şöyle güzel bir yere gidelim piknik yapalım dediniz. Uygun bir yer buldunuz indiniz arabadan. Huzur mu o da ne? Son ses müzik dinleyenler mi ararsın her yere çöp atanlar mı mangalını senin oturduğun yerin dibine koyup dumanla haberleşmeye çalışanlar mı ararsın ne ararsan var işte. Huzurlu piknik hayaliniz döndü mü size kaos nefret öfke krizi olarak. Hadi geçmiş olsun. Gel de böyle bir ülkede sakin sakin çocuk büyüt. Hele bebek arabasıyla sokağa çıktığımda başıma gelenleri hissettiklerimi yazsam sayfalar yetmez. Kaldırımların bebeklere ev engellilere uygun olmaması sizi bebek arabası sürerken bir offroadçı gibi hissettirebilir. Hadi ben bi çarşıya çıkıp geleyim demek yerine hadi ben bir arazi sürüşü yapıp geleyim deseniz yalancı çıkmazsınız o derece. Yalnız yazdıklarıma şöyle bir göz gezdirince ben de az öfkeli değilmişim onu fark ettim. Ee bu ülkede doğmak bunu gerektirir sanırım. İstatistikleri kendimce de doğrulamış oldum. Yani ben de isterdim şöyle bir müzik açıp mum alevinde yoga yapmak işte ama bunlar bize çok uzak ve lüks şeyler. Yine de kendi sakinliğimizi korumanın yollarını aranmaktan vazgeçmemeliyiz. Çocuklarımızın içine bir şekilde sevgi tohumları ekmeliyiz. Aksi takdirde seneye birinci oluruz ve bu öfkedeki başarımız bizi hiçbir yere götürmez. Minicik yavrularımızın kalbine ince ince işlemeliyiz güzelliği iyiliği. Her şeye rağmen güçlü kalıp gelecek kuşakların içinde umudu yeşertmek için önce kendi evimizden başlayarak sonra dünya için bir şeyler yaparak değiştirebiliriz bazı şeyleri. Dünya kazan ben kepçe mantığında olmayın. Yaratıcının kusursuz yarattığı bu evrende yaratana saygı duyarak var olan evrene saygı duyarak dünyayı daha yaşanılır bir hale getirebiliriz.
Yolu sevgiden geçen herkese selam olsun...