Doğumhaneden çıktınız. Narkozun etkisinde olmanızın, canınızın yanıyor olmasının bir önemi yok. Onların nineleri tarlalarda doğurmuş bu neyin nazı sevgili anne! Odaya geldiniz bebeğinizi bekliyorsunuz heyecanla. Zaman duruyor sanki.. Sancılı bir bekleyişten sonra işte o an.. Geldi yavrunuz. Daha kucağınıza alalı üç saniye olmamışken, milyonlarca yürek tek bir soru: EMİYOR MU?
Ve evet gizemli teyzeler hastanede de bırakmaz yakanızı. “Emzirsene kızım çocuğunu, bak böyle olmaz aç o çocuk aç, bak falancanın çocuğu emmedi çocuk tam atomu parçalayacaktı büyüyünce, sırf bu yüzden kaldı.”
Bi durun yahu anne bi kendine gelsin, sakinleşsin. Dokuz aylık bekleyişin, yorgunluğun karşılığını alsın, yavrusunu kucaklasın, koklasın. Elbette emzirmek çok önemli. Elbette bebeğin beslenmesi çok önemli. Ama bi salın anneyi ya! Doğanın döngüsünde olağan akışında var zaten, doğan canlının annesi tarafından beslenmesi.
Yenidoğan bir bebek sadece acıktığı için ağlamaz. Dokuz ayını anne karnında geçirmiş bir canlının birden dış dünyaya maruz kalması onu tedirgin etmez mi sizce? Sadece annesinin kokusuyla sakinleşmesi anne temasına ihtiyaç duyması kadar normal bir durum yok. O yüzden lütfen bırakın annesinin güven alanında sizlerle tanışsın, kaynaşsın. Doğumdan sonra ilk üç ay anne karnı ortamının devamıdır bunu unutmayalım.
Evet sevgili anne hastaneden çıktınız eve geldiniz. Bebeğinizle yepyeni muhteşem bir maceraya atılıyorsunuz artık. Bu esnada bebek ziyaretlerinin ardı arkası kesilmiyor tabi. Bir kap çorba getirip tebrik edip gidenleri tenzih ederim ama şöyle de bi kitle var maalesef: “emiyor mu annesi, aç galiba bu çocuk, bak kırkın çıkmadan camdan bile bakma, bebeği şurada bırakma şeytan yalar, buradan geçme kurt kapar, şurada nefes alma üç harfliler gelir alır çocuğu gider!”
Neeee! O esnada zaten bebeğini koruma içgüdüsünde olan annenin bu hurafelerle beyni dolar da dolar. Zaten hormonlar alt üst olmuştur. Şimdi de bebeğini hem gizemli teyzelerden hem de batıl inançlardan korumak zorundadır!
Tüm bu korku saçan cümlelerden sonra anne derin düşüncelere dalar: “Acaba ben yetersiz miyim? Acaba ben tek başıma üstesinden gelemeyecek miyim? Ya aç bırakırsam ya uykumda üzerine yatarsam bebeğimin?” Sorular sorular aklımdaki sorular diye diye İsmail YK’ya bağlar anne.
Sevgili annemiz şimdi silkeleniyoruz ve tüm bu olumsuzlukları görmezden geliyoruz. Hayat da böyle değil mi zaten. Bebeğimiz de bu inişlere çıkışlara alışacak. Bizim kusursuz olmaya çalışmalarımız hep bu farkında olmadan yapılan baskılardan. Her çocuk kendi kuralıyla doğar ve her anne kendince mükemmeldir.
Herkes yatıştı. Anne bebek ortama uyum sağladı. Emiyor ya da mama alıyor bir şekilde büyüdü. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik altı ay bir güz gittik derken geldi mi size ek gıda dönemi! Uzmanlar ilk altı ay sadece anne sütü verilmelidir derken gizemli teyzeler; olur mu canım öyle şey ben oğlumu üç aylıkken alıştırdım, ben torunumu doğar doğmaz zeytinyağlı sarmayla besledim gibi cümleleriyle doğaüstü tecrübelerini aktarmaya başlarlar size.
Ee sonuç! Ek gıdaya erken başladınız tebrikler! Bir adet reflü bebeğiniz oldu hayırlı olsun. Ya da ömrü boyunca çekeceği bağırsak problemlerinin temelini attınız bu yüzden bu seneki dünya sağlık örgütü onaylı madalyanızı alın lütfen!
Ek gıdaya başlarken bebeğinizin ilk defa ek bir gıda ile tanıştığını unutmayın. Bu yüzden her yeni gıdaya başlarken, o gıdadan bir tatlı kaşığı verip bu miktarı zamanla arttırabilirsiniz. Bu hareket bebeğinizin sindirim sorunları ve alerji semptomları gösterip göstermeyeceğine dair harika bir ipucudur.
Bebeğiniz bu süreçte bazı besinleri reddedebilir bazılarının tadını çok sever bazılarından hoşlanmaz bunlar normal tepkilerdir. Zaten adı üstünde anne sütüne ya da formül mamaya “ek” gıda dönemindesinizdir. İlk bir yıl hala ana yemeğiniz anne sütü ya da formül mama olmalıdır. Bu dönemde yapılan baskılar ilerdeki yeme alışkanlıklarımızın habercisidir. Obez bireylerden “Ben küçükken çok zayıfmışım.” cümlesini çok duyarsınız. Ya da bazen bazı insanlarda “anoreksiya nervoza” görülür. Yeme bozukluğu olarak tanımlanan anoreksiya nervoza, vücuda enerji alımının sürekli kısıtlanması, kilo almaktan aşırı korkma hali ve sahip olunan beden görüntüsünden memnun olmama hali şeklinde kendini gösteren bir rahatsızlıktır.
Yeme bozuklukları, dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 10’unu etkileyen ve ihmal edilmemesi gereken rahatsızlıklardır. Bu tip durumlara mahal vermemek için yine olayın temeline kadar indik. Konu bir emzirme mevzusundan nerelere geldi yine değil mi? Siz şu an ne olursanız olun yaşam döngümüz anne rahminde başlar çünkü.
Ve evet aç bu çocuk annesi.. Hem de çok aç.. Ama sevgiye, ilgiye, güven duygusuna aç.. Ülkecek aç değil miyiz? Ağız dolusu bir kahkaha atmayı bırak en son ne zaman tebessüm ettiniz hatırlıyor musunuz? Ya da sımsıkı kucakladınız sevdiğinizi? En son ne zaman bir dostunuzla bir sahil kenarında kahve içtiniz? Çocuklarınızı alıp tatile çıktınız mı mesela? Hayat pahalılığı ve ekonomik şartlar yüzünden kaygılanmaktan başka ne yapıyoruz ki..
Ha bir de şunu söylemeden edemeyeceğim tamam çok açız bazı şeylere de ; ama boş laflara da karnımız tok bilginize!
Sevgiye doyacağımız nice aydınlık yarınlara..