Son günlerde Aydın genelinden gelen haberler yüreğimizi dağlıyor. Bir gencin daha yaşamına son verdiği haberiyle uyanıyoruz neredeyse her hafta. En çok da yaşların küçüklüğü içimizi paramparça ediyor. Henüz hayatı tanımadan, en güzel yıllarında, bir çocuğun, bir gencin yaşamdan bu kadar erken vazgeçmesi… Düşünmesi bile acı.
Peki, bu sessiz çığlıklar neden duyulamıyor?
Bu gençler neden kendilerini bir çıkışsızlığın ortasında buluyor?
Ve en önemlisi: biz neyi görmüyoruz?

GÖRÜNMEYEN YÜKLER

Bir çocuğun sırtına binen yük artık yalnızca okul başarısı ya da sınav stresi değil. Sosyal medya baskısı, aile içi iletişimsizlik, ekonomik zorluklar, gelecek kaygısı ve psikolojik destek eksikliği… Bunların hepsi bir araya geldiğinde, gençlerin taşıyamayacağı bir ağırlık oluşturuyor. “Genciz, atlatırız” demek artık yeterli değil. Çünkü o gençler çoğu zaman yalnızlar ve yalnız olduklarını da yüksek sesle söyleyemiyorlar.

AYDIN’IN BİLİNMEYEN YÜZÜ

Aydın, Ege'nin parlayan yıldızı… Eğitimli nüfusu, tarımsal gücü, kültürel birikimiyle hep pozitif örnek olarak gösterilir. Ama artık bir başka gerçek daha var: Sessiz sedasız büyüyen bir ruhsal çöküş. İstatistiklere baktığımızda sadece rakamlar görüyoruz; ama her bir rakam, bir evladımız, bir kardeşimiz, bir arkadaşımız.
İlçelerde, köylerde, şehir merkezinde… Nerede yaşadığının önemi yok. Çünkü ruhsal buhran sosyoekonomik sınıf tanımıyor artık. Bu bir “birey olma” mücadelesi. Kimi zaman baskıdan, kimi zaman sevgisizlikten, kimi zaman da çaresizlikten kaçış...

DESTEK Mİ, DAYATMA MI?

Ailelerin, eğitimcilerin ve yöneticilerin dikkatle düşünmesi gereken bir başka nokta da şu: Gençlere yardım mı ediyoruz, yoksa istemedikleri hayatları mı dayatıyoruz? “Oku, adam ol” deniyor, ama kimse “Nasılsın?” diye sormuyor. Gence değer vermek, sadece maddi olanak sunmak değil; onun duygularını, düşüncelerini, korkularını da ciddiye almak demek.

NE YAPMALIYIZ?

Bu bir toplum meselesi. Sadece psikologların ya da uzmanların değil; hepimizin sorumluluğu var. Okullarda daha fazla rehberlik desteği verilmeli, aileler bilinçlendirilmeli, gençlerin kendilerini ifade edebileceği güvenli alanlar oluşturulmalı. Yerel yönetimler sosyal destek merkezlerini artırmalı. “İntihar ettikten sonra anladık” demek artık vicdani bir yük.
Ve en önemlisi, birbirimize daha çok kulak vermeliyiz.
Aydın’da bir genç daha hayatına son verdiğinde, sadece bir can gitmiyor. O gençle birlikte bir gelecek, bir umut, bir toplumun vicdanı da eksiliyor. O yüzden şimdi durmalı, düşünmeli ve birlikte harekete geçmeliyiz. Çünkü o gençlerin göz göre göre gittiği uçurum, aslında hepimizin sessizliğinde büyüyor.