Her yıl temmuz ayı geldiğinde yüreğimiz ağzımızda, gözümüz ekranlarda… Çünkü artık bu topraklarda yaz sadece tatil mevsimi değil, aynı zamanda yangın mevsimi demek. Özellikle Ege Bölgesi’nde—başta İzmir olmak üzere—aynı anda başlayan çoklu orman yangınları artık bize sadece kuraklığı ya da sıcak havayı değil, planlı sabotajları da düşündürüyor.

İzmir, Ödemiş, Menderes, Manisa, Aydın ve çevrelerinde aynı gün ve aynı saatlerde başlayan yangınların doğa olaylarıyla açıklanması inandırıcılığını yitiriyor. “Rüzgar aynı anda her noktada kıvılcımı büyüttü” açıklamaları artık toplumu tatmin etmiyor. Çünkü yangınların çıktığı bölgeler tesadüfen seçilmiş gibi değil, tam aksine orman varlığı açısından zengin, yerleşim yerlerine yakın ve müdahalenin zor olduğu noktalar.

MÜDAHALE NEDEN YETERSİZ?

Yangınlara müdahale konusunda devletin ve yerel yönetimlerin çabası inkâr edilemez. Ancak yetersiz kalındığı da bir gerçek. Yangınlar büyüyene kadar hava desteği gelmiyor. Karadan ulaşımın güç olduğu alanlara ne yazık ki saatler sonra müdahale edilebiliyor. Hâlâ yeterli sayıda yangın helikopteri ya da gece görüşlü uçaklarımız yok. Oysa teknolojinin bu denli geliştiği bir çağda, yıllardır yaşanan benzer felaketlerden sonra hazırlıksız yakalanmak kabul edilemez.

ORGANİZE BİR EL Mİ VAR?

Yangınlar sadece doğayı değil, yaşam alanlarımızı da tehdit ediyor. Evler, ahırlar, zeytinlikler, bağlar yanıyor. Hayvanlar can veriyor. İnsanlar tahliye ediliyor. Peki bu işin arkasında kim(ler) var? Yangınların aynı anda çıkması, organize bir yapının devrede olduğunu düşündürmekte. Bu sabotaj ihtimali üzerinde neden daha yüksek sesle durulmuyor? Neden sadece meteorolojik açıklamalarla geçiştiriliyor?

SORUMLULUK KİMİN?

Bu soruların cevabını almak hepimizin hakkı. Her sene aynı manzaraları yaşamak zorunda değiliz. Ormanlar bizim ciğerimizse, onları koruyacak donanıma da iradeye de sahip olmamız gerekiyor. Sadece “çalışmalar sürüyor” demek yetmez. Erken uyarı sistemleri, gönüllü yangın ekipleri, yerel yönetim işbirlikleri artık kâğıt üstünden çıkıp sahaya inmeli.

Bu yangınlar kader değil. Bu kadar eş zamanlı yangın da tesadüf değil. Eğer buna hâlâ tesadüf diyorsak, asıl yangın zihinlerimizde başlamış demektir.