Büyük Menderes Grabenin yer aldığı Aydın ili ve civarındaki jeotermal kuyu sondajları, tesis kurulumu, yeni yollar, tarlalardan ve bahçelerden geçen boru hatları, kuyu başı ünitelerinden ve soğutma kulelerinden göklere doğru yükselen buharlar gibi jeotermal merkezli tüm faaliyetler, çevrenin korunması yönündeki hassasiyetin ve tedirginliklerin artmasına yol açmaktadır. Aydın’da jeotermal santrallerin(JES) kurulmadığı yer neredeyse kalmadı. Tarım alanları, sulak alanlar, arkeolojik alanlar, sit alanları, zeytin- incir bahçeleri, yerleşim yerleri, mezarlıklar, sağlık kuruluşları, vs. Önce İmamköy’de sağlık ocağı bahçesine jeotermal kuyu açmaya çalıştılar, halk isyan edince sağlık ocağına komşu alana kuyu açmak durumunda kaldılar. Sonra Sultanhisar Devlet Hastanesine 500 metre mesafeye JES açtılar. Şimdi sıra Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Kampüsü ve Uygulama Hastanesine 300 metre mesafede, Kalfaköy sınırları içinde JES açmak için çalışmalar başladı. Ne yazık ki Aydın’da yönetim kademesinde olan hiç bir yetkili, dünyada eşi benzeri olmayan böyle bir uygulama için bugüne kadar hiç bir fikir belirtmedi, söz söylemedi. Hastane yanına, Aydın kentinin mahallesi içine böyle bir uygulama yapılamaz diyemediler. ADÜ Rektörlüğü’de bir söz söylemedi bu konu ile ilgili. Bu konu ile ilgili söz söylemeyen diğer bir kuruluşta ADÜ bünyesinde kurulan, ADÜ Jeotermal Enerji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü (ADÜTEM). 1997 yılında kurulan ADÜTEM’in yönetmeliğindeki amaçlarına bakınca; Ülkemiz jeotermal kaynaklarının araştırılıp sosyo-ekonomik, çevre, jeofiziksel, jeokimyasal, sağlık, turizm, tarım ve diğer bilimsel ve mühendislik konularında her türlü ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma, inceleme, bilimsel toplantı ve yayın faaliyetlerinde bulunmak vs. yer aldığı görülmektedir. Türkiye’de jeotermal kaynakların ve JES’lerin en fazla olduğu Aydın’da kurulu bulunan ADÜTEM ne yazıkki kuruluşu üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen jeotermal konusu ile ilgili bugüne kadar sadece iki adet 8-10 sayfalık broşür çıkarma dışında bir faaliyette bulunmamış, Aydın halkının kan kustuğu jeotermal uygulamaları ile ilgili suskunluğuna devam etmektedir. “Jeotermal Enerjinin Çevre ve Sağlık Etkileri Üzerine Bilgilendirme” adını taşıyan bu broşürlerde “Jeotermal Gelişim Kaynaklı Olası Çevresel Etkiler” le ilgili şu bilgilere yer verilmiştir; •GAZ EMİSYONLARI; JES’lerde en yaygın bulunan yoğuşmayan gazlar, karbon dioksit(CO2) ve hidrojen sülfür(H2S) olsa da, düşük konsantrasyonlarda metan, hidrojen, sülfür dioksit ve amonyak da gözlemlenmektedir. H2S 8 ppm’de çürük yumurta kokusu ile varlığını hissettirmektedir. Astımlı hastaların solunum ve sinir sistemlerinin olumsuz etkilendiği en düşük konsantrasyon ise 2 ppm dir. H2S, 42 güne kadar havada varlığını korur ve havadan daha ağır olduğu için düşük irtifalı yerlerde birikip vahşi hayata, hayvanlara ve insanlara zarar verebilir. DSÖ’ne göre hava kalitesi için 10.6 ppm/24h hidrojen sülfür ortalaması sınır değerdir. Aydın bölgesinde yoğuşmayan jeotermal gazlardaki H2S’ün ppm seviyesinde olması tedirginlik yaratabilir. •SU KİRLİLİĞİ; Akışkanlar yüksek sıcaklıktaki rezervuarlarda (>230oC), çeşitli çözülmüş mineraller içerebilmektedir. Bazı çözünmüş mineraller (ör., bor ve arsenik) yerüstü veya yeraltı sıvılarını zehirleyebilmekte ve yerel bitki örtüsüne zarar verebilmektedir. JES faaliyetleri kaplama kusurları nedeniyle yeraltı sularına kontaminasyon olasılığına sahiptir. Aydın bölgesinde jeotermal sular ppm oranında bor içermektedir. Acaba jeotermal enerji ile kanserin bir ilgisi olabilir mi? sorusunu sormak ve kontrol yerleri/grupları oluşturarak dikkatli ölçümlere dayalı uzun vadeli araştırmaların yapılması gerekir. •KATI EMİSYONLAR; Bir kaza nedeni ile sıvı arıtma veya mineral geri kazanım sisteminde şiddetli yıkımsal bir hasar meydana gelmesi ile ayrıştırılan katıların etrafa saçılması olabilir. •GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ; Tesis sınırlarında kuyu sondajı, tahrik ve test aşamalarında ortalama 80 ila 115 desibel (dBA) aralığında gürültü seviyelerine ulaşılmaktadır. Bir JES’in normal işletme esnasında gürültü seviyesi, 900 m mesafede 71 ila 93 desibel aralığındadır. •ARAZİ KULLANIMI; Kuyu alanları genellikle 5 ile 10 km2 genişliğinde büyük bir alan kaplasa da, kuyu başları bu alanın yaklaşık yüzde 2’sini kaplamaktadır. Tuzlu su kullanan JES’ler için, normal flaş veya ikili santrallere göre yaklaşık yüzde 75 daha fazla arazi gerekmektedir. •ARAZİ ÇÖKMESİ; Jeotermal akışkanın üretim değerlerinin beslenme değerlerinden çok büyük olması durumunda, konsolidasyon meydana gelebilmekte ve bu nedenle yüzey kotu düşerek yüzey çökmesi meydana gelmektedir. •SİSMİK TETİKLEME; Yarıkların açılması işlemi, kesme gerilmesi nedeniyle kayma şeklinde veya çekme gerilmesi nedeniyle uzama şeklinde gerçekleşebilir. •HEYELAN TETİKLEME; Jeotermal sahalarda heyelan vakaları görülmüştür. Birçok jeotermal saha, doğal heyelanların oluşumuna yatkın engebeli arazide bulunmaktadır. •SU KULLANIMI; Genellikle jeotermal projelerinde gelişimin ve işletmenin çeşitli aşamalarında su ihtiyacı bulunmaktadır. Elektrik enerji üretimi amacı ile bir hidrotermal rezervuardan yeraltı akışkanı üretimi, yeraltı su seviyesini düşürebilmekte, civardaki doğal jeotermal öğeleri olumsuz etkileyebilmekte, hidrotermal püskürmelere, buhar zonu artışına, tuzluluk artışına veya çökmelere neden olabilmektedir. Soğutma suyu genellikle santralde kullanılan akışkanın yoğuşturulması amacı ile kullanılır. Yakın bir nehir veya benzer bir su kaynağı ısı havuzu olarak kullanılabilir. •DOĞAL HİDROTEMAL OLUŞUMLARA MÜDAHALE; Jeotermal gelişimler nedeniyle gayzerler, kaplıcalar, çamur havuzları gibi doğal hidrotermal oluşumların tehlikeye atıldığı veya yok edildiği durumlar vardır. •DOĞAL YAŞAM HABİTATINA VE BİTKİ ÖRTÜSÜNE MÜDAHALE; Hidrotermal projelerinde, habitat kaybı veya bitki örtüsüne zarar verilmesi ile ilgili problemler oluşabilmekte. Kurulacak her JES’in bulunduğu bölgenin manzarasını değiştireceği inkâr edilemez bir gerçektir. Flaş santrallerde salınan buharı saklamak mümkün olmasa da, birçok insan uzak mesafede çıkan beyaz buhar bulutlarından rahatsız olmamaktadır. •KATASTROFİK OLAYLAR; Jeotermal aktivitenin çeşitli aşamalarında, kuyu püskürmesi, buhar borularının yırtılması, türbin kusurları, yangınlar gibi kazaların meydana gelme olasılığı bulunmaktadır. •TERMAL KİRLİLİK; JES’lerde termal kirlilik nükleer santrallere göre 2 ila 3 kat daha fazladır. Doğal gazla çalışan santrallerden ise 5 kat daha fazladır. ADÜTEM’in yayınladığı broşüre baktığımızda ADÜ Kampüsü ve Uygulama Hastanesine 300 metre mesafede, Kalfaköy sınırları içinde kurulacak JES, bu kuruluşlardaki hasta ve sağlıklı insanları DSÖ’ün belirlediği sınır değerinin çok üstünde H2S gaz etkisine tabi tutacak; Yeraltı-yerüstü sularında bor-tuz-arsenik kirliliği ve su seviyelerinde azalma oluşturacak; sağlıklı ve hasta insanlar sınır değerinin üstünde gürültüye maruz kalacak; jeotermal kuyu için geniş tarım alanları kullanılacak; birinci derece deprem bölgesi olan bu alanda arazi çökmesi-depremler-heyelanlar-patlamalar-yangın-püskürtme olayları olabilecek; Habitat ve bitki örtüsü zarar görecektir. ADÜTEM broşüründe jeotermallerin zararlı etkilerin olduğu kabul edilmiş olsada, yurt dışı uygulamalarda bu tip zararlı olayların gerekli tedbirler alındığı için olmadığı, Aydın’da da olmaması için tek güvence ve tedbir olarak yurt dışı çalışmalar gösterilmektedir. Yurt dışı örnek uygulamaları için ise A.B.D jeotermal uygulamaları gösterilmektedir. Oysaki A.B.D’de JES’lerin kurulabilmesi pek çok Kanuni düzenlemelere uygunluk gerekmektedir. A.B.D’de Jeotermal gelişim projelerinin gerçekleştirilmesinde şu yasalar ve tüzükler rol oynamaktadır; •Temiz Hava Yasası, •Ulusal Çevre Politikası Yasası, •Ulusal Kirletici Deşarj Tasfiye Sistemi İzin Programı, •Güvenilir İçme Suyu Yasası, •Kaynakları Koruma ve Kurtarma Yasası, •Zehirli Madde Kontrolü Yasası, •Gürültü Kontrol Yasası, •Nesli Tükenmekte Olan Türler Yasası, •Arkeolojik Kaynakları Koruma Yasası, •Tehlikeli Atık ve Madde Tüzüğü, •İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, •Kızılderili İnanç Özgürlüğü Yasası. Bu denli geniş kapsamda düzenlemelere uyulması gerektiği için, A.B.D’de JES’lerin çevresel tehdit oluşturması beklenmemektedir. Burada en ilginç olan madde JES kurulurken verilen kararın Kızılderili İnanç Özgürlüğü’ne uygunluk şartının aranmasıdır. Ne kadar da A.B.D bu noktaya Kızılderili neslini tükenme noktasına getirdikten sonra geldi ise de, bugün için istenen kriter doğrudur. Özelde Aydın, genelde Türkiye jeotermal uygulamalarına baktığımızda, Türkiye’de yönetim kademelerinde bulunan yetkililerin ve Üniversitelerin jeotermallerin ekolojiye verdiği zararlı etkileri önlemek ve harekete geçmek için bu topraklarda yaşayan halkın neslinin tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasını beklediği anlaşılmaktadır. Aydın halkının korkusu Alangüllü mezarlığı içinde jeotermal uygulamalara izin verebilen anlayışın, insanların inançları bir yana, onların bedensel bütünlük ve sağlığını bile göz ardı edecek uygulamalardan geri kalmayacağıdır. Maalesef tüm bu nedenlerle Kalfaköy’de ADÜ Kampüs ve Üniversitesine 300 metre mesafede JES yapımına izin verilebilmekte, bu uygulamaya da ne Aydın yönetim kademesinde bulunanlar nede ADÜ Rektörlüğü tek bir doğru kelime söyleme zahmetinde bulunmayarak Aydın’ın geçmişine ve geleceğine ihanet ederek, suç ortaklığı yapmaktadır.