Allah Tealaya insanı yaklaştıran birçok yol ve vesileler vardır. Bu yolların içinde en karlı ve kısa olanı muhabbet ve sevgi yoludur. Hadisi Kutside "Muhabbetim benim için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirini ziyaret edenlere ve benim için birbirine din uğrunda mal harcayanlara hak olmuştur" buyruldu.
Kişi Müslüman kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımındadır. Kardeşlerinin kusurlarını örtmede gece gibi, derdiyle dertlenmede bir bedenin azaları gibi, sevincini paylaşmada ana gibi olursa işte İslam kardeşliğinin gereğini yerine getirmiş olur.
Kardeşinin can ve malını korur, emniyet telkin etmek. Ona zarar vermez ve onun gıyabında ırz, namus, şeref ve haysiyetini zedeleyecek hal ve davranıştan kaçınır. Cenaze gibi sıkıntılı günlerinde yanında olur. Bayram gibi sevinçli günlerini paylaşır. Yardıma ihtiyacı olduğu vakit madden manen yardımcı olur.
Her sistem gibi İslâm da kendi cemiyetini belli esaslar üzerine kurmuştur. İnançta tevhid’i; cemiyette de uhuvvet’i yani kardeşliği esas almıştır. Dolayısıyla İslâm toplumu, sınırları İslâm imanıyla çizilmiş kardeşler topluluğudur. Bu topluluk ve kardeşliğe imandan başka hiç bir şey, mesela ne ırk, ne renk ne de coğrafya sınır çizemez.
İslâm kardeşliğinin yegane belirleyici ön şartı "La ilahe illAllah Muhammedur’r-resulullah" demektir. Bu kelime-i tevhîd’i söyleyen herkes Müslümandır ve öteki Müslümanların din kardeşidir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek:
"Mü’minler ancak kardeştirler" (Hucurat, 49/10) şeklinde pek açık biçimde belirlenmiş ve ilan edilmiştir
Kalplerini birbirine Allah’ın ısındırdığı, ellerini birbirine Peygamberin tutuşturduğu ve kardeş yaptığı bir ümmetiz. Cenabı Zülcelal:
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. (Al-i İmran,3/103)
Mü’minin mü’mine kardeşliği bir rahmet gibi, bir bereket gibi bir nimet gibi sunuluyor. Cenab-ı Peygamberin, hayatı boyunca bu kardeşlik üzerinde nasıl titrediğini biliyoruz
"Muahat-Kardeşleşme" deyimi, belki yalnızca İslam ıstılahında vardır.
Allah Rasûlü, Mekke hayatı süresince bir ipek kozası zarafetinde ördüğü İslam kardeşliğini, Medine’ye gelişinde toplumlar arasında gerçekleştiriyor Mekke Müslümanları ile Medine Müslümanlarını, Ensar ile Muhacirleri kucaklaştırıyor, asli ifadesiyle "kardeş" yapıyor. Bu kardeşleşmenin hangi boyutlara kadar uzandığını, siyerlerde içimiz dolarak okuyoruz
Cenab-ı Peygamber hayatı boyunca da, İslam potasında erimiş, bütünleşmiş, kendi ifadeleriyle "bünyan-ı mersus – kenetlenmiş yapı" halinde bir toplum inşasına gayret ediyor. Bu toplumu anlatmak için mübarek parmaklarını birbirine geçiriyor, kenetliyor: İşte böyle olun, dercesine Sevgili Peygamberimiz "Müslüman Müslümanın kardeşidir" buyurmuş, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi devirde yaşamış bulunursa bulunsun, bütün Müslümanların birbirlerinin din kardeşi olduklarını tüm dünyaya duyurmuştur. Hatta bizzat kendisi Medine’ye teşrif ettiklerinde, Mekke’den gelen muhacirlerden her birini Medineli Müslümanlardan biri ile kardeş ilan etmiş, böylece ilk İslâm cemiyetini, kardeşlik esas ve uygulamasıyla başlatmıştır. Modern dünyanın "toplum dayanışması" dediği ve aradığı oluşumu, Hz. Peygamber, kıyamete kadar yaşayacak olan ümmetine örnek olmak
üzere muahat (kardeşlik) uygulamasıyla, daha ilk İslâm toplumunda gerçekleştirmiştir. Bu sebeple Müslümanlar, kardeşliği Kitap ve Sünnet ile ilan edilmiş ve Medine İslâm toplumuyla o kardeşliği yaşamaya başlamış bir ümmettir.
Cenab-ı Peygamber bu topluma inşa için, ferd ferd her Müslümanın üzerinde bir sevgi eğitimi gerçekleştiriyor. Zaaflardan arındırmak ve sevgisizliği İslam toplumundan uzaklaştırmak için ne mümkünse yapıyor.
Hazreti Peygamber (s.a.s.)’den bu alanda irad buyurulan hadisi şeriflerde, insanın zaaflarını ve ruhi imkanlarını gözeten tam bir şahsiyet eğitimi vardır. Bir yanda, kardeşleşmenin önündeki engellerin izalesi… İnsan kişiliğinden gelen ve sevgisizliğe dönüşmesi her
an muhtemel olan zaafların tedavisi, diğer yandan gönülleri "Allah için sevgi" atmosferinde bulaşabilecek bir kıvama ulaştırma çabası.
Kardeşlik kutlu ve güçlü bir bağ olduğu kadar büyük bir sorumluluktur da. Aynı dine mensup insanların adedince büyüyen bir sorumluluk.
Kardeşler arasındaki ilişkilerin nasıl olması lazım geldiği konusunda, hem Kur’an-ı Kerim’de hem de Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde çok ciddî tavsiye ve uyarılar bulunmaktadır. Bütün bu uyarı ve tavsiyelerin özünü aslında "kardeşlik" kelimesi ifade etmektedir.
Hz. Peygamber de bu yüzden kardeşler arasındaki her türlü münasebette, Müslümana kendi nefsini ölçü almasını öğütlemiştir.
O (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe olgun mü’min olamaz."
Bu hadis-i şerif, din kardeşliği sorumluluğunu bütün boyutlarıyla pek özlü bir ifade ile ortaya koymuş bulunmaktadır. Ancak yine de, konuyu açıklığa kavuşturmak bakımından, diğer hadislerden yararlanarak din kardeşliğinin bazı gereklerine işaret etmek faydalı olacaktır.
Müslüman, haklı sebeplere dayalı da olsa, Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs duramaz. Müslüman kardeşleri yanı başında dururken onları bırakıp başka din mensuplarını ve dinsizleri dost edinemez.
Çünkü Müslümanın dostu ancak Müslümandır. Çünkü atalarımızın da dediği gibi, "domuzdan post, gavurdan dost olmaz" Müslüman, öteki Müslüman kardeşlerine buğz edemez, kin tutamaz, sırt çeviremez. Araya bir takım sun’i üstünlük ölçüleri koyamaz.
Çünkü İslâm’da üstünlük sadece ve sadece takva iledir.
Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. (Hucurat, 49/13)
Gerek fert, gerek millet olarak tercihlerini daima din kardeşlerinden yana kullanmak zorundadır. Günümüz dünyasında beynelmilel platformlarda Müslümanların birbirlerine arka çıkmaları, dünyadaki güç dengeleri bakımından fevkalade ehemmiyet arz etmektedir.
Bu konuda şu hadis-i şerif pek dikkat çekicidir:
"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz.
Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür.
Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır.
Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter."
(Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.")
"Hadiste İslâm kardeşliğinin nasıl gerçekleşeceği belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere Müslüman, iman kardeşine karşı bazı vazifelerle mükellef durumda: Zulmetmeyecek, tehlikeye atmayacak, sıkıntısını giderecek, yardımına koşacak ve örtecek.