Tembellik: Bir iş yapabilecekken bundan çekinme, bir uğraş için gayret etmeme ve eyleme geçmeme durumudur. Genellikle yapılması gerekeni yapmayan kişiye tembel denir. Gönülsüzlük, isteksizlik, uyuşukluk, aylaklık, avarelik, kaytarıcılık ile yakın anlamda da kullanılır.
Tembel insan içinde bulunduğu vakti zayi etmiş boşa geçirmiş olur. Peygamber Efendimiz dualarında tembellikten Allah’a sığınmıştır. Eğer tembellik bu kadar kötü bir şey olmasaydı Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz bundan Allah azze ve celle’ye sığınır mıydı?
Bakınız onun bir duası şöyledir: “Allah’ım, kederden ve üzüntüden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borcun galebe çalmasından ve insanların (alacaklarının) kahrından sana sığınırım.” (Buhari, De’avat 39; Ebu Davud, Salât, 367)
Cenab-ı Hak insanı, yaratılmışların en şereflisi olarak var etmiş ve ona, bu dünyada sınırlı bir ömür vermiştir. O, bu sınırlı ömrün her anından hesaba çekilecektir. Bunun için insanın, ömrünü ve zamanını çok iyi değerlendirmesi gerekir. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek, ancak çok iyi çalışmakla olur. Çünkü dünya ve ahiret saadeti, ancak hayırlı ve verimli bir çalışma ile elde edilir. Nitekim Cenab-ı Hak, bir ayetinde, "İnsan, yalnız çalıştığının karşılığını alır"(Necm Sûresi, 39-40.) buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz, bizzat çalışmış ve bunu herkese tavsiye etmiştir. Her konuda olduğu gibi, çalışma hususunda da bizler için en güzel örnek olmuştur. Bunu, Hz. Peygamber, gerek cemiyet hayatında ve gerek şahsî ve ailevî hayatında örnekleriyle ortaya koymuştur. Mescid-i Nebevî'nin inşaatında taş taşıdığı gibi, kendi evinde de hiçbir hizmetten kaçınmamıştır. Özellikle çalışma ve emek harcama konusunda daima diğer insanlarla eşit bir muameleye tâbi olmak istemiştir. Başkasına yük olmayı değil, onlara yardımcı olmayı prensip edinmiştir. El emeğine son derece önem vermiş ve herkesin de buna çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Konuyla ilgili çarpıcı sözlerinden birisi şöyledir: "Hiç kimse, elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir."(Buhârî, Büyü, 15.)
Bazı kimseler de tembelliklerine yanlış bir şekilde tevekkül düşüncesini alet ederler. Tevekkülü yanlış anlayan ve başarının hiç ders çalışmadan sınav zamanı gelince Kur’an okuyup dua etmekle olacağını zanneden kimseler buna örnektir. Oysa tevekkül; üzerine düşen vazifeleri yaptıktan sonra gerisini Allah’a bırakmaktır. Mesela bir öğrenci ders çalışarak fiili dua, dille de Allah’tan yardım isteyince kavli/sözlü dua etmiş olur. Hem kavli hem de fiili dua edip sonucu Allah azze ve celle’ye bırakması gerekir. Tevekkülün en güzel tarafı tevekkül eden kişinin kalbinin rahat ve huzurlu olmasıdır. Şöyle ki çalışıp üzerine düşeni yaptıktan sonra istediği başarıyı ve hedefi elde edemese bile bilir ki Allah hakkında en hayırlısını verecektir. Karşılaştığı olumsuzluklardan dersler çıkararak önüne bakarak daha emin adımlarla ilerlemeye gayret gösterir.
Kısa ve uzun vadede hedeflerimiz, günlük ve haftalık programımız olursa mâlâyâni dediğimiz bizi ilgilendirmeyen şeylerden yüz çeviririz. Bu olmazsa rüzgârlı havada sağa sola savrulan yaprak misali vakitlerimiz bomboş geçer. Kendimize yapabileceğimiz hayali olmayan bir program yapıp ona göre harekete geçmeliyiz. “Sonra yaparım, yarın hallederim” cümlelerini terk etmeliyiz. “Yarıncılar helak oldu”(Müsned, I/13) buyuruyor Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem.
Sistemli bir şekilde çalışan ve iş yapan kişinin, bu dünyada refah içerisinde hayat süreceği açıktır. Onun bu çaba ve gayretlerinin karşılığının, ayrıca âhirette en güzel bir şekilde verileceği, Nahl sûresinin 97. ayetinde şöyle açıklanmaktadır: "Erkek veya kadın, mü'min olarak kim iyi işler yaparsa, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz."
Hutbemi, bir ayet-i kerime meali ile bitirmek istiyorum: "De ki, çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resulü de, müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah'ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size yapmakta olduğunuz bütün işleri haber verecektir."( Tevbe, 106.)