İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyet'ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım anlayışı ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.
Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerîm'de;
"Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Dünya hayatında insanların geçimlerini aralarında dağıtan biziz. Birini diğerine iş gördürmesi için kimini kiminden zengin kıldık. Rabbinin rahmeti onların topladıkları yığınlardan hayırlıdır" buyurmuştur (Zuhruf, 43/32).
Kur'an-ı Kerîm'den öğrendiğimiz bu gerçeği, her birimiz günlük hayatımızda da görmekteyiz. İnsanlık tarihi boyunca olduğu gibi bugün de hiçbir toplumda, ortak bir hayat ve geleceği paylaşan insanlar aynı düzeyde değildir. Zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği kadını... ile insan toplulukları hem bir tezat, hem bir âhenk meydana getirmektedirler. Tabiattaki bu başkalık, bu tezat bir hareketin kaynağını oluşturuyor ki, buna, "hayat" diyoruz. Yaratılıştan gelen bu farklılıkla hayatın içinde yoğrulan insanlar muhakkak birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Pek çok ve değişik konuda zengin fakire, güçlü zayıfa başvurmak zorunda kalmaktadır. Hiç bir zengin, "Benim kimseye ihtiyacım yoktur" diyemez. Çünkü servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır; "Benim param var, kimi istersem çalıştırırım" demesi bu gerçeği değiştirmez. Zira, kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç oluyor demektir. Ne tarafa bakarsak bakalım bütün sosyal ilişkilerde böyle durumlarda karşılaşırız. Bütün insanların ister istemez bir başkasının gücüne, parasına, fikrine muhtaç olduğunu görürüz. Onun için Zen merde, civan pîre, kemân tîre muhtaç, Ebnây-ı beşer, hâsıh birbirine muhtaç (Yâni, kadın erkeğe, genç ihtiyara, yay oka muhtaç. Kısacası insanlar birbirine muhtaç) demişlerdir.
Maalesef ki 6 Şubat günü daha önce görülmemiş iki ayrı deprem ardından da 20 Şubat günü yine bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Bu sebeple vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, vefat edenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabr-ı cemil, yaralanan kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz. Rabbim bir daha böyle felaketler göstermesin. Bu felaketlerden ders çıkararak tedbirli davranmayı nasib eylesin. Gün yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Gün birlik ve beraberliğimizi en ulvi seviyeye (Yaratanın istediği seviyeye) çıkarma günüdür. Çünkü hepimiz bilmekteyiz ki, acılarımız paylaştıkça azalacaktır. Bugün paylaşma günüdür. Şimdi her zamankinden çok daha fazla birlik içinde hareket etmemiz gereken önemli bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizde olanları olmayanlarla paylaşma günüdür. Bugün Hatay başta olmak üzere 10 ilimizde yaşanan acıları hafifletme günüdür. Dayanışma ya da yardımlaşmak, toplum fertlerinin, kişilerin ortak çıkarlarının sağlanması, bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleri, birbirlerine dayanıp çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini tamamlamalarıdır. Sosyal dayanışma, çalışma güç ve kudretinde olmayan ya da çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve düşkünlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanmasıdır. Kısaca sosyal dayanışma; toplumdaki her bir ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan bir takım görev ve sorumluluklarının olduğunu bilmesi, hissetmesi ve bu uğurda üzerine düşen görevi yapması demektir. Çünkü bu konudaki ihmal ve kusurlar cemiyet binasının çöküşüyle sonuçlanır ki, bundan o toplumun bütün fertleri zarar görürler.
Hatay ve çevre illerde meydana gelen deprem felaketinin yaralarını sarmak amacıyla hepimize düşen mutlaka bir görev ve sorumluluk mevcuttur. Bugün bu sorumluluğumuzu hep beraber yerine getirmek zorundayız. Unutmayalım ki, aynı acıyla bizlerde karşı karşıya kalabilir, aynı durumda bizlerde olabilirdik. İslâm dini bu konuya o kadar önem vermiştir ki, kefaretleri bile sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın sağlanması için değerlendirmiştir. Kefaretlerle, bir yandan içinde bulunduğu durum sebebiyle psikolojik eziklik içinde kıvranan Müslüman’a hatalarını telafi imkânı verilirken; diğer taraftan ödediği meblağla hem günahlarından arındırılması hem de bu arada toplumun fakir kesimlerine gelir transferinin yapılması sağlanmış olmaktadır. Kısaca İslâm, mü’minler arasında dayanışmanın oluşmasına ve sürdürülmesine büyük önem vermiş, dayanışmayı sağlayacak ilkeler, vasıtalar ve müesseseler koymuş, yardımlaşma ve dayanışmayı engelleyen her türlü negatif/olumsuz davranışları yasaklamıştır. Bu nedenle iyilik ve hayırda yarışmak, Allah yolunda harcamada bulunmak ve toplumdaki kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım elini uzatmak, Kur’ân-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardandır.
Kur'ân-ı kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
"Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir."[Al-i İmran3/92]
Bazı ayetlerde de “Hayırda yarışın” [Bakara, 2/ 148; el- Mâide, 5/ 48; el-Müminûn, 23/61.] tavsiyesi yapılmaktadır.
“Onlardan Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.’ [Fatır, 35/ 32] Mealindeki âyet-i kerime ise hayır yarışına katılan Müslümanların ne kadar büyük bir ilahi lütuf elde etmiş olacaklarını haber vermektedir. Böylece İslâm dini insanların hayırlarda ve meşru işlerde yarışıp yardımlaşmalarını istemiş, günah ve düşmanlık üzere dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olmalarını ise yasaklamıştır. Yüce Allah Mâide suresinde bu konuda şöyle buyuruyor:
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir. ” [Mâide, 5/2]
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” [Nisâ 4/36-37]
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. ” [Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayırca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38; Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19 İbn Mâce, Mukaddime 17]
Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Bugüne kadar ihtiyacı olan birçok yardıma muhtaç insanlara yardım elimizi uzattıysak bugünde Hatay ve çevresindeki 10 ilimizdeki kardeşlerimize ve oralardan yaşadığımız şehirlere gelen depremzede kardeşlerimize yardım elimizi uzatma vaktidir. Bazı sıkıntılı durumlar vardır ki, bu hallerden birçok güzellikler ve kazançlarda elde edilebilir. Biz inanıyoruz ki bu depremde Allah’a iman eden Mümin ve Müslüman kardeşlerimiz hükmen şehit oldular. Bu hususu Sevgili Peygamberimiz hadislerinde bize aktarmaktadır. Bizlere de yaşanan tüm hadiselerden ibret almayı, yaşadığımız her türlü sıkıntıyı ayrıma düşmeye değil birlik ve beraberliğe sevk etme bilinci nasip eylesin.
Birlik, beraberlik, kardeşlik, barış, hoşgörü içinde olduğumuz müddetçe üstesinden gelemeyeceğimiz sorun yoktur. O zaman yüce Allah’ın yardımı da bizimle olacaktır. Devlet, hükümet ve millet, yani herkes üzerine düşen görevi en üstün düzeyde yapmalıdır. İşte o zaman kardeşlik kendiliğinden gelecektir.