“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyat 56)
Allah Azze ve Celle, insanoğlunu yaratmadan önce melekleri yaratmıştır. Melekler her an Rablerini zikreder, O’na itaat ve ibadet ederler. Onların yaratılış özelliklerinde yeme içme ve benzeri nefsanî istekler yoktur. Sadece emrolunduklarını yerine getirirler.
Yüce Allah yarattığı insanlara birbirini sevme, hoşgörü ve anlayış lütfetmiştir. Kini, düşmanlığı ve nefreti yasaklamıştır. İnsan en üstün vasıflarla ve en güzel bir surette yaratılmıştır. Ayrıca bütün yaratılmışları insanın emrine vermesi Yüce Yaratıcının insanlığa ne kadar lütuf da bulunduğunun bir göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etmeleri için yarattım” [Zariyat, 51/56] buyrulmakla insanın asıl yaratılış gayesinin de ibadet olduğu açıkça vurgulanmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor. “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.”[Buhari, Edep 57]
İnsanoğlu nazlı bir kuş gibidir. Nasıl ki bir kuşun kanadına ağırlık bağlandığı zaman uçma fonksiyonunu gerçekleştiremezse, kin, nefret, çekememezlik, edepsizlik ve hayasızlıkla bezenmiş insanda hayatını mutlu bir şekilde devam ettirecek yaşam alanı bulamaz. Hayatta var edilmiş insanlar içinde kötü ve çirkin insan yoktur. Çeşitli nedenlerle içindeki iyilik ve güzellikleri ortaya çıkaramamış insan vardır. Mevlana ne güzel dile getiriyor. “Ey kardeş! Yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin. Geri kalan sadece et ve kemiktir.”
Allah Tealâ yeryüzüne halife kıldığı insanoğlunu yaratmayı dilediği vakit meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz.” dediler. Allah Tealâ: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu. (Bakara 30)
Böylece insanı yaratıp, dünya hayatında takip etmesi gereken yolu peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla bildirdi. Fakat tercihi kendisine bıraktı. Hangi yolu tutacağını; tevazu ve şükür ehli mi, kibir ve inkâr ehli mi olacağının kararını her bir insanın kendisi belirleyecekti. Âlemlerin Rabbi, insana onu hem hür kılacak hem de doğru tercihi yapabilmesine imkân sağlayacak maddi manevi donanımlar verdi.
Yaratılan her varlık evrende bir yer işgal eder. Her yer işgal eden varlığın mutlaka bir amacı vardır. Allah Teâlâ, kâinattaki bütün varlıkları bir hikmet ve nizam ile yaratmıştır. Güneşin, ayın, yıldızların, soluduğumuz havanın, bulutların, yağmur ve kar tanelerinin, dağların, taşların, hayvanların, bitkilerin, insanların. Velhasıl her şeyin bir hikmeti, yaratılış amacı ve gerçeği vardır. İnsanın hayat yolculuğunun huzur içinde devam edip selametle neticelenebilmesi için ilk adım, yaratılmış olduğunu idrak etmesi. Bunu anladığında bir yaratıcısı olduğunu, bu kadar donanımlı bir canlının sorumlulukları olabileceğini de fark etmiş olur. Etrafımıza baktığımızda her şeyin bir maksadı gerçekleştirdiğini aklıselim olan her insan müşahede etmektedir. Amaç ve gayesi olmayan hiçbir şeyi yüce yaratanımız var etmemiştir.
Yaratılan hiçbir insan dünya hayatında başıboş değildir; sorumlulukları vardır. En büyük sorumluluk ise Rabbine karşı olan kulluk vazifesidir. Dünyevî vazifeler süreli ve geçici, kulluk devamlıdır. Son nefesimize kadar emrolunduğumuz hakikattir. Kulluğun nişânesi olan ibadetler vakitlidir. Mesela namaz günde beş defa vaktin girmesiyle farz olur. Oruç Ramazan, hac Zilhicce ayında farzdır. Ama kulluk bir zamana özel değildir. İnsan doğduğu andan öldüğü ana kadar daima kuldur. Taşıdığı bütün vasıfları yitirse de kul olduğu gerçeği değişmez.
Öyleyse Âlemlerin Rabbi’ne kul olduğumuzu, kulluk için yaratıldığımızı unutmayalım. Ve şu ilahî fermanı bütün hayatımızda kendimize rehber edinelim: “Ölünceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr 99)
Allah Azze ve Celle en iyisini, en doğrusunu bilendir.