Aydın’ın bereketli topraklarında yetişen, yüzyıllardır halkın geçim kaynağı olan kuru incir, 2025 sezonunda bir darbe daha yedi. İklim krizinin ayak sesleri, üreticinin feryadı ve uluslararası pazarlardaki kalite çıtası, bu eşsiz meyvenin kaderini yeniden yazıyor.
Bu yıl incir erken yandı, geç kurudu, az kaldı. Bahar aylarında beklenen yağış gelmedi. Yazın kavurucu sıcakları, toprağın sabrını taşırdı. Bazı üreticiler incir ağaçlarının “çiçek açmadan” kuruduğunu söylüyor.
Kalan ürün ise aflatoksin ve okratoksin tehdidiyle boğuşuyor. Avrupa pazarı artık “sıfır tolerans” istiyor. Her gelen şikayet, bir sonraki sezonun kotasını zedeliyor.
Kuru incirde bu yıl hem rekolte düşük hem kalite sorunlu. Bugün Aydın’da ortalama 10 dönüm incirlikte çalışan bir üretici, ton başına yaklaşık 800 TL’lik sembolik alım fiyatına razı olmak zorunda kalıyor.
Ancak aynı üreticinin mazot, gübre, işçilik, ilaç gideri binleri geçiyor.
Sulama yapılamayan tarlalar verimsizleşiyor.
- İşin ironisi şu, Dünya markası olan Aydın inciri markasına yaraşır şekilde işlenemiyor, korunamıyor, desteklenemiyor.
Bu yalnızca bir tarım meselesi değil. Bu aynı zamanda kırsal yaşamın, yerel ekonominin ve kültürel hafızamızın da çöküşüdür.
Geleceğini kaybederse Aydın da köklerinden uzaklaşır.
Bu krizi kader diye izleyemeyiz.
Tarım Bakanlığı’nın afet desteği vermesi, sulama projelerine öncelik tanıması, eğitim ve kalite altyapısını yaygınlaştırması gerekiyor.
Üretici kooperatifleri güçlenmeli, kadın üreticiler teşvik edilmeli.
Her yıl “ilk incir temsili alım töreni” yapılıyor ama o inciri yetiştirene yıl boyu kim sahip çıkıyor?
Eğer bu gidişat böyle devam ederse, birkaç yıl içinde Aydın’da incir üretimi nostaljik bir hatıraya dönüşecek.
Kurutulan sadece meyve değil; üreticinin umudu, kırsalın nefesi, toprağın hikâyesidir.
Bugün alınmayan önlemler, yarın sadece ekonomi değil, kültür ve kimlik kaybı olarak geri dönecek.

Bir sonraki hasatta “bereketli olsun” demek istiyorsak, bu sezonda suskun kalmamalıyız.