İlk kez eşimle birlikte 10-17 Ekim tarihleri arasında GAP (Güneydoğu Anadolu) gezisine katıldım.
Ülkemin Güneydoğusu’nda yeniden doğduğunu gördüm, yaşadım.

Rahmetli Cumhurbaşkanımız Adnan Menderes’in, Atatürk Türkiye’sine hediye ettiği, başlattığı Atatürk ve Keban Barajı eserlerini yerinde gördüm.
Bu eserlerin Güneydoğu’ya nasıl inanılmaz bir hayat verdiğini gözlemlemenin mutluluğunu yaşıyorum.

Yabancı ülkelerin bu barajların yapılmaması için neden bu kadar çaba gösterdiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Büyük Türkiye’nin doğmasını istememişler.

Bir sonraki Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın kararlı duruşu ile bu eserler milletimize kazandırılmış.
Bir hafta oldu, hâlâ o gezinin şaşkınlığını ve gururunu yaşıyorum.

Güneydoğu’da, Türkiye’nin gücüne güç katacak yeni bir dönemin başladığını gördüm.
Uçsuz bucaksız milyonlarca metrekarelik alanların nasıl yeşerdiğini, taşlık arazilerin nasıl temizlenip ekim alanına dönüştüğünü mutlaka görmelisiniz.
Devletimizin yaptığı yatırımları yerinde görmek gurur verici.

İnanın, gelen giden tırların haddi hesabı yok.
Bir tek şeye ihtiyacımız var: Kısır çekişmelerden sıyrılıp bir olmak, birlik olmak.
Gerisi masal, hikâye.

**

DAĞ TAŞ, İNCİR, ANTEP FISTIĞI, ZEYTİN…

Keban ve Atatürk Barajları, Güneydoğu’nun hayat iksiri olmuş.

Ege Bölgemizde ise iklim değişikliği ve sanayi atıkları nedeniyle kurumaya yüz tutan Büyük Menderes Nehri Havzası, geleceğimiz için endişe kaynağı.
Egeliyiz ama endişeliyiz.

Gelecekte batılılar, yani biz Egeliler, doğuya çalışmaya gidersek şaşırmayalım.
Çünkü Güneydoğu’da, Türkiye’yi güçlendirecek büyük bir atılım yaşanıyor.

Üzülmeyelim, neden mi?
Çünkü orası da bizim vatanımız.

Bir Alman ekonomistin şu sözleri durumu özetliyor:

GAP dünyayı rahatlatacak bir ekonomik büyüme içindedir.
Dünya bu gelişimi yakından izlemeli, gözünü Türkiye’den ayırmamalıdır.

Bugün, dünden daha sevinçliyim. GAP’ı görmüş olmaktan mutluyum.
Keban Barajı kenarındaki incir bahçelerini görmek, insanın yüreğini kabartıyor.

Urfa’da, Adıyaman’da, Diyarbakır’da Atatürk ve Keban Barajları ile birlikte yeni bir hayat başlamış.
Sadece Urfa’da, Ege Bölgesi’ne yakın büyüklükte sulanabilir arazi bulunuyor.

Bu, Atatürk Türkiye’sinin başarısıdır.
Milletimizin isterse neler başarabileceğinin en açık göstergesidir.

Tek bayrak, tek vatan ülküsü hepimizin hedefi olmalı.
Millet menfaatlerini parti menfaatlerinin üstünde tutmayanlara, milletimiz her zaman gerekli cevabı vermiştir ve vermeye devam edecektir.

**

MİLLİYETÇİLİKLERİ ASLA TARTIŞILMAZ

Bu turda, Mehmet Çalışkan Nuri Tur Hizmetleri’ni göz ardı etmek mümkün değil.
Ülkemize ve dünyaya Nazilli’den açılan bir pencere, bir kapı oldular.
Kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Urfa’ya vardığımızda, tur yetkilileri Türkiye’de başka hiçbir ilde olmayan “sıra gecesi” etkinliğine katılacağımızı açıkladı.
İçkisiz, halka açık, Urfa kebabının sunulduğu, yöresel müziklerin hâkim olduğu neşeli bir eğlence gecesiydi.

Herkes birbirine gülümseyerek bakıyor, hiç kimse gününü yaşamaktan başka bir şey düşünmüyordu.
Türkiye’nin birçok ilinden gelen gruplar vardı.
Hiç kimse, Güneydoğu’da olduğunu bile hissetmiyordu.

Baklava tepsilerinde bile Türk bayrağı deseni işlenmişti.
Böylesine milliyetçi duyguların yaşandığı bir şehirde bulunmak büyük mutluluktu.

Eğlencenin sonunda, kapanıştan hemen önce tüm katılımcılar hep bir ağızdan Onuncu Yıl Marşı ve İzmir Marşı’nı söylediler.
Böyle bir güzelliğe az rastlanır.

Ülkemizde kendini toparlaması gereken tek kesim, siyaseti temsil edenlerdir.
Yeter ki milletin huzurunu bozmasınlar.

İnşallah, GAP anılarımı zaman zaman köşemde paylaşacağım.

**

ÖCALAN’A UMUT HAKKI!

Yine istemesem de siyasete dokunmak zorundayım.

Nihayet, “terörsüz Türkiye” hayali de patladı.
Defalarca söyledik:
Teröristle pazarlık olmaz, teröriste güven olmaz, devlet teröristle masaya oturmaz!
Millet “Yapmayın, etmeyin” diye haykırdı ama olmadı.

Atatürk’ün meclisinde, Apo lehine tezahüratlar yapıldı.
Sesimiz çıkmadı, işlem bile yapamadık.
Terör zihniyetine prim verdik, umut olduk.

Şimdi de bu yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz.
Apo için ‘umut hakkı’ istiyorlar!

Siyasi partiler, bir türlü millet menfaatlerini parti menfaatlerinin üstünde göremedi.
Herkes önce partisini düşündü, sonra milletini.
İşte bu yüzden bugünlere geldik.

Geçen hafta Diyarbakır’da yapılan “Öcalan’a Özgürlük, Umut Hakkı” gösterisiyle “terörsüz Türkiye” projesi tamamen çöktü.
İyi niyetimizin böyle karşılanacağı belliydi.

Bu kadar basın mensubu tutukluyken, siyasetçiler cezaevindeyken,
on binlerce insanın katili bir teröriste nasıl özgürlük verilebilir?

Bu, ülkemizi kaosa sürükler.
Böyle davranırsak arkası gelir.

Terörle ilgisi nedeniyle yerine kayyum atanan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk, nasıl olur da Öcalan’la görüşmeye gönderilir?
Bu, “terörsüz Türkiye girişimi” değil, ülkeyi karıştırma süreci olur.

Nasıl olur da, “milliyetçiyim” diyen bir parti bunları isteyebilir?
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin bu durumun bilincinde olduğuna ve milletin huzurunu bozacak hiçbir girişime izin vermeyeceğine inanıyorum.

“Teröristten ahlak bekleyen ahmaktır.”
Bu sözün ne kadar haklı olduğu bir kez daha görülmüştür.