Pamuk oluşturduğu katma değer ve istihdam olanakları ile ülkemiz ekonomisine büyük yararlar sağlayan önemli ve stratejik bir üründür. Bu özellikleri nedeniyle yetiştirilen yörelerin ve ülkelerin hem tarımının hem de sanayisinin gelişmesine olumlu katkılar sağlamaktadır. Türkiye’nin Dünya pamuk üretimindeki payı yüzde 3’dür. Ülkemizde 70-80 bin civarında pamuk üreticisi olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de pamuk üretimi en çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden gerçekleştirilmektedir. 2017 yılında toplam pamuk üretiminin yüzde 42’si Şanlıurfa’da yapıldı. Şanlıurfa’yı sırası ile Aydın(yüzde 13.52), Hatay(yüzde 10.84), Diyarbakır(yüzde 8.87) ve Adana(yüzde 6.87) illeri izlemektedir. 2006-2015 yılları sürecinde Türkiye’de pamuk ekim alanları yaklaşık yüzde 26,5 oranında gerilemiştir. Ekim alanlarında en önemli düşüşler sırasıyla Batı Marmara(yüzde 94.9), Akdeniz(yüzde 40,5) ve Ege bölgelerinde(yüzde 37.4) meydana gelmiştir. Aydın ilinin pamuk ekim alanı ve verim değerleri yıldan yıla dalgalanma göstermektedir. 1999-2015 yılı arasındaki verilere göre, Aydın ilinin pamuk ekim alanı 90.736 ha’dan 55.203 ha’a düşmüş, yani yüzde 39.1 oranında azalmıştır. Bu azalmanın temel nedenleri arasında, pamuk üretim maliyetlerinin yüksek, destekleme fiyatlarının düşük olması, pamuk tarlalarının amaç dışı kullanıma açılması gibi faktörler gelmektedir. Ziraat Mühendisleri Odasına göre Türkiye’de pamuk üretiminde karşılaşılan genel sorunlar şunlardır; 1.Türkiye’de pamuk üretim miktarı ihtiyacı karşılayamamaktadır. Ekim alanları Türkiye’de 2002 yılından 2017 yılına kadar  yüzde 30 oranında azalmıştır. Yetersizlik ithalat yolu ile giderilmeye çalışılmış ve sonuçta 2003- 2017 yıllarında pamuk ithalatı yüzde 56,25 oranında artmıştır. 2.Girdi maliyetlerinde ki artış (mazot, gübre, kimyasal ilaç vb.) karşısında üretici pamuk üretiminden vazgeçmiştir. Bu durumda pamuk üretimi sürdürülebilir değildir. 3.Pamuk üretimi için verilen destekler yeterli değildir. Bu nedenle Ege ve Çukurova bölgeleri pamuk üretimi için son derece uygun olmasına rağmen üreticiler başka ürünleri üretmeye yönelmiştir. 4.Pamuk piyasası, dünyada çok fazla değişiklik ve müdahaleye mazur kalmaktadır. Dünya pamuk üretiminde önemli bir yere sahip olan ABD ve Çin’in stratejik davranışları, hem pamuk arzını hem de pamuk talebini etkilemektedir. Bunların sonucunda pamukta dış ticaret ve kur politikaları kaynaklı sorunlar Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemektedir. 5.Türkiye’de üretici örgütlerin yetersizliği pamuk üretiminde önemli sorunlardan biridir. Pamukta uzmanlaşmış kooperatif birlikleri olan ve Tariş Pamuk Birliği, Çukobirlik ve Antbirlik’in etkinliği artırılmalıdır. 6.Pamukta standardizasyon, kalite kontrol ve kontaminasyon önemli bir sorundur. Bu sorunun çözülmemesi pamuğun iç ve dış piyasa değerini düşürmekte ve ithal pamuğa olan talebi artırmaktadır. Pamukta kirliliğin önüne geçilmeli, kaliteli üretim artırılmalıdır. Pamuk tarımında en önemli iklim faktörlerinin ba şında sıcaklık, gün ışığı, yağış ve oransal nem gelmektedir.  Söke Tohum Sanayi ve Tic.Ltd.Şti.’den Zir.Yük..Müh.’si Nedim Zeybek tarafından “2018 Yılında Ege Bölgesinde Bazı Alanlarda Görülen Pamukta Verim Düşüklüğü Nedenleri “ araştırma raporu yayınlandı. Bu rapora göre 2018-2019 üretim sezonunda Ege Bölgesinde üretilen pamuklarda önemli oranda verim düşüklüğü tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirmelerde çekirdekli pamuk veriminin düşük olmasında, koza ağırlığı ve tohum ağırlıklarının düşük olmasının önemli etken olduğu saptanmıştır. Düşük verim alınan pamuklardan alınan lif örnekleri incelendiğinde, ekilen çeşitlerin genotipik özellikleri ve çeşitlerin tescil değerlerinin oldukça altında olduğu görülmüştür. Bu durumun erken koza açılımından kaynaklandığı kabul edilmiştir. Erken koza açılımı, düşük lif inceliği ve verim kaybının nedeni olarak ise 2018 yılı yaz döneminde gerçekleşen bazı iklimsel faktörlere ve çiftçi uygulamalarına bağlanmıştır. 2018-2019 üretim sezonunda Söke Ovasında üretilen pamuklarda 100 tohum ağırlığının yüzde 17 azaldığı saptanmıştır. Pamuk koza oluşum dönemlerinde optimum nem isteği yüzde 45-50 civarındadır. 2018 yılında Söke Ovasında yaz aylarında gerçekleşen yüzde 70-80’lik nispi nem oranları ise 10 yıllık ortalamaların çok üzerinde olmuştur. Bu durumun bitkilerde terlemeyi güçleştirdiği, bitkiler tarafından hissedilen sıcaklıkların yüksek olmasına neden olduğu, kozaların gelişmesine engel olduğu ve erken açımı teşvik ettiği saptanmıştır. Bu raporda 2018 yılında Aydın ve Söke Ovalarında görülen ani nem artışı ise atmosferik koşullara, bölgede son yıllarda yoğunlaşan jeotermal enerji yatırımlarına, hakim rüzgarların nem artışı ve nemin dağılımı üzerindeki etkilerine bağlanmıştır. Aydın il sınırları içinde bulunan Büyük Menderes Havzasında şu anda 35 tane Jeotermal Santral(JES) ve 1000’den fazla jeotermal kuyu faaliyet göstermektedir. Bu JES’ler ise Büyük Menderes Havzasına yılda 90 milyon tondan fazla buhar ve 9 milyon tondan fazla yoğuşmayan gazı havaya, 80 milyon tondan fazla akışkanı Büyük Menderes Nehrine bırakmaktadırlar. Bu yoğuşmayan gaz ve akışkanların içinde ise pek çok ağır metal ve radyoaktif madde vardır. Büyük Menderes Havzasına JES’lerin bıraktığı buharlar havzada bağıl nemin artışına, yoğuşmayan gazlar hava kirliliği ve asit yağmurlarına, akışkanlar ise Büyük Menderes nehrinin kirlenmesine sebep olmaktadır. 2016 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan Büyük Menderes Nehri Havza Taslak Yönetim Planında, JES’lerden akışkan salınım sonucu Büyük Menderes Nehrinde Bor seviyesi normalden 150, SAR seviyesi 6, EC seviyesi 15 artmış olarak saptanmıştır. Bu kadar fazla Bor içeren Menderes nehir suyu ile yapılan tarımsal sulama ise hem havza topraklarında hemde tarımsal ürünlerde Bor kirlilik ve toksisitesine sebep olacaktır. Nitekim yapılan çalışmalarda bugün itibarı ile Büyük Menderes Havzasında 130.000 hektardan fazla sulama alanının Bor ve tuzluluk kirlilik tehlikesi altında, havzadaki bitkilerin yüzde 80’den fazlasında da Bor toksik değerlerde olduğu saptanmıştır. 2013 yılında ADÜ Toprak Bilimi ve Bitki Beslenme ABD’dan Mustafa Ali Kaptan “Pamukta Bor Toksisitesi ve Humik Madde Uygulamasının Etkileri “ tez çalışması yaptı. Sulama suyundaki Bor toksisite sınırı pamuk bitkisi için 1.8-5.4 mg arasındadır. Yüksek Bor içerikli sulama sularının kullanımı ile bitkiler için izin verilebilen sınır aşılabilmektedir. Yapılan çalışma sonuçlarına göre sulama suyundaki Bor miktarı arttıkça pamuk yaprak ve üreme organlarında Bor birikimi artmakta. Bu durum ise pamuk için toksik etkilere sebep olup, verimde azalmalara yol açmaktadır. Sonuçta Bor toksisitesi, çekirdekli pamuk verimi, koza sayısı, bitki boyu, toplam biyokütle verimi, lif inceliği, lif dayanıklılığı, çırçır randımanı değerlerini azaltmıştır. Aydın’da sulama sularındaki yüksek Bor konsantrasyonunun en önemli kaynağı, Bor içeriği yüksek jeotermal akışkanların sulama sularına karışmasıdır. Bu durum Aydın bölgesi için önemli bir sorundur. 2008 yılında ADÜ Fen Bilimlerinden Ümit Harite “Pamukta Bor Toksisitesine Dayanıklık”adlı tez çalışması yaptı. Bu çalışma sonuçlarına göre; Pamukta artan düzeyde Bor uygulamalarına bağlı olarak pamuk dokularındaki Bor konsantrasyonları ve hasarlı yaprak sayıları artarken; tüm pamuk gövdelerinde incelme ve bo ğum aralarında kısalmalar, boylarında ve yaprak sayılarında azalma, taze ve kuru pamuk yaprak ağırlıklarında ortalama yüzde 27-70’lik azalma meydana gelmiştir. Ümit Harite’nin yaptığı çalışma dışında yapılan pek çok araştırmada da; yüksek düzeydeki Bor uygulamalarının, bitki boy uzunlu ğunu azalttığı belirtilmi tir. Aydın’da otuz yılı aşkın süredir uygulanmakta olan JES enerji üretiminin yaşamın her alanında hissedilen zararlı etkileri giderek artmakta ve görünür olmaktadır. Bunlardan en bilineni insan sağlığı üzerine etkileri, hava-su-toprak kirliliği, incir-zeytin-pamuk üretimi üzerine zararlı etkileridir. Aydın’da JES’lerin zeytin ve incir üretimi üzerine oluşturduğu zararlı etkiler nasıl bilimsel çalışmalar ile gösterildi ise, JES’lerin pamuk üretimi üzerine yaptığı zararlı etkiler de bilimsel çalışmalar ile ispatlanmıştır. Tüm bu gerçeklikler ışığında, Aydın’da jeotermal enerjinin hala temiz, çevre dostu ve yenilebilir enerji olduğu yalanında ısrar, bilime sırt çevirmek dışında Aydın’a yapılabilecek en büyük kötülük olup, Aydın’ın sonsuza dek kendisini yenileyemeyerek yok olmasına sebep olacaktır.