Aydın’da hava kirliliği ve hava kirliliğinin etkileri halkın günlük yaşantısının bir parçası haline gelmiştir. Sokakta, işyerlerinde, hastanede, okulda, evde, hatta yatak odalarında bile, yani nefes alınan her yerde hissedilen çürük yumurta kokusu Aydın’da yaşamı çekilmez kılmaktadır. Aydın’da çürük yumurta kokusunun sebebi jeotermal santrallerin (JES) havaya saldığı gazların içinde yer alan hidrojen sülfürdür (H2S). O nedenle JES’lerden enerji elde edilmesi esnasında atmosfere verilen baca gazlarının bileşiminde yer alan H2S güncelliğini her geçen gün artırmaktadır. Jeotermal buhar, “su buharı” ile “yoğuşmayan gazların” karışımından oluşan bir gazdır. Aydın’da JES kuyulardan çıkarılan akışkanın ağırlıkça yüzde 2.5’u, jeotermal buharın ise yüzde 10-21’ini yoğuşmayan gazlar oluşturmaktadır. Jeotermal akışkanla birlikte üretilen yüksek orandaki yoğuşmayan gazların içeriğinde değişken olmakla birlikte yaygın olarak kütlece yüzde 97-98 oranında karbondioksit (CO2), yüzde 1.5-2 arasında ise hidrojen sülfür (H2S) bulunmaktadır. Yoğuşmayan gazlar içinde CO2 ve H2S dışında, hidrojen (H2), azot (N2), amonyak (NH3), civa (Hg), bor buharı (B), radon (Rn) ve metan (CH4) gibi hidrokarbonlarlar da bulunmaktadır. JES’lerin en büyük gaz atığı olan CO2 atmosferde sera etkisi yapmakta ve küresel ısınma sonucu ciddi iklim değişikliklerine sebep olmaktadır. Bu gazlardan insan sağlığına en ciddi tehdit oluşturanı ise H2S’dür. H2S normal şartlar altında çok zehirli, uçucu, renksiz ve yanıcı bir gazdır. H2S havadan yüzde 20 daha ağırdır. Dolayısıyla yeterli havalandırmanın olmadığı kuşatılmış yerlerde ve zemindeki çukurlarda birikir, dibe çöker ve tehlike yaratır. H2S bulunduğu ortamdaki oksijenle reaksiyona girdiğinden kapalı ortamlardaki havadaki O2 oranının yüzde 21’in altına düşmesine ve sağlık riski oluşturmasına sebep olabilir. Ortamdaki H2S konsantrasyonu yüzde 4,3- yüzde 46 ulaştığında patlama olur. H2S’nin kokusu çürük yumurta gibidir. Kokunun meydana gelmesi için H2S’in moleküler olarak havaya çıkması gerekir. Özellikle kış aylarında H2S reaksiyona girmeden 42 güne kadar havada varlığını koruyabilir. Atmosferde sülfür oksitlerine (SOx) oksitlenir ve su ile yeryüzüne ıslak yada kuru olarak düşer. Bu yüzden JES’lerin asit yağmurları takip edilmelidir. Temiz havada 0.0001-0.0002 ppm arasında H2S bulunur. Standartlara göre havadaki H2S konsantrasyonu yıllık ortalama olarak 0,05 ppm’i ve saatlik ortalama olarak ise 0,125 ppm’i geçmemelidir. Havada H2S gazı konsantrasyonu; • 0,002–0,2 ppm arasında; çürük yumurta kokusu hissedilir. H2S için risk sınırı ise 0,03 ppm’dir. Yani havada çürük yumurta kokusu duyulduğunda insanlar için risk sınırı çoktan aşılmış demektir. • 2–3 ppm arasında; çevrede ciddi koku oluşturur. 5 ppm işyerleri için sınır değeridir. • 10–50 ppm arasında; ciddi göz yaşarmasına, baş ağrısına ve mide bulantısına neden olur. • 50–100 ppm arasında; göz tahribatına neden olur. • 100 ppm ve üzerinde; ciddi solunum problemine neden olur. • 150-250 ppm arasında; koku duyu sisteminde hassasiyet kaybına neden olur ve koku ile hissedilmez hale gelir. • 300–500 ppm arasında; solunum sisteminin ciddi ölümcül tahribatına ve birkaç dakika içinde ölüme neden olur. • 600 ppm’de; akciğer gazla dolduğu için soluk alma engellenir. • 500–1000 ppm arasında ise; merkezi sinir sistemini ciddi olarak olumsuz etkiler. Kısa sürede ölümle sonuçlanma olur. • 1000 ppm ve üzerinde; ani ölüm etkisine neden olur. H2S’ün genel olarak irritan etkileri daha düşük konsantrasyonlarda ve erken dönemde ortaya çıkar. H2S ile kirlenmiş hava solunduğu zaman H2S kan hücrelerindeki kırmızı kan pigmentini değiştirir. Kan rengini kahverenginden zeytin rengine dönüştürür. Yüksek konsantrasyonlarda teneffüs edilen H2S, hayati organlara O2 gitmesini engelleyerek halsizliğe, şuur kaybına ve hatta ölüme sebep olur. Sağlıklı insanlar için havada tolere edilebilen H2S konsantrasyonu kısa vadeli (14 güne kadar) maruz kalmalarda 0.070 ppm, orta vadeli (90 güne kadar) maruz kalmalarda ise 0.014 ppm’dir. Solunum yoluyla H2S’e maruz kalmakdan insanlarda en çok solunum sistemi, sinir sistemi ve gözler olumsuz etkilenir. Astımlı hastaların, solunum ve sinir sistemlerinin olumsuz etkilendiği en düşük konsantrasyon 2 ppm dir. H2S’den en olumsuz etkilenen kişiler astım hastaları, yaşlılar ve solunum yolları rahatsızlıkları bulunan çocuklardır.  H2S’ün insanlar dışında bitkiler üzerinde de olumsuz etkileri vardır. Aslında H2S düşük konsantrasyonlarda (0.03-0.1 ppm) bitki büyümesi için yararlı etki göstermektedir. Fakat ortamdaki H2S artmaya başlayınca, doz 0.3-3 ppm konsantrasyonlarına ulaşınca bitki büyüme ve gelişimi üzerinde zararlı etkilere sahip olup, bu etki yüksek konsantrasyonda ve uzun vadede daha fazla olmaktadır. Yüksek konsantrasyonlarda H2S özellikle yüksek sıcaklık veya tuzluluk gibi stres koşulları ile bir araya geldiğinde bitkilerin terlemesini değiştirmekte, O2 salınımını engellemekte, besin maddesi alımını azaltmakta ve bitkiler üzerine toksik etki göstermektedir.  Su, çürük yumurta kokabilir ve çok düşük H2S konsantrasyonlarda bile tadı lezzetsiz olabilir. Bu yüzden normalde içme, birikim yada sulama sularında H2S için önerilen limit yoktur. Bununla birlikte, çözünmüş gaz olan H2S balıklar ve sudan çözünmüş oksijeni alan susal yaşamlar için oldukça toksiktir. Günümüzde pekçok JES, H2S’i atmosfere salmaktadır. Atmosfere salınan yoğuşmayan jeotermal gaz atıkları ile ilgili kontrol ve düzenlemeler ülkeden ülkeye değişmektedir ve JES’ler kurulurken ilgili mevzuatın şartlarını sağlamak zorundadırlar. Teknolojik olarak bu gazların hiç çevreye salınmadan tamamının ısısı alınmış jeotermal su ile birlikte tekrar yer altına basılması mümkündür ve dünyanın en büyük jeotermal elektrik üreticisi olan ABD’de modern JES’ler bu şekilde çalışmaktadır.  ABD ve Avrupa’da atmosfere atılabilecek H2S miktarını ciddi şekilde sınırlayan sıkı düzenlemeler vardır. Bunun sonucu olarak ABD’de 1976’da jeotermal elektrik kurulu gücü 500 MW iken 900 kg/h olan H2S emisyonu, kurulu güç 2000 MW a çıktığında 100 kg/h e düşmüştür. Türkiye’de ve diğer birçok ülkede henüz bu tür sınırlayıcı düzenlemeler mevcut değildir. Türkiye’de ve Aydın’da ne JES’lerin kurulumunu, faaliyetlerini, akışkan ve gaz salınımını denetleyen nede bu konularla ilgili ekolojiyi koruyan her hangi bir yasal düzenleme, uygulama ve kurum yoktur. Aydın’da yoğuşmayan gazlardaki H2S seviyesi tedirginlik yaratacak düzeyde bulunmaktadır. Aydın’da hali hazırda faaliyette bulunan JES’ler, Aydın semalarına 2.000-4.000 ton/saat yoğuşmayan gazı bırakmakta olup, bunun ise tahmini 40-80 ton/saat miktarı H2S’dür. Kızıldere jeotermal sahasında yapılan çalışmalarda H2S miktarı 100-200 ppm arasında bulunmuştur. Dünya’da ve Türkiye’de H2S zehirlenmeleri, boğulmaları ve ölümlerinin yıllık insidansı hakkında güncel veriler yoktur. Bununla birlikte H2S ile yüksek doz etkilenim sonucu oluşan endüstriyel kazalar ve ölümler hakkında bazı vaka serisi raporları mevcuttur. Örneğin 1950'de Meksika'nın Poza Rica kentinde 320 kişi petrol rafinerisinden sızan H2S dumanı nedeniyle hastaneye yatırılmış ve 22 ölüm meydana gelmiştir. Litreratür taramalarında 1960-1974 arasında 14 vaka raporuna rastlanmıştır. Aydın’da H2S’ün insanlar, bitkiler ve balıklar üzerine toksik etkileri ile ilgili yapılmış direkt bir çalışma yoktur. Fakat araştırma sonuçlarına baktığımızda insanların sağlığının 2 ppm, bitkilerin 3 ppm H2S konsantrasyonlarında etkilenmeye başladığı ispatlanmıştır. Balıkların etkilendiği H2S düzeyi ise çok daha düşüktür. Ve yine araştırma sonuçlarına göre Aydın’da JES’lerden salınan yoğuşmayan gaz oranı, H2S oranı dünya ortalamalarının 10-20 katı fazladır. Nitekim Kızıldere’de yapılan araştırmada ortamda H2S miktarı 100-200 ppm olarak ölçülmüştür. H2S insanlarda en fazla solunum sistemi hastalıkları, allerjik hastalıklar ve bunlara bağlı kanser ile ölümlere sebep olmaktadır. Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da 2018 yılında solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 38, kansere bağlı ölümler yüzde 15, toplam ölümler yüzde 28 daha fazla meydana gelmiştir. 2009-2018 yılları arasındaki sürece baktığımızda ise Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da kansere bağlı ölümler yüzde 22, solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 55, toplam ölümler yüzde 36 daha fazla meydana gelmiştir. Aydın’da yaşayıpta alerjik her hangi bir hastalığı olmayan insan veya astım atağı geçirmeyen her hangi bir çocuk neredeyse yoktur. Aydın’da incir, zeytin, pamuk ağaçları her geçen yıl artan sayılarda kurumakta, ürün miktar ve kalitesi düşmektedir. Büyük Menderes nehrinde her gün az yada çok balıklar ölmekte, havzadaki kuş sayısı her geçen gün azalmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göre Nisan 2019 tarihinde Türkiye’de hava kirliliği en fazla olan il Aydın. Ne yazık ki tüm bu gerçeklikler ortada olmasına rağmen, Aydın hava kirliliğini oluşturan sebepleri ortaya çıkarıp çözüm bulması gereken merciler, Aydın’da hava kirliliği ve hava kirliliğine bağlı her hangi bir problemin olmadığını savunmaktan geri kalmamaktadır. Bu görüşlerin tek bir bilimsel açıklaması vardır. Aydın’da hava kirliliği olmadığını söyleyenlerin bulundukları ortamda soludukları havada 150-200 ppm ve üstü H2S var ise ancak bunu söyleyebilirler ve söyledikleri anlamlı olabilir. Çünkü bu seviye H2S’den sonra, havada ne H2S kokusu duyulabilir nede beyin fonksiyonları sağlıklı çalışabilir. Ve Aydın artarak çürük yumurta kokmaya devam ediyor.