Türkiye jeotermal potansiyel bakımından Avrupa’da birinci, Dünya’da dördüncü sırada yer almaktadır. Jeotermal enerjinin yerel ve yenilenebilir olması, yatırım maliyetlerinin ekonomik olması, devlet tarafından alım garantisinin olması, kazancının iyi olması, temiz doğal enerji kaynağı olarak bilinmesi avantaj olarak ileri sürülmektedir. Jeotermal akışkan sıcaklık ve kimyasal özelliğine göre; elektrik üretimi, ısıtma-soğutma işleri, endüstriyel uygulamalar, kimyasal madde üretimi, kaplıca uygulamaları şekillerinde değerlendirilebilir. Türkiye’deki jeotermal kaynakların yüzde 95’i ısıtmada kullanılabilecek nitelikte olması nedeniyle, Türkiye’de jeotermal enerjinin en önemli ve yaygın kullanım alanı konut-sera ısıtması ile sağlık ya da termal turizmi olarak görülmüştür. Bu enerji potansiyeli ile Türkiye’de 935 bini şehirde olmak üzere toplam 5 milyon konutun ısınabilmesi mümkün görülmektedir. Ayrıca 1 milyon yatak kapasiteli kaplıca veya 150 bin dönüm sera ısıtması olanaklıdır. Bu potansiyel “iki mavi akım projesine eşdeğer” olarak değerlendirilmektedir. Doğru uygulama ve teknoloji seçimi yapıldığında, jeotermal merkezi ısıtma sistemleri ilk yatırım ve işletme giderleri açısından en ucuz ve çevreye en duyarlı sistemlerdir. Türkiye sahip olduğu jeotermal potansiyelin tamamını kullandığında, toplam elektrik üretiminin yüzde 5’ini, ev ısıtması için gerekli enerji ihtiyacının ise yüzde 30’unu karşılayabilecektir. Türkiye’nin tüm jeotermal potansiyeli şehir ısıtma, elektrik üretimi, soğutma, sera ısıtma, termal tesis ısıtma, balneolojik kullanım, sanayide vb. kullanıldığında yıllık net 20 milyar dolar üzerinde yurtiçi katma değer getireceği söylenmektedir. Türkiye’de 2007 yılında yürürlüğe giren Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ile jeotermal enerjinin kullanımı konusu düzenlenmiş, İl Özel İdaresi-Valiliklere yetki, görev ve sorumluluk verilmiştir. Bu idareler jeotermal kaynaklarla ilgili faaliyetleri denetlemek, çevrenin kirletilmemesini gözetmek, çevre düzenlemelerini kontrol etmek, bilgisi dışında herhangi bir işleme izin vermemek, izinsiz her türlü faaliyeti durdurmak ve gerekli yaptırımları uygulamakla yetkili ve sorumlu tutulmuşlardır. Jeotermal akışkanların kullanılmasıyla ilgili geçerli olan mevzuat, Anayasa’nın 168. maddesinde şekillenmiştir. Anayasanın 168. maddesine göre; “doğal kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, bunların aranması ve işletme hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Bu uygulama kanuni izne bağlı olup, usul ve yöntemler kanunla belirlenir.” Valilikler jeotermal kaynakların mülkiyetini tamamen gerçek ve tüzel şahıslara devredemezler. Ancak bu suların mülkiyeti, belediyelere, köylere, iktisadi devlet teşekküllere ve sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan müesseselere devredilebilir. Bu suretle mülkiyeti devredilen sıcak sular bu idareler tarafından re’sen veya bunların iştirakiyle kurulacak teşekküller vasıtasıyla işletilebilir. Bu sular devlet tarafından işletilebileceği gibi imtiyaz suretiyle taliplerine de ihale edilebilir. Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği ile belirlenmiş ve belirlenecek jeotermal kaynaklar, doğal mineralli sular ile jeotermal kökenli gazların aranması ve işletilmesi için ruhsat verilmesi, ruhsatın devredilmesi, faaliyetlerin, kaynağın ve çevrenin denetlenmesi, ruhsatın sona erdirilmesi, kaynak ve kaptajın korunması, ruhsat alanının terk edilmesi ile ilgili hususlar düzenlenmiştir. Sıcak suların işletilmesi veya taliplilerine işletme ruhsatnamesi verilmesi yetkisi Valiliklere aittir. Kaynağa ilişkin herhangi bir faaliyetin yapılabilmesi için ruhsat alınması zorunludur. İşletme ruhsatı alındıktan sonra, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı veya ÇED Gerekli Değildir karar belgesi alınarak, ruhsat alanı ve faaliyete ilişkin gerekli izinlerin alınması gerekmektedir. ÇED işlemleri tamamlanmadan ve gerekli izinler alınmadan işletme faaliyetlerine başlanamamaktadır. Jeotermal kaynakların arama ve işletme ruhsatları için başvurular Valiliklere yapılmaktadır. Faaliyetlerin denetlenmesi görevi de Valiliklere verilmiştir. Valilikler talep etmesi halinde MTA tarafından da denetim yapılabilmektedir. Yapılan denetimlerde, olumsuz bir durum belirlendiğinde, faaliyetler valiliklerce durdurulmakta, ruhsat sahibi tarafından alınması gereken tedbirler için ruhsat sahibine uygun süre verilmektedir. Bu süreç kaynak koruma alanı etüdüne göre yürütülmektedir. Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ile Turizm Merkezlerinde faaliyetlerin yürütülebilmesi için Jeotermal alanların etkin, verimli ve sürdürülebilir kullanımına yönelik öncelikli olarak imar plânlarının ve bu planlara bağlı olarak jeotermal su dağıtım projesinin hazırlanması gerekmektedir. Diğer kullanımlara yönelik talepler sağlık ve termal turizmin ihtiyacı olan akışkan ihtiyacı sağlandıktan sonra karşılanmaktadır. İmar planlarının Belediyeler/Büyükşehir Belediyeler tarafından onaylanmasından sonra jeotermal su ana dağıtım projesi Valiliklerce hazırlanmakta, sağlık ve termal turizm potansiyeli dahil tüm entegre kullanımların akışkan ihtiyacı Valilikler tarafından belirlenmektedir. Enerji üretimi ve ısıtma uygulamalarına uygun jeotermal akışkanlar hariç, diğer akışkanların bulunduğu alanlarda akışkan öncelikli olarak sağlık ve termal turizm amaçlı kullanılmaktadır. Aydın Türkiye’de jeotermal potansiyel ve uygulamaların en fazla olduğu ildir. Jeotermal kaynaklara sadece enerji üretim potansiyeli olarak bakılması, yerelde var olan ekolojik durum-ekonomik potansiyel-doğal ve kültürel varlıkların-canlı varlıkların göz ardı edilmesi, jeotermal işletmelerin kurulumundan itibaren tüm faaliyet aşamalarında denetlenmemesi-yasaların uygulanmaması nedeniyle Aydın’da temiz ve yenilenebilir enerji üretimi değil, vahşi jeotermal enerji üretimi yapılmaktadır. Maalesef burada kamu hakları ve çıkarları, kamu tarafından kamu lehine değil, özel işletmeler için kullanılmakta, kamu geri dönüşümsüz şekilde zarara uğratılmaktadır. Türkiye’de yürürlükte olan kanuni mevzuatlara baktığımızda, jeotermal işletmeler izinsiz şekilde akışkan ve gazlarını salamazlar, eğer salarlarsa valilik tarafından faaliyetleri durdurulur. Fakat Aydın jeotermal uygulamalarına baktığımızda her gün yasalar çiğnenmesine rağmen, bugüne kadar valilik tarafından hiç bir jeotermal işletmenin faaliyeti durdurulmamıştır. Anayasanın 168’ci maddesine göre Aydın valiliği jeotermal kaynakların mülkiyetini gerçek ve tüzel kişilere devredemez, ancak belediyelere-köylere-iktisadi devlet teşekküllerine-sermayesinin yarısından fazlası devlete ait müesseselere devredebilir. Çiftlik jeotermal sahası daha önce Aydın halkının vergileri ile İl Özel İdaresi tarafından satın alınmıştır. Büyükşehir kanunu yürürlüğe girince bu jeotermal sahanın Aydın Büyükşehir Belediyesine devri gerekirken, valilik tarafından devri yapılmamıştır. Ve Çiftlik jeotermal sahası Mart 2018 tarihinde valilik tarafından, belediyelerin-iktisadi devlet teşekküllerinin-sermayesinin yarısından fazlası devlete ait müesseselerin girmesi engellenerek, özel jeotermal şirketine ihale yolu ile devredilmiştir. Aydın’da Çiftlik jeotermal sahası için yürütülen süreç yasal mevzuata uygun değildir. Bu süreçte diğer ilginç olay, Aydın Büyükşehir Belediyesinin de yasalardan kaynaklanan haklarını talep etmemesi, yürütülen sürece itiraz etmemesi, kamuyu zarara uğratması, Aydın halkının haklarının gasp edilmesine sessiz kalmasıdır. Çiftlik jeotermal sahasının ihale edilmesi sonucu Kızılcaköy’ün de içinde olduğu beş köy alanında jeotermal santral kurulma süreci başlamıştır. Kızılcaköy halkı iki ayı aşkın süredir köylerinde jeotermal santral istemediklerini kurdukları ve gece gündüz devam ettirdikleri çadır nöbeti ile cümle aleme ilan etmişlerdir. Kızılcaköy halkı Anayasanın 168’ci maddesinde yer alan Aydın valiliğinin jeotermal kaynakların mülkiyetini “Köylere devredebilir” hükmünün uygulanmasını, Çiftlik jeotermal sahası mülkiyetinin Kızılcaköy’e devir edilmesini talep etmektedir. Yürürlükteki yasal mevzuatlar jeotermal işletmelerin denetlemesini valiliklere vermiştir. Aydın jeotermal uygulamalarına baktığımızda ise jeotermal santrallerin denetlenmediği, yasal yaptırımların uygulanmadığı, jeotermal işletmelerin keyfi uygulamalarına devam ettiği görülmektedir. Ne yazık ki bu keyfiyet Menderes havzasını ölüm havzası haline getirmektedir. Yine yasal mevzuatlara baktığımızda bir bölgede yer alan jeotermal kaynakların Valilik ve Belediyeler tarafından öncelikle konut ısıtılmasında kullandırılması gerektiği hükmü yer almaktadır. Aydın uygulamalarına baktığımızda ise Aydın’da jeotermal kaynakların sadece elektrik üretimi için kullanıldığı, başka amaçla kullanılmadığı, kullanmak isteyen kesimlere de özel jeotermal işletmeleri tarafından izin verilmediği, jeotermal kaynak hakkının kullanım şekli üzerinde kanuni yetkileri olan valilik ve belediyelerin bu sürece müdahil olmadıkları görülmektedir. Aydın halkı kendi varlık ve geleceğinin güvencesi olarak gördüğü kanunların, kamu tarafından eksiksiz ve adil şekilde hemen uygulanmasını sabırsızlıkla beklemektedir.