İleri sanayi ülkelerinin izlediği ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme tutkusu, doğanın kendi kendini yenileme kapasitesinin üstünde bir yükle karşılaşmasına, kısa sürede dünyada çevre kirliliğinin yadsınamaz boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur. Sanayileşme ve sanayileşmenin harekete geçirdiği kentleşme, yaşam ortamlarını bozmuş, onları yok olmaya mahkum etmiştir.
Kentleşme, görülmemiş büyüklükte nüfus yığılmalarına yol açmış, geniş bir fiziki alana yayılan, nüfus yoğunluğu yüksek sanayi toplumu kentleri ortaya çıkmıştır. Sonuçta kentleşme, alıcı ortamı insan ve diğer canlılar için yaşanmaz duruma getirecek kadar kirleten temel süreçlerden biri haline gelmiştir.
Canlı ve cansız doğal kaynaklar çevreyi belirleyen bileşenlerdir. Bitki, hayvan ve mikroorganizmalardan oluşan biyolojik çeşitlilik canlı doğal kaynaklardır. Bunların yaşamını sürdürmek için bağımlı olduğu hava, su ve topraktan oluşan yaşam ortamları ile yer altı zenginlikleri ise cansız doğal kaynaklardır.
İnsanların çevrelerini kirletmesi veya yerleşim alanları açmak için bitki ve hayvanların yaşayacakları ortamları yok etmesi neticesinde bu biyolojik zenginlik azalmaktadır. Çevre kirlenmesiyle etkilenen ve sınırsızmış gibi kullanılan asıl kaynak cansız doğal kaynaklardır. Hava Kirliliği; Bir erişkin insan, günde 2,5 kg kadar su ve 1,5 kg kadar besin almasına karşılık, yaklaşık 15 kg kadar hava alır. O nedenle hava, insanın dışarıdan aldığı maddeler arasında miktar bakımından başta gelmektedir.
Bir insan açlığa 60 gün, susuzluğa 6 gün dayanabildiği halde havasızlığa 6 dakika dayanamaz. Canlı hayatın devamı için büyük önem taşıyan havayı insanlar çok hızlı bir biçimde kirletmektedirler. Bu kirlenme ise gerek insan sağlığını gerekse diğer canlıların hayatını tehlikeye sokmaktadır. Hava kirlenmesi, suyun ve toprağın da kirlenmesine neden olmaktadır. Hava kirliliğine yol açan en önemli iki unsur endüstrileşme ve kentleşmedir. Kentleşmenin neden olduğu hava kirliliği, nüfus yoğunluğunun yanı sıra kentin topografik ve meteorolojik koşullara uygun olmayan bir biçimde yerleşmesinden de kaynaklanmaktadır. Kentlerdeki ısıtma sistemi, bu sistemin özellikleri ve ısıtma amacı ile kullanılan yakıt türleri hava kirliliğini belirleyen öğelerdir. Kentsel ulaşımda kullanılan araçlarda egzoz gazları ile hava kirliliğine yol açmaktadır.
Endüstri kaynaklı kirlilik, bir yandan endüstri kuruluşlarının yanlış yer seçimine, diğer yandan da yanma sonucu ortaya çıkan atık gazların yeterli teknik önlemler alınmadan havaya bırakılmasına bağlıdır. Ülkemizde en fazla hava kirliliğe neden olan endüstri dalları; Gübre-Enerji-Demir çelik-Çimento-Kağıt-Şeker-Tekstil-Petro kimya-Tarımsal mücadele ilaçları-Deri endüstrileridir. Hava kirliliği ile birlikte gerek çevrede gerekse insanlar ve diğer canlılarda sorunlar meydana gelmektedir. Hava kirliliğinin çevresel etkileri ise insan sağlığına, doğaya, iklime, hayvan ve bitki toplumlarına, yapılara ve maddelere, küresel etkiler şeklinde olmaktadır.
Su Kirliliği; Su kaynaklarının kalitesinin düşerek kullanımını bozacak seviyede; organik, inorganik, biyolojik ve radyoaktif kirleticiler içermesine su kirliliği denilmektedir. Toprak nemi, su buharı, yer altı suyu ve yer üstü suları biçimlerinde karşımıza çıkan tatlı su kaynakları, tüm dünyadaki suların sadece 10.000’de 3’üdür. İnsanoğlunun yaşamı için hava kadar değerli olan suları insanlar kirletmektedir. Kirlenme nedeniyle sular azalmakta, sonuçta ise artan dünya nüfusunu kullanılabilir su krizi beklemektedir. Su kirlenmesi iki yolla meydana gelmektedir. Birincisi erozyonun neden olduğu doğal yolla olan su kirliliğidir. İkincisi ise insanların sebep olduğu yapay yoldan oluşan kirliliktir. Bu kirlilik insanların suları atık alanı olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.
Su kirliliğinin nedenleri; Tarımsal faaliyetler (toprak aşınımı, bitki besin maddeleri, hayvan atıkları, tarımsal ilaçlar); Sanayi faaliyetleri (kimyasal, fiziksel, fizyolojik, biyolojik, radyoaktif) ve Yerleşim yerlerindeki atıkların neden olduğu kirlilik diye üç gruba ayrılmaktadır. Su kirliliği, insan, hayvan, bitki ve diğer canlıların hayatlarını yakından ilgilendirmekte, çeşitli sorunlara neden olmaktadır.
Toprak Kirliliği; Toprak, hayatla dolu, çok büyük ve kompleks bir ekosistem olup, oluşumu binlerce yıl almaktadır. Toprak, su ve hava gibi canlılığın devamını sağlayan temel öğelerden bir tanesi olup, su kaynaklarının potansiyelini koruma, flora ve faunayı barındırma ve çevre dengesinin sağlanması yönünden önemli bir kaynaktır. Toprak, insan açısından da vazgeçilemez bir öğedir.
Toprağın yapısının bozulma nedeni doğal afetler olabileceği gibi büyük bir kısmı da insanların bilinçsizce kullanımından kaynaklanmaktadır. Toprak, tarım ve sanayi için büyük öneme sahiptir. Dünyanın artan nüfusu ve bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu toprağa her geçen gün daha fazla sorumluluk yüklemektedir. İnsan ile çevre ilişkisinin giderek artması, nüfus artışı ile birlikte çevreye yapılan müdahalenin artması, zamanla toprağın kirlenmesine neden olmaktadır. İnsan etkileri sonucunda toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik olarak yapısının bozulmasına toprak kirliliği denir. Toprak kirliliği gerçek anlamıyla toprakta yapılan yanlış tarım teknikleri, gübre ve tarımsal ilaçların bilinçsizce verilmesi ile atık ve zehirli maddeleri toprağa bırakılması sonucunda doğmuştur. Toprak kirliliklerinin hemen hemen hepsi insan etkisi ile ortaya çıkar. İnsan etkileri dışında toprak kirlenmelerinin bazıları da hava ve su kirliliği aracılığıyla olmaktadır. Topraktaki kirlenmenin haricindeki sorunlar, toprak yapısından ve toprağın kullanılmasından kaynaklı sorunlardır.
Gürültü Kirliliği; Gürültü kirliliğinde herhangi bir çevresel kaynak kirletilmediği halde sosyal ve psikolojik yapıya zarar verdiği için gürültü çevresel sorun olarak görülmektedir. Gürültü kirliliği insanlar üzerinde olumsuz, fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler diye tanımlanmaktadır. Gürültü teknolojik gelişmeler, endüstrileşme, kentleşme sonucunda giderek daha büyük boyutlara ulaştığından bir çevre ve sağlık sorunu olarak karşımızdadır. Gürültünün kirlilik olarak nitelendirilmesi için ses sınırları vardır. Uluslararası Standart Örgütü’nün normal saydığı gürültü düzeyi 58 dB’dir. Çevre Kanunu’nun 14. maddesi; “Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde yönetmelikle belirlenen standartlar üzerinde gürültü çıkarılması yasaktır. Fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları, konutlar ve ulaşım araçlarında gürültünün asgariye indirilmesi için önlemler alınır” hükmü ile gürültü denetimini getirmiştir. Gürültünün insanlar üzerindeki olumsuz etkileri; kulak çınlaması ve sağırlık, iş verimliliği ve üretkenliğinin azalması, yorgunluk ve sinirlilik durumu, dikkatin dağılması, uyku düzeninin bozulması, vücudun fizyolojik davranışında oluşturduğu değişiklikler, toplumsal davranışlardaki değişiklikler olarak sıralanabilir. Gürültü hayvan topluluklarının ürkmesine ve bunun sonucunda göç edip, yerleşim alanlarını değiştirmelerine yol açmaktadır. Ayrıca, başta besi hayvanları olmak üzere, gürültü hayvanlarda da fizyolojik ve ekolojik nedenlerle davranış değişiklikleri yapmaktadır.
Ormanların Kirlenmesi ve Tahribatı; Ormanlar, içme ya da kullanma amaçlı olan tüm su gereksinimini sağlarlar. Yağışları tutarak suyu yer altı su kaynaklarına aktarır ve kaynakların sürekliliğini sağlarlar. Toprağın erozyona uğramasına engel olarak verimli toprakların kaybına engel olurlar. Ormanlar bulunduğu bölgenin ısı dengeleyicileridir. Aynı zamanda nem ve kuruluk dengesini de ayarlarlar. Türkiye’deki ormanların alanı tüm ülke alanının yüzde 27’sini oluşturur. Fakat bu alanlardaki ormanların sadece yüzde 44’ü verimlidir. Geri kalan kısmı ise verimsiz ormanlardır. En başta gelen sorun ormanların yok edilmesidir.
Türkiye’de meydana gelen bu orman katledilişine yasalar da yardım etmektedir.
Bunun dışında turizme teşvik etmek için çıkarılan kanunla orman arazileri yok edilerek yerine turistik tesislerin yapılışı ormanları yok etmeyi hızlandırmıştır.
Orman yangınları da ormanların yok olmasına veya orman olma özelliklerini kaybetmelerine neden olmaktadır.