Ülkemizde iklim değişimi ile sosyo-ekonomik ve fiziksel kaynaklı çevresel olayların arttığı bölgelerin başında Ege Bölgesi, Ege Bölgesinde de Büyük Menderes Havzası(BMH) gelmektedir.
Aydın ilinin yüzde 96'sı BMH sınırları içinde yer aldığı, havza içinde en yüksek nüfus yoğunluğu Aydın iline ait olduğu için, havzadaki çevresel olaylardan en çok etkilenecek il Aydın’dır. BMH’sı Türkiye'nin yüzde 3,2'sini oluşmaktadır. Havzanın en yaygın ekonomik faaliyetleri tarım, sanayi ve turizmdir. Yüksek ekonomik değere sahip bölge göç eden nüfus için önemli çekim noktasıdır.
BMH’sı genelindeki hatalı ve yoğun tarım faaliyetleri nedeniyle yaygın olarak doğal bitki örtüsü kayıpları, erozyon, kuraklık, yangın gibi çevresel sorunlar görülmektedir. Mevcut durumum devam etmesi, Türkiye’nin tarım ve orman ekosistemi açısından en önemli havzalarından biri olan BMH’nın ekolojik yapısının olumsuz etkilenmesine ve ilerleyen zamanlarda kuraklıkla birlikte çölleşme ile karşı karşıya kalmasına neden olacaktır. İşte tüm bu nedenlerden dolayı BMH’da ekolojik tahribatın önüne geçebilmek için BMH’da ekolojik risk analizinin yapılması gerekir.
Ekolojik risk; çevresel sorunların konumsal, niteliksel ve niceliksel olarak, ekosistem yapısı ve işleyişi konusunda uzun vadede insan sağlığı üzerindeki potansiyel ve olası baskılarını ifade etmektedir.
Ekolojik risk analizi; bir veya birden çok baskı unsuruna maruz kalmanın sonucu olarak olumsuz ekolojik etkilerin ortaya çıkma olasılığının değerlendirilmesidir.
BMH’ı için ekolojik riskin belirleyicisi çevresel süreçlerin başlıcaları; Fiziksel temelli (erozyon-kuraklık-orman yangınları-net birincil üretim); Sosyo-ekonomik temelli (nüfus artışı-alan kullanımı/arazi örtüsü değişimi) olarak belirlenmiştir.
Adnan Menderes Üniversitesi ( ADÜ)’den M.A.Erdoğan 2012 yılında BMH’da; erozyon, kuraklık, doğal alan yangınları, net birincil üretim, nüfus artışı ve alan kullanımı/arazi örtüsü değişimi parametreleri bazında ekolojik risk analizi yöntemi geliştirilmesi çalışması yapmış.
Erozyon’un başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yok olmasıdır. Erozyon, toplumsal sorunların ortaya çıkmasına, mevcut olanların ise şiddetlenmesine neden olmaktadır. Erozyonla kaybolan toprak yüzünden Türkiye’de her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır. Sonuç olarak da arazilerde çölleşme başlamakta bu durum açlık, susuzluk, işsizlik ve iç göç gibi ülkesel temel sorunları tetiklemektedir.
BMH’da yanlış alan kullanımı sonucu ortaya çıkan hatalı ve yoğun tarım faaliyetleri, tarla açma gibi amaçlarla bitki örtüsü kayıplarına neden olmaktadır. Yanlış toprak işleme faaliyetleri de erozyonun şiddetli olmasının en büyük nedenlerinden biridir. BMH için birim alandaki ortalama erozyon 9,87 ton/ha*yıl olarak tespit edilmiştir. Denizli Beyağaç batısında, Denizli Babadağ güneyinde, Aydın İncirliova kuzeyinde ve Afyonkarahisar Dinar kuzey doğusunda yer alan bölgelerde eğimin yüksek ve bitki örtüsünün zayıf olması nedeniyle yüksek erozyon değerleri ortaya koyulmuştur. BMH’daki mevcut durumun devam etmesi, Türkiye tarım üretiminin yüzde 10’unu oluşturan bölgenin giderek daha çok olumsuz etkilenmesine ve ilerleyen zamanlarda çölleşmesine neden olacaktır.
Kuraklığın sebebi iklim koşulları, erozyon, fiziki coğrafi faktörler, su kaynakların bilinçsiz kullanımı, küresel ısınma, orman yangınları, çevre kirliliği ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı gibi faktörlerdir. Kuraklığın etkisi ise ekonomik, çevresel ve sosyal etkiler şeklinde olmaktadır. UNESCO'nun kuraklık sınıflarına göre BMH’nın yüzde 64’ü orta kurak, yüzde 33’ü az kurak, yüzde 3’ü kurak olmayan alanlardan oluşuyor. Havzada Denizli'nin kuzeyi ve Uşak'ın güneyi olan bölge kuraklık riskinin en yüksek olduğu bölgedir.
BMH için başlıca yangın risk alanları olarak Nazilli-Kuyucak- Buharkent çevreleri, Söke çevresi, Koçarlı güney bölgesi, Denizli ve Akköy çevresi ön plana çıkmıştır. Doğal alanlardaki bu yüksek yangın risk değerleri, özellikle yerleşim ve
tarım alanları ile bunlara yakın orman arazinin olmasından kaynaklanmaktadır. Orman yangınları dünyada sera gazları emisyon artışına, karbon birikmesine, radyasyon transferine sebep olmaktadır. Türkiye’de 1937-2008 döneminde toplam 1 milyon 613 bin 42 hektar orman alanı yanmıştır. 2008 yılı verilerine göre Türkiye 27.848 ha’lık orman alanının yangınlar sonucu kaybedilmesiyle tüm Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer almıştır.
Nüfus artışları, insanların tüketim isteklerindeki artışla birleşince, doğal kaynakların yenilenebilir olma düzeyinin çok üstünde tüketilmesine yol açmaktadır. 1985 ve 2010 yılları arasında BMH genelinde nüfus yoğunluğu km2'de 61,13 kişiden 80,36 kişiye yükselmiştir. Bu artış Denizli’de yüzde 66, Uşak’ta yüzde 34, Aydın’da yüzde 26 oranında olmuştur. Bu yükselişte en yüksek değer yüzde 605 artışla Aydın Didim İlçesinde görülmüştür. BMH’da nüfus yoğunluğunda en fazla artış hızlı, yoğun, plansız binalaşma olan bölgelerde olmuştur. Giderek artan nüfusun ekosistem üzerinde yarattığı baskı ise havzada; erozyon, kuraklık, yangın, verimlilik azalması, nüfus değişimi ve arazi kullanımı/arazi örtüsü değişimi görülmektedir.
Doğal kaynakların taşıma kapasitesini aşan bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımı, ekosistemler üzerinde baskılar yaratmakta, bu baskılar ile ekosistemlerin sağlıklı işleyişinin devamlılığı konusunda riskler artmaktadır. Ekosistemlerin sürdürülebilirliğinin devamlı kılınabilmesi kullanım temelli baskıların yarattığı risklerin ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır. Yanlış kullanıma ekosistemlerin verdiği tepkiler olarak ortaya çıkan çevre sorunları, tüm dünyada çevresel süreçler üzerindeki değişimler ile gözlemlenebilmektedir. Çevresel süreçler üzerindeki değişimlerin bozulma derecelerine bağlı olarak ekolojik riskler konuma ve zamana bağlı olarak değişim göstermektedir.
Alan kullanım/arazi örtüsü (AKAÖ) değişimi; Ülkemizde hızlı nüfus artışı, çarpık şehirleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu olarak, toprak ve su kaynakları kirletilmiş, amaç dışı toprak kullanımı, tarım alanlarının yanlış kullanılmaları ve orman arazilerinin tahribi neticesinde de doğal çevre zarar görmüştür. Tarım alanları, doğal ve kültürel değeri olan sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri turizmin gelişimi için işgal edilmekte; tarım arazilerinde, orman alanlarında, doğa koruma alanları içindeki yerleşmelerde yapılaşma hız kazanarak devam etmektedir. Alan kullanım/arazi örtüsü risk değerlendirmesi sonucunda BMH doğal alanları içinde Büyük Menderes Deltası ve Dilek Yarımadası Milli Parkı ilk sırayı almıştır.
Net Birincil Üretim (NBÜ), bitki örtüsünün fotosentez ile ürettiği ve solunumla tükettiği karbon miktarının farkını ifade ederek ekosisteme bağlanan karbon miktarını vermektedir.
M.A.Erdoğan’ın yaptığı çalışmada üretilen ekolojik risk indeksi görüntüsü sonucuna göre BMH’daki en yüksek ekolojik risk değeri 79,8 ile Didim ilçesinde çıkmıştır. Didim’i sırası ile Denizli, Aydın, Uşak, Çivril, Söke, Nazilli izlemiştir.
Didim’in nüfus değişimi ve kuraklık değerlerin üst düzeyde olması, düşük Net Birincil Üretim verimliliği, yüksek alan kullanım/arazi örtüsü değişim değerlerine sahip olması Didim’de en yüksek ekolojik risk indeks değerinin çıkmasının sebebidir.
Denizli’nin ekolojik risk değerlerinin yüksek çıkmasının nedeni Denizli merkezindeki hızlı yapılaşma ve Denizli’ye yakın çevre ilçelerindeki tarım alanları çeperlerinde tarım alanı kazanımı amaçlı doğal alan tahribatlarıdır.
Net Birincil Üretim verimliliği yüksek doğal alanların, yerini bina ve boş alanlara bırakması sonucu bu bölgelerde verimlilik değerleri düşük seviyelerde olmaktadır. Denizli genelinde kuraklık riski havza geneline göre yüksek seviyelerdedir. Bu ise Denizli’de tarımsal, doğal alan verimliliği ve yangın çıkma ihtimalini arttırmaktadır.
Aydın’da süre gelen yoğun nüfus artışı ve sonrasında gelen hızlı yapılaşmaya bağlı alan kullanım/arazi örtüsü değişimi ile ekolojik risk değerleri artmıştır. Kontrolsüz yapılaşma, bahçe ve tarım alanları açılması nedeniyle orman ve maki alanları yerlerini çıplak alanlara bırakmaktadır. Bitki örtüsünün kalkmasıyla da bu alanlarda erozyon miktarları artmaktadır.
Aydın’daki tüm bu ortak ekolojik risk değerlerinden farklı olarak, Aydın merkez ve Germencik arasında ana yolun kuzey kısmını oluşturan geniş bir bölgede, yüksek eğim ve zayıf bitki örtüsü kaynaklı, yüksek erozyon ve düşük verimlilik değerleri elde edilmiştir. Burada maki ve orman tahribatı ile yüksek ekolojik risk alanı oluşmuştur.
Söke’de yüksek ekolojik riskin sebebi, yüksek nüfus artışı ve alan kullanım/arazi örtüsündeki yüksek yerleşim alanlarına değişim oranıdır. Bu bölgenin yüksek potansiyel kuraklık değerlerine sahip olması, nitelikli tarım alanları üzerindeki yapılaşma, yerleşim ve tarım eşik alanlarında yer alan makiliklerin yüksek yangın risk indeks değerlerine sahip olması Söke’de ekolojik risk değerini yükseltmektedir.
Aydın ve Söke için süregelen bu süreçler Nazilli, Köşk, İncirliova ve Germencik gibi ilçelerinde de nüfusları ve nüfus artış oranlarına bağlı olarak farklı oranlarda görülmektedir.
Uşak’ta yüksek nüfus artışı dışında, doğal alanların tahrip edilerek ortadan kaldırılması, bu alanlarda hem Net Birincil Üretim bazlı verimliliği düşürmekte hem de tarım alanı kaynaklı yangın risk değerlerini arttırarak Uşak merkezi ve çevresi için yangın risk değerlerinin yüksek çıkmasına neden olmaktadır.
BHM’da mevcut koruma alanları dahilinde en yüksek ortalama ekolojik risk değerleri sırasıyla Dilek Yarımadası Milli Parkı, Büyük Menderes Deltası Önemli Kuş Alanı ve Honaz Dağı Milli Parkı sınırları dahilinde, en düşük değerler ise Akdağ Tabiatı Koruma Alanı ve Işıklı Göl Sulak Alanında tespit edilmiştir.
BMH’da ekolojik riski yüksek olan alanlarda şu sorunlar tespit edilmiştir;
Yüksek nüfus artışı beraberinde alan kullanım/arazi örtüsü sınıflarında hızlı ve yoğun değişimlere neden olmakta, bu değişimlere bağlı olarak doğal alanlar kaybedilmekte, yerleşim alanları artmakta, tarım alanları azalmaktadır. Söz konusu bu tek yönlü değişim hızlı, kontrol dışı ve planlamadan yoksun bir şekilde olmaktadır. Yerleşim ve tarım alanı açmak için tahrip edilen doğal alanların ortadan kaldırılmasıyla oluşan çıplak alanlar erozyona uygun alanlara dönüşmektedir. Doğal bitki örtüsünün tahribi ile sağlıklı vejetasyonun azalması fotosentez oranını düşürmekte, böylelikle azalan Net Birincil Üretim sonucunda karbon bağlanma miktarları da azalarak neticede ekosistemin verimliliği düşmektedir. Doğal alanların bütünlüğünü bozan tahribatlarla parçalanmasının arttığı böylelikle de doğal alanların etkileşim yüzeyinin arttığı bölgeler için yangın risk değerleri yüksek seviyelerde olmaktadır. Yapılaşma sürecinde bina aralarında kalan boş arsalarda yetişen tek yıllık bitkiler kuruyup yangın riski yüksek ortamlar oluşturmaktadır.
BMH’da yaşanılan tüm bu süreçler de BMH’daki ekolojik riskin yüksek çıkmasında etkili olmaktadır. Bu ise BMH’da canlı yaşamın devamını tehlikeye atan bir durumdur.