Büyük Menderes Havzasında 1984 yılından itibaren sayıları her geçen gün artan jeotermal santraller (JES) ile enerji üretimi yapılmaktadır. Bu JES’lerin kurumu ve çalışmaları sırasında kanunlara uyulmaması-faaliyetlerinin denetimden muaf tutulması, doğal ve kültürel yaşamın dışlanması nedeni ile Aydın’da çevre kirliliği giderek artmakta, JES’ler Aydın gündeminde sürekli şekilde tartışılmaktadır. JES’lerin zararlarını günlük yaşantısında yaşamaya başlayan Aydın halkı bazen bireysel, genelde çevre dernekleri ve sivil toplum kuruluşları ile JES’lerin zararlı etkilerine karşı mücadele etmeye başlamıştır.
Bu çevre mücadelesi zaman içinde halk nazarında taban bulmuş, mücadele görünür hale gelmiş, bazı hukuksal kazanımlar elde edilmeye başlanmıştır. JES’lerin zararlarını önlemek, kanunları uygulamak görevi olan resmî makamlar bu görevlerini yerine getirmek yerine, Aydın’da JES’lerin zararlı etkilerini görünür kılan ve topluma mal eden çevre derneklerini, sivil toplum kuruluşlarını kötülemeye-karalamaya başlamış, onları yabancı ülkelerin ajanı olmakla-Aydın’a ve Aydın’ın değerlerine zarar vermekle suçlamaya başlamışlardır.
Peki JES’lerin çevreye verdiği zararlar, JES’lerin kanunsuz uygulamaları ve bu uygulamaları görmeyen-izin veren kesimlerle Aydın’da mücadele eden bu çevre dernekleri ve sivil toplum kuruluşları gerçekten kimlerdir, ne amaçlamaktadırlar?
İşte bu sorulara cevap aramak amacıyla Adnan Menderes Üniversitesinden C.Semerci 2019 yılında tez çalışması yapmıştır. Bu tez çalışmasında Aydın’da Jeotermal Karşıtı Hareket (JKH) şu şekilde değerlendirilmiştir;
Aydın’daki JKH temelde insan yaşamını hiçe sayan, doğaya zarar veren şirketlere ve belirsizliklerle dolu hukuksal sürece karşı kendilerini koruma mücadelesinin, havanın, suyun, toprağın insan ve yaşam haklarının korunması temalarına sahiptir. Bu haraketin devlet ve şirketler tarafından yöre halkının yaşam alanı olan çevrenin yok edilmesi karşısında bir mücadele başlatmak, demokratik yollarla sağlıklı yaşam ve sağlıklı çevre için hak arayışında bulunmak gibi hedefleri vardır. Temaları ve hedefleri bakımından JKH çevreci bir harekettir.
JKH’in kurulmuş ve kurulacak olan jeotermal santrallerin (JES) doğada ve insan yaşamında oluşturacağı yıkımı engellemeye çalıştığı ilk göze çarpan noktadır. Bu hareket yıkımın nedenlerini ortaya çıkarmak için çaba sarf etmektedir.
Ayrıca devletin ve JES şirketlerinin kanunlara uymada özensiz olduklarını vurgulayarak sınırsız kar ve büyüme isteği karşısında doğayı, yaşamı görmezden gelmesini anlatmaya çalışmaktadırlar. Şirketlerin yaptıklarını açığa çıkarmayı, bilinçlendirmeyi kendilerine hedef olarak belirlemişlerdir. Bu yönleri ile bakıldığında çevreci bir hareket olan JKH, doğaya ve insanlara ne olduğunu anlamaya çalışan, şirketlerin ve bürokrasinin çıkarları tarafından gizlenen gerçekleri aydınlatan Yeni Sosyal Harekettir.
JKH’nın, toplumun insan zihninin ürünleri üzerinde mevcut hukuk sistemine bağlı kurallar, egemenlik ilişkileri yeniden kontrol sahibi olmasını, hâkim kültürel mantığa karşı çıkarak yeniden düzenlemeyi amaçladığı söylenebilir.
JKH bu yönüyle reformist bir harekettir. Hareket doğayı insan çıkarları için kullanmak yerine onu başlı başına bir değer olarak görmekte, yüksek hayat standartları yerine kaliteli yaşamı, yıkımı durdurmak üzere yeni politikaları talep etmektedirler.
JKH’in etkinlikleri arasında kanunlara uygun davranmak, hukuksal süreci işleterek JES’lerin zararlı salınımlarını durdurmaya çalışmak, yeni açılacak santral ve kuyuları engelleyerek JES şirketleri ile mücadele çabasının ağır basmaktadır. Varlıklarını sürdürebilme açısından sistem içinde kalarak, sistemin kendisine duyulan güvenden dolayı, sistemin verdiği fırsatları da kullanarak etki yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda hareket içinde etkinliklerin düzenlenmesinde; mevcut hukuk sistemin mağduriyetlerini gidermek, hak kazanımlarını sağlamak bakımından güvenilir bulunduğu ancak devletin ve şirketlerin kendi amaçları doğrultusunda uygulamalar yapmasının engellenmesi için sivil toplumun desteğini almanın gerekli olduğu düşüncesinin kabul gördüğü söylenebilir. Başka bir deyişle kendilerini görünür kıldıkları noktada devlet, sermaye ve sivil toplum karşısında toplumca meşrulaşmış hukuk sistemine bağlı kalarak kendi meşruluklarını kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
JKH gibi günümüz hareketlerinin etkinlikleri arasında bulunan hukuksal mücadeleler, imza kampanyaları, formel yapıda örgütler kurmak yolu ile mücadeleyi etkin biçimde sürdürmek, sistemi değiştirmeden sistemin egemen mantığını değiştirmek istemelerini de anlaşılır kılmaktadır.
Hukuki mücadelelerin yanı sıra, hareketin kendini sürdürebilmesinde gerekli olan maddî ve sosyal kaynakları yaratabilmek için kermesler düzenlenmekte, mitingler, basın açıklamaları yapılmaktadır. Bu bakımdan JKH Yeni Sosyal Hareketlere özgü olan siyasal değişim hedeflemeden, siyasal kurumları etkileyerek hedeflerine ulaşma çabası içindedir. JKH’in, eski sosyal hareketlerden farklı olarak şiddet karşıtı ve sivil itaatsizliğe benzeyen yeni mobilizasyon modellerini de kullandığı görülmektedir.
JKH’nın başlangıcından itibaren yapılan eylem, miting ve gösterilerine oranla son zamanlarda JES’lerin sayısında artış olacağına dair duyurulardan sonra harekete destek verenlerin sayıca çoğaldığını ve yeni sloganlarla yeni temaların eklendiği görülmektedir. Aydın’ın tarım bölgesi olmaktan çıkıp jeotermal sahaya dönüştüğünü gösteren gelişmeler karşısında yaşam alanlarını kaybetmek gerçeği ile yüzleşen yöre halkı harekete daha fazla destek vermektedir.
Aydın ili Büyük Menderes Nehri’nin suladığı bereketli ovalar üzerinde kuruludur. Bu alanın yarıya yakın kısmında tarım yapılmaktadır. Uygun ekolojik özellikler, yeryüzü şekli ve iklim koşullarının bulunduğu Aydın güçlü bir tarımsal potansiyele sahiptir. Sanayisi, ağırlıklı olarak tarımsal ürünleri işlemeye yönelik olan Aydın’da nüfusun neredeyse tamamı geçimini özellikle zeytin ve incir üretimine dayalı tarım sektöründen sağlamaktadır. Buna karşın JES’lerin etkileri katılımcılar açısından ekonomik kayıp kaygısı yaratmaktadır. JES’lerin yarattığı işsizliğe karşı yeni bir istihdam oluşturmadığı da görülmektedir. Bu bağlamda Aydın’da yaşayan katılımcılar küresel riskler ve sorunların farkında oldukları gibi çevre kirliliği gibi tehditlerle de karşı karşıyadırlar. JES’lerin ise en tehlikeli çevre kirliliği kaynağı olduğu kabul etmekte hatta JES’lerden kaynaklanan çevre tahribatı, canlıların zarar görmesi, zararlı salınımlar, doğal güzelliklerin ve yapının bozulması vb. tüm tehlikeler de yöre halkı tarafından yaşanmakta ve bilinmektedir. Tehlike ve risklerin sebebi olarak devletin ve şirketlerin usulsüz uygulamaları kabul edilmektedir. Aynı zamanda tehlikelerin önlenmesi, risklerin ortadan kaldırılması için birinci ve ikinci derecede sorumlulukların da devlet ve şirketlerde olduğu düşünülmektedir. Ancak devlet ve şirketlerin problemleri halkın ve doğanın yararına çözebileceğine dair güçlü bir inanç bulunmamaktadır. Kısaca eldeki tüm veriler, karşılaşılan zararlar ve risklerin çözüm üretilmesi gereken bir tehdit oluşturduğu ve çatışma konusu haline geldiğini göstermektedir.
Yöre halkı JES’lerin oluşturduğu usulsüzlükler ve yıkım karşısında tepkisiz kalmamıştır. Duyarlılıklarını, en yüksek düzeyde JES’lerin zararları hakkında yakın çevrelerinde konuşarak etkilemeye çalışarak göstermeye çalışmışlar. Bununla birlikte imza atmak, derneğe üye olmak ya da protesto gösterilerine katılmak gibi daha üst düzey etkinliklere azımsanamayacak oranlarda destek vermişler, sanal mecrayı da kullanmışlardır.
Hareketi ortaya çıkaran itici güç sistemin oluşturduğu sorunun toplumun geneli tarafından paylaşılmasıdır. Bireysel hakların ihlâl edilmesi, çevrenin yıkımı, şiddet ya da yoksulluk vb. sorunlar insan haklarının, çevrenin, barışın ve refahın bir değer olarak yaygınlaşmasında ve kabul görmesinde etkili olurlar.
Aydın bölgesinin JES sahası ilan edilmesinden sonra santral ve sondaj kuyularının hızla açılması ile başlayan çevresel yıkım JKH’nın kolektif aktör olarak oluşmasında etkili olmuştur. Mevcut durumda 2019 itibarıyla 750 kuyu ve sayıları 50’yi aşmış olan santral sayısı ve doğaya zararlı salınımların verilmeye devam etmesindeki artış hareketin de giderek büyüyüp devam etmesinin temel sebebi olacak gibi görünüyor.
Hareketin ortaya çıkışından itibaren gelişimini ve sürekliliğini sağlayan temel değerlerin yaşama ve doğaya sahip çıkmak olduğu görülmektedir.
Hareketin çevre ile iletişimi iki yoldan sürdürmektedir. Birinci yol JES’lerden zarar gören ya da görecek olan yerlere giderek ikamet eden kişilerle doğrudan iletişime geçerek bilgi vermek, yardım etmek ve yardım talep etmek. İkinci olarak da harekete destek olmak isteyen kişiler ile yüz yüze ya da dijital iletişim araçlarını kullanarak bilgi alışverişini sürdürmek. Bu açıdan bakıldığında aynı çatı altında toplanmış bir plâtform oluşturmuş dernekler ve diğer sivil toplum kuruluşları tüm hareketi yönlendirmektedir.
JKH, açılan davaları kazanmayı ve yeni kuyuların, santrallerin açılmasını engellemeyi başarıları arasında saymaktadır. Ayrıca yörede yaşayan halkı etkileyerek harekete destek vermelerini sağlamak da bir başarı olarak kabul edilmektedir. JKH’nın bir hareket olarak ortaya çıkışından itibaren var olan “siyasetin karışması” korkusu hareketin tüm mantığını etkilemektedir. Bu korku, ülkemizde 1980 öncesinde yaşanan olayların toplumun tüm kesimlerinde etkili olan korkuyu ifade etmektir. Bu bakış açısı ülkemizde “siyasete karışmak” şeklinde dile getirilmektedir. Siyasete karışmak ya da siyasetin karışması toplum üzerinde yıkıcı etkileri olan amaçların taşındığını anlatmaktadır. Bu sebeple hareket özellikle çevreci kaygıları vurgulayarak yıkımı değil yanlış uygulamaların düzeltilmesini hedeflediklerini dile getirmektedir.
Özetlemek gerekirse JKH şirketler ve devlet karşısında yaşam alanını korumak çatışmasından doğmuştur. Hareketin önde gelenleri yeni toplumsal hareketler aktörlerinin taşıdığı niteliklere sahiptir. Yüksek eğitimli, duyarlılıkları olan devletin ve şirketlerin hâkimiyeti karşısında yaşamı korumak isteyen kimselerdir. Sahip oldukları sosyal ilişki ve etki güçlerini kullanarak hareketi mobilize etmişlerdir. Sistemin kapalılığından dolayı mevcut siyasal sistemde müttefikler bularak çözümler üretmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden kurumsal olan siyasetle kurumsal olmayan siyasetin etkileşimi ile şekilleniyor görüntüsü vermektedirler. Mevcut siyasî yapıdaki fırsatları kullanarak değişim yaratmaya çalışmaktadırlar. Buna karşın protesto biçimleri, örgütlenme ve liderlik ilişkileri ve temaları, değer yönelimli hedefleri ile yeni sosyal hareketler teorisi ile örtüşmektedirler.
Günümüzde sermayenin, devletlerin ve sivil toplumun değişen yapıları sosyal hareketlerin de yeni görünümler almalarına sebep olmuştur. Sermayenin sürekli kar ederek kendini sürdürmek için doğayı ve insanı görmezden gelmesi çağımızın en önemli sorunlarını yaratmaktadır. Doğanın kendini yenileyemeyecek düzeyde tahrip olmasının yarattığı riskler ve tehditler çevre hareketlerinin ortaya çıkmasında etkili olduğu gibi Aydın ili ve bağlı ilçe ve köylerde ortaya çıkarak yaygınlaşan JKH’de yine benzer bir sürecin sonucunda karşımıza çıkmış bulunuyor.
C.Semerci’nin tez çalışmasına baktığımızda Aydın’da JKH; Şirketler ve devlet karşısında yaşam alanını korumak çatışmasından doğmuş, temel değerleri yaşama ve doğaya sahip çıkmak olan, şiddet karşıtı, yeni çevreci sosyal bir harekettir.