Ülkemizde jeotermal elektrik santrallerinin (JES) üçte ikisine yakın bir bölümü Aydın’da kurulmuş olup; halen yatırım sürecinde olan, ön lisans ve planlama aşamasındaki yeni JES proje stokunun da dörtte biri Aydın il sınırları içindedir.

Dünyada jeotermal enerji üretiminin olmazsa olmaz üç kuralı; Santrallerin yaşam alanlarından uzağa kurulması, yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesidir.

Otuz beş yıldır jeotermal kaynaklarla elektrik üretim deneyimi olan Aydın’da yaşanılan sürece baktığımızda; jeotermal işletmelerce daha fazla kar odaklı, çevresel tahribatların görmezden gelindiği ve buna ilişkin önlemlerin alınmadığı, kuyu ve nakil hatlarının ovayı bir örümcek ağı misali örttüğü, vahşi deşarj yöntemlerinin uygulandığı ve bölgenin geri dönülemez tahribatlara uğradığı bir uygulama söz konusudur. Açık sistemle çalışan JES’ler tarafından havaya salınan gazların etkisiyle tüm bölgede çürük yumurta kokusu hissedilmekte, yöre halkı rahatsız olmakta, hava kirliliği ve sağlık problemleri ortaya çıkmakta, akışkan deşarjlarındaki yanlış uygulamalardan en fazla zararı Büyük Menderes Havzası’ndaki yerüstü ve yeraltı su kaynakları ile bu kirli sularla sulanan incir, zeytin ağaçları ve pamuk tarlaları görmektedir.

JES uygulamalarında oluşan çevresel etkiler; hava, su, toprak, termal ve gürültü kirliliği basamaklarına ayrılabilirler. Kuyular, separatörler, buhar boruları, silencerler, kondenserler, soğutma kuleleri, reenjeksiyon sistemleri başlıca kirletici kaynaklardır. Elektrik enerjisi üretiminden dolayı oluşan çevresel etkiler; Sondaj süresinde ekosistemin bozulması, Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski, Tesisin işletilmesi süresince CO2 ve H2S emisyonları, Jeotermal sıvının ekstraksiyonu nedeniyle arazinin çökme riski, Doğrudan akarsulara deşarj yoluyla yoğun su kirliği, Asit yağmurları nedeniyle toprağın-ağaçların-tarımsal ürünlerin-göller ve akarsuların etkilenmesi şeklinde, yaşam döngüsü ve küresel ısınmaya etkiler sıralanabilir.

Aydın halkı, yıllardır sırf daha fazla para kazanma hırsıyla jeotermal enerji yatırımlarının hoyratça kullanmalarının ekosistemdeki ve yaşam alanlardaki olumsuz değişimlerine ve insan sağlığına yönelik tehditlerine karşı, hukuk mücadeleleri yanı sıra, çeşitli etkinliklerle tepkilerini ortaya koymaktadır.
Fakat ne yazık ki Aydın’da jeotermal istemeyen halk ve çevreciler JES’lerin kurulumu-faaliyetleri ve denetlenmeleri konusunda yetkisi ve görevi olan makamlar tarafından sürekli şekilde eleştirilmekte, JES’lerin temiz-çevre dostu-yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynakları olduğunu söylenmekte, gerçekte jeotermallerin çevreye zararlarını gösteren Dünya-Türkiye ve Aydın’da yapılmış yüzlerce bilimsel çalışmalar olmasına rağmen ne amaçla olduğu muamma(!) JES’lerin zararlı olduğunu gösteren bilimsel çalışmaların olmadığını iddia edebilmektedir.

İşte bu noktada 2019 yılı Temmuz ayında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nden(TMMOB) bir heyetin Aydın’da JES uygulamalarını, bu uygulamaların çevre üzerine etkilerini yerinde araştırmak ve rapor hazırlamak amacıyla Aydın’a ziyaretleri oldu. TMMOB içinde Harita ve Kadastro M.O, Elektrik M.O, Orman M.O, Ziraat M.O, Çevre M.O, Maden M.O, Jeoloji M.O, Jeofizik M.O’nında olduğu 24 odadan oluşan Türkiye’nin en önemli kuruluşları arasında yer almaktadır. TMMOB’ın hazırladığı raporlar-yaptığı araştırmalar, birlik içinde bulunan odaların görüşleri hukuksal süreçte bilirkişiler tarafından referans alınmakta, sunulmaktadır. O nedenle TMMOB’un Aydın’da JES uygulamalarına yönelik hazırlayacağı rapor çok önemlidir. TMMOB heyeti Aydın’a yaptıkları ziyaret ve bu ziyarette saptadıkları ile ilgili bir ön rapor hazırlayarak Ağustos ayında kamuoyu ile paylaştı.

TMMOB’un yayınladığı raporda tespit ve değerlendirmeleri şu şekildedir;

1. Aydın’da mevcut JES, kuyu ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur. JES'lerin, arama kuyuları ve nakil hatlarının çoğunluğunun, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. ve 14. maddesine aykırı şekilde, yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış büyük ova koruma alanlarına, koruma alanları dışında ise mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerine yapılması yanlış ve hukuka aykırıdır.

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda öngörülen yaklaşma mesafelerine ve kısıtlamalara da aykırı uygulamalar söz konusu olup, yasa ile öngörülen mesafe sınırlamalarına uymak bir yana, alandaki zeytin ağaçları sökülerek zeytinlik vasıfları yok edilmeye çalışılmaktadır. Parsel bazında sondaj kuyusu açılması, tarımsal bütünlüğü bozmakta, mutlak korunması gereken verimli tarım araziler tarım dışına çıkarılmaktadır. Tarımsal üretim ve tarımsal alan bütünlüğü ilkeleri, santral ya da kuyu yerleri için parsel bazında değerlendirilmemeli, havza bazında değerlendirmelidir.

2. Aydın’da mevcut JES, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınmasına yönelik uygulamalar, toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur. Jeotermal atık sular yüksek miktarda tuz, bor, tarımsal üretim için zararlı madde, arsenik gibi fiziksel zehirli maddeler ve su kirliliği yapan maddeler içerdiği için, jeotermal akışkanların kontrolsüz olarak yüzey üstü su kaynaklarına boşaltılması durumunda yüzey ve yeraltı suları kirlenmektedir. Ayrıca yüksek derişimler, hem kullanılan yüzey ve yeraltı suları, hem de toprak için tehdit oluşturmaktadır. Uygulanan vahşi deşarj yöntemleri ile jeotermal akışkanların bilimsel gerekliliklere ve ilgili mevzuata aykırı biçimde Büyük Menderes nehrine deşarj edilmesi sonucu zararlı ve yüksek oranda kimyasallarla nehrin kirletilmesi halk sağlığı yanı sıra, başta incir, zeytin, üzüm ve pamuk olmak üzere tarımsal üretimin sağlıklı sürdürülebilirliği açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.

3. JES’lerin izinlendirilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur.Çevre etkileri olan projelerin bu etkilerinin kümülâtif olarak incelenmesi; çevredeki diğer projelerin etkileri ile birlikte değerlendirme yapılarak yörenin kaldırabileceği etkilerin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Büyük Menderes havzasındaki JES’lerin, diğer çevresel etkileri bulunan projelerin ve bölgedeki mevcut kirliliğin birlikte göz önünde bulundurulması; çevreye ve insan sağlığına olacak zararların kümülâtif biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; ÇED süreçleri etkin işletilmeli, “ÇED Gerekli Değildir” kararları vermeden tüm süreç bütünleşik çevresel etkileriyle birlikte değerlendirilmelidir.

4. Aydın’da yeraltından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğunlaşmayan gazların atmosfere salınmaması ile akışkanın bir damlasının dahi yerüstüne deşarj edilmemesi ilkelerine uyulmamaktadır. Yüzeye çıkan akışkanlar, doğaya bırakılan deşarjlar ve havaya salınan gazlar konusunda mevcut yasalar çerçevesinde gerekli ölçüm, inceleme ve denetimler yeterince yapılmamakta, yapıldığı söylenen ölçüm ve analiz sonuçları kamuoyuyla paylaşılmamaktadır.

5. Aydın’da JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsememekte ve yeterince araştırılmamaktadır. Bazı JES’ler ve arama kuyuları yerleşim yerlerinin hemen bitişiğine yapılmakta, nakil hatları ise bazı yerleşim yerlerinin içerisinden geçmektedir. Havada hissedilen yoğun kükürt kokusu yanında, önemli gürültü kirliliği de yaşanmaktadır. Tesislerden havaya salınan su buharları bağıl nemin artmasına neden olmakta, havaya salınan gazlar bölgenin hava kalitesine de ciddi oranlarda zarar vermekte; iklimsel değişikliklere neden olmaktadır. Jeotermal atıkların insan ve tüm canlıların sağlığına etkileri ivedilikle incelenmeli, son yıllarda arttığı gündeme getirilen kanser vakaları araştırılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir. İzinlendirme sürecinde ÇED Raporuna ek olarak mutlaka “Sağlık Etki Değerlendirmesi” raporu da istenmelidir.

6. Jeotermal tesislere arama ve işletme ruhsatı ve lisans verme konusu sorunludur. Jeotermal, plansız kullanıldığında tükenen bir kaynaktır. Sahaların kapasitesini aşan tesis ve kuyu izinleri nedeniyle kullanıma alınan tüm sahalarda rezervuar basınçları düşmekte, suyun soğuması hızlanmakta ve kaynaklar tükenmektedir. Kapasitesinden fazla çekim yapılması arazide çökmeler yaşanması riskini ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda jeotermal kaynakların fazlaca kullanıldığı arazilerde yapılan reenjeksiyon sismik aktiviteyi tetiklemekte ve depreme sebep olmaktadır.

7. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik iş ve işlemler 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun ile 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanun kapsamında yürütülmektedir. 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, kapsama giren ve girmeyen illerde farklı uygulamalara neden olmaktadır. 6360 sayılı yasa ile İl Özel İdareleri kapatılan olan illerimizde jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli suların araması, araştırması, geliştirilmesi, izlenmesi ve denetlenmesinin hangi idari birimler tarafından yürütüleceği belirsizliği halen giderilememiştir.

Özetle Aydın ilinde ; “Enerji mi, Tarım mı, daha önemlidir?” gibi gereksiz tartışmalara girmeden, koruma-kullanma dengesi içerisinde mevcut JES tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, yanlış yerde yanlış projelendirilen ya da yanlış uygulamalarla işletilen JES’lerin kapatılması, kapasite aşımı nedeniyle Aydın ilinde yeni JES yatırımlarına izin verilmemelidir.

Bu nedenle konuya bütüncül yaklaşmalı, ülke düzeyinde gerekli bilimsel ve teknik çalışmalar yürütülmeli, mevzuat yeniden değerlendirilmeli, kamu denetimi etkin bir şekilde sağlanmalıdır.

Jeotermal kaynakların aranması, kullanımı ve işletilmesine ilişkin mevzuattaki yetersizliklerin giderilmesi, mevzuatın bilimsel ve teknik gereklere uygun olarak Dünya ölçeğine çekilmesi; arama ve işletme aşamasındaki mevzuata aykırı uygulamaların denetlenmesi ve engellenmesi ile aykırılıklara devam eden mevcut işletmelerin ruhsatlarının iptal edilmesi; santrallerin çevresel etkilerinin bütüncül biçimde tespit edilerek değerlendirilmesi ve en aza indirilmesi için gerekli işlemlerin yapılması; tüm bu aşamalarda eksik olan kamu denetiminin tam anlamıyla sağlanmalı. Aksi bir durum dünyaca ünlü incir ve zeytin başta olmak üzere tarımsal faaliyetlerin yok olmasına, Aydın ilinin insan sağlığı açısından yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır.

TMMOB raporuna baktığımızda Aydın’da jeotermal uygulamaları temiz-çevre dostu-yenilenebilir ve sürdürülebilir kaynaklar değildir. En azından uygulamalar bu yönde değildir. Aydın’da jeotermal uygulamaların çevreye zararlı olduğunu gösteren herhangi bir araştırma, belge, bilgi ve delil olmadığını iddia eden kesimler için TMMOB raporu ciddi bir belgedir. Tüm belge-araştırma-raporlara rağmen Aydın’da mevcut jeotermal uygulamalarında ısrar etmek samimi bir tutum olmayıp, kamu ciddiyeti-güvencesi-kanunlar ile ters düşmekte, esas amacın basit bir enerji ihtiyacı ve üretimi olmadığını göstermektedir.