Günümüzde beslenme şeklinin, hastalıkları önlemede veya hastalıkların tedavisinde oldukça önemli olduğu kabul edilmiş bir olgudur. Dünyada en sık ölüm nedeni olarak ikinci sırada yer alan kanserde beslenme süreci oldukça önemlidir.
Aydın’da yapmış olduğumuz günlük hekimlik pratiğinde muayene edip tetkik istediğimiz hastaların pek çoğunun (en azından yüzde 40’da) laboratuvar sonuçlarında D vitamin değerlerini normal sınırların altında saptamaktayız. Aydın’da bu tarz sonuçlarla daha önceki yıllarda bu oranda karşılaşmıyor idik. Aydın’da hastalarda düşük çıkan D vit. değerlerinin doğruluğunu, yarattığı sonuçları Türkiye ve dünyada yapılan bilimsel çalışmalar eşliliğinde değerlendirdik.
D vit. doğada geniş olarak yayılım göstermemekle birlikte üç temel yol ile alınır. Birincisi; D vit. ya besinlerden direkt olarak alınır. İkincisi, D vit. ihtiva eden maddeler, öncül molekül halinde ultraviyole ışığa maruz bırakılarak D vit. içeriği bakımından zenginleştirilirler. Son olarak, direkt olarak derinin güneş ışığına maruz bırakılmasıyla D vit. eksikliği önlenebilir.
D vit. kemik, bağırsak, böbrek ve paratiroid bezler üzerine gösterdiği fizyolojik etkilerle kalsiyum ve fosfor metabolizmasının devamlılığının sağlanmasında en önemli rolü oynayan moleküldür. D vit.nin, deride sentezlenen kolekalsiferol (D3) ve besinlerle alınan ergokalsiferol (D2) olmak üzere iki kaynağı vardır.
Normal koşullar altında insan vücudunda bulunan D vit.nin yüzde 90-95 i güneş ışınlarının etkisi ile deride yapılır.
Besinlerle D vit. tereyağı, süt, yulaf, tatlı patates, yumurta sarısı, sıvı yağlar, karaciğer, yağlı tuzlu su balıklarından olan somon, sardunya ve ton balığından alınabilir. Besinle alınmış veya deride sentezlenmiş D vit. aktivasyonu için karaciğer ve böbreklerde 1-α-hidroksilaz tarafından iki hidroksilasyon aşaması geçirmesi gerekir.
D3 ve D2 vit. ince bağırsaklardan absorbe edilir ve emilimi safra asitlerinin varlığında gerçekleşir. D vit. reseptörleri (DvitR) insan vücudunda; ince bağırsak, böbrekler, endotel, miyokard, deri, düz kas, akciğer, beyin, prostat, pankreatik β hücreleri, kolon, meme, monosit ve makrofajların da bulunduğu 30’dan fazla dokuda tanımlanmıştır ve işlev göstermektedir.
D vitaminin eksikliği ile beraber birçok olumsuz durumla karşılaşılan önemli bir vitamindir. D vit., obezite, diyabet, hipertansiyon gibi önemli halk sağlığı sorunları ile ilişkilendirilmesinin yanı sıra son zamanlarda yapılan çalışmalar D vit. ile kanser türleri arasındaki ilişkiler üzerine odaklanmaktadır. Yapılan birçok çalışmada, D vit. eksikliği ile kas zayıflığı, kardiyovasküler hastalıklar, insülin direnci ve immün sistem bozuklukları gibi durumlar arasında anlamlı ilişkilerin olduğu gösterilmiştir. Ayrıca D vit.nin anti-kanser etkileri ile birlikte kanser hücre büyümesini baskılayan etkileri üzerine çalışmalar da yapılmıştır (PerihanGürbüz).
İmmün sistem, kas faaliyetleri ve kalsiyum dengesinde yer alan D vit., aynı zamanda anti-proliferatif, apoptoz, anti-anjiyojenez ve anti-inflamasyon etkileri, DNA tamiri ve tümör başlaması/ilerlemesinin önlenmesi gibi özellikler de göstermektedir. Bu özellikleri ile beraber kanser ile ilişkileri de önem kazanmaktadır ki kanserli bireylerdeki serum seviyelerinin düşüklüğü buna kanıt olarak gösterilebilir (Salim Başol Tekin).
D vit. eksikliği toplumda oldukça sık karşılaşılan bir durumdur, ancak çoğunlukla tanı almaz. D vit. eksikliği, günümüzde tüm yaş, ırk ve cinsleri etkileyen büyük bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde ve dünyada yapılan araştırmalar D vit. eksikliğinin, kış aylarında daha belirgin olmak üzere, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde yaygın olduğunu göstermektedir. D vit. seviyesinin 20 ng/ml altında olması yetersizlik olarak tanımlanmakta, 30-100 ng/ml arası normal sınırlar kabul edilmektedir ((Güray Bozkaya).
Ülkemizde 2012’de yayınlanan bir çalışmada D vit. eksikliği yüzde 51.8; D vit. yetersizliği yüzde 20.7 olarak saptanmıştır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre çocuklarda D vit. seviyesi yüzde 26.8 oranında 15 ng/ml’nin altındadır, gebeler ve doğurganlık yaşındaki kadınlarda yüzde 80.2’ye varan sıklıklarla D vit. eksikliği görülmektedir. Hekimsoy ve ark.nın yaptıkları Ege bölgesi prevalans çalışmasında 50 yaş üzerinde D vit. yetersizliği yüzde 13.2, eksikliği ise yüzde 73.6 olarak bulunmuştur.
D vit. eksikliğinin en önemli sebebi yetersiz güneş ışığı maruziyetidir. Yetersiz güneş maruziyeti nedenlerini, kişisel ve dış faktörler olarak sınıflandırabiliriz. Dış faktörler ise; yaşanan coğrafi mekan, mevsim, rakım, hava kirliliği, vs. olarak özetlenebilir. Ülkemiz her ne kadar yıl boyu güneş alan coğrafik bir bölgede yer alsa da, güneşten yeterince yararlanılamadığı düşük D vit. düzeyleri ile görülebilmektedir. D vit. seviyelerine bakıldığında kışın saptanan 18.4±11.5 ng/mL ile yazınki 18.7±10.7 ng/mL birbirine çok yakın gözükmektedir. Erkekler ve kadınların D vit. düzeyleri incelendiğinde aralarında anlamlı bir fark bulunduğu saptandı. Erkeklerde D vit. düzeyleri 21.0±9.3 ng/mL iken kadınlarda bu düzey 18.2±11.1 ng/mL seviyelerinde bulundu. Kadınlardaki daki eksiklik daha fazladır.
Yaşlılarda hem bağırsaklardan emilimin azalması, hem de deri katmanlarındaki incelmeden dolayı güneşin etkisinin azalması nedeniyle D vit. seviyelerinin düşük çıkması beklenebilir.
D vit. sentezini etkileyen en önemli faktör yaşanılan yerin hangi enlemde olduğudur. Ekolojik çalışmalarda yaşanılan bölgenin enlemi ve güneş ışınlarının yoğunluğu ile ilgili olarak özellikle prostat, meme, kolon, over gibi kanserlerin insidans veya mortalitesinin değişebileceği gösterilmiştir. Kanser mortalitesinin güneş ışığının bol olduğu bölgelerde daha düşük olduğu bilinen bir gerçektir.
Kanser mortalitesinin ekvatora yaklaştıkça azaldığı, güneyde yaşayanlarda kuzeyde yaşayanlara göre daha düşük olduğu, yaşanılan enlem ve kolorektal kanser arasında ilişki geçen yüzyılda bildirilmiştir. Kolon, prostat ve meme kanseri insidansının ultraviole ışınlarının bol olduğu bölgelerde daha düşük olduğu gösterilmiştir.
D vit. ve kanser hastalığı değerlendirildiğinde kanserli bireylerde D vit. değerlerinin sağlıklı bireylere göre daha düşük seviyelerde olduğu anlaşılmaktadır. En çok görülen kanser türleri arasında üçüncü sırada kolon kanseri gelmektedir. Kolon kanseri; yaş, beslenme alışkanlıkları, yaşanılan bölgenin iklimi ve fiziksel özellikleri, cinsiyet, ailede veya kendisinde kanser geçmişinin olması, çevresel faktörler gibi nedenlerle oluşabilir.
Deneysel çalışmalarda D vit. reseptörünün ve 1-α hidroksilazın kolorektal hücrelerinde bulunduğu, D vit. normal düzeylerinde kolorektal kanser riskinin azaldığı gösterilmiş. Yine erkeklerde vitamin D alımı arttıkça, kolorektal kanser riskinin azaldığı bildirilmiştir.
D vit. eksikliğinin kanser gelişim riskinde artış ile ilişkili olduğu, kendisinin veya metabolitlerinin bazı kanser hücrelerine sitotoksik etki gösterdiği veya insan miyeloid lösemi hücrelerinin in vitro büyümesini baskıladığı bildirilmiştir. Bu nedenle D vit. eksikliğinin, akut lösemi hastalarındaki prognoz üzerine de etkili olabileceği düşünülerek, tedavi öncesinde her lösemi hastasında D vit. taraması da yapılmaktadır. Funda Eker taradından yapılan bir çalışmada, kliniğe başvuran 66 lösemi olgusunda D vit. seviyesi şiddetli düşük (<10 mg/L) olan hasta oranı (yüzde 34.4’e yüzde 0; p = 0.021) olarak bulunmuştur. (DEVAM EDECEK)