Türkiye jeotermal enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olmasına rağmen bu kaynaklarından teknik, finans ve yönetim sorunları nedeniyle yeterli ve doğru seviyede faydalanamamaktadır.
O nedenle hem enerji kaynaklarının optimal kullanımı hem de çevre sorunlarının çözümüne ilişkin olumlu sonuçlara ulaşılabilmesi için etkin bir jeotermal politikası geliştirilmesi gerekmektedir.
Küresel ısınmanın sonuçları görünür olmaya başlayınca, Türkiye’de de ekonomik ve temiz enerji temini ve çevre kirliliğini önleme çabaları büyük önem kazanmıştır.
Bu konuda seçeneklerden birisi jeotermal enerji olsa da, Türkiye’de jeotermal kaynakların kullanımı konusunda hali hazırda somut ve yeterli bir politika ve yasal mevzuat yoktur.
Konunun önemli bir yanını da kentsel ısıtma hizmeti boyutuyla jeotermalin, kamu hizmeti-yerel hizmet ilişkisinin odağında yer alması oluşturmaktadır.
Jeotermal akışkandan elektrik üretimi dünyada ilk olarak 1904 yılında İtalya’da gerçekleştirilmiştir.
Bugün dünyada Türkiye dahil toplam 18 ülkede jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi yapılmaktadır.
Jeotermal enerji üretim maliyeti, diğer enerji kaynaklarına oranla oldukça düşüktür. 110 MWe kapasiteli bir santralın birim maliyeti 4,5 Cent/KWh düzeyindedir (DPT, 1996: 1). Bugün Türkiye’de jeotermal santraller tarafından üretilen elektriğe devlet tarafından 10,5 cent/KWh alım garantisi verilmektedir.
O nedenle Türkiye’de jeotermal kaynaklardan elektrik üretmek çok kazançlı bir sektör haline gelmiştir.
Jeotermal enerji, ısı enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmesinde; ısıtma ve kurutma işlemlerinde; merkezi sistemle ev ve sera ısıtılmasında; kimyevi madde üretiminde; kaplıcalarda ve kültür balıkçılığında kullanılır.
Jeotermal enerji ne kadar da yenilenebilir ve temiz kaynak olarak lanse edilse de jeotermal akışkanın paslanmaya, çürümeye, kireçlenme veya kabuklaşmaya sebep olması, bırakıldığı yüzey sularını ihtiva ettiği bor elementi yüzünden kirletmesi, bünyesinde karbondioksit ve hidrojen sülfür gibi çevreye zararlı gazlar bulunması, jeotermal enerji sisteminin uygulanmasında bazı teknolojik tedbirlerin alınmasını, yasal mevzuat alt yapısının olmasını gerektirmektedir.
Türkiye, ısıtma maksatlı, jeotermal enerji potansiyeli ile dünyada ilk yedi ülke arasına girmektedir. Sıcaklık alt sınırı 20 oC olarak kabul edildiğinde 600 kaynak grubuyla (toplam 1000 adet kaynak içinde) Türkiye, Avrupa'da birinci sırayı almaktadır.
Ülkemizde jeotermal enerjiden yararlanma oranı elektrik üretimine göre konut ısıtmacılığında daha fazla olmaktadır.
Türkiye’de ilk jeotermal ısıtma uygulaması 1964 yılında Gönen (Balıkesir) Park Oteli’nin ısıtılması ile gerçekleşmiştir.
1987 yılında Türkiye'nin ilk jeotermal merkezi ısıtma sistemi de yine Gönen, Balıkesir’de işletmeye açıldı.
1982 yılından itibaren hız kazanan jeotermal enerji araştırmaları sonucunda ısıtmacılık endüstriyel uygulamaların yanısıra termal turizm ve balneolojik uygulamalara elverişli çok sayıda jeotermal alan belirlenmiştir.
Bugünkü verilere göre yurdumuzda Gönen'de, Simav'da, Kırşehir'de, Kızılcahamam'da, Balçova'da, Afyon'da, Kozaklı'da, Sandıklı'da, Diyadin'da, Narlıdere'de, Salihli'de ve Bigadiç'de evler jeotermal merkezi ısıtma sistemiyle ısıtılmaktadır.
Dünyada jeotermal zenginliğiyle yedinci sırada yer alan Türkiye, jeotermal potansiyeliyle toplam elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5'ine, ısı enerjisi ihtiyacının yüzde 30'una kadar karşılayabilecektir. Toplam jeotermal potansiyelimizin elektrik üretimi, şehir ısıtma, soğutma, sera ısıtma, termal tesis ısıtma, kaplıca kullanımı, kimyevî maddeler üretimi, sanayide kullanım vb. uygulamalarda tam değerlendirilmesi ile sağlanacak hedef yıllık net yurt içi katma değer 20 milyar USD civarındadır. Türkiye'nin teorik jeotermal toplam kapasitesi 31.500 MWt'tır ve bunun eşdeğeri 5 milyon evin jeotermal ile ısıtılmasıdır.
Jeotermal enerjinin çevre dostu karakterde kullanılması için tüm dünyada yasalarla zorunlu hale getirilmiş olan reenjeksiyon tekniğinin uygulanması, hem rezervuar parametrelerinin korunması hem de jeotermal suyun çevreye zarar vermemesi için şarttır.
Bu konu bütün dünyada olduğu gibi jeotermal kaynakların sürdürülebilirliği açısından Türkiye için de çok önemlidir.
Sonuç olarak kontrollü kullanıldığında temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı olan sıcak suların verimli kullanımını sağlamak için jeotermal yasası bir an önce çıkarılmalı ve bu yasa gerekli kontrol ve denetleme mekanizmalarını içermelidir.
Ayrıca yasanın içeriğinin tüm toplumu memnun etmesi için yasa hazırlama çalışmaları sırasında mutlaka bu sektörde çalışan ve bu yasadan etkilenecek kişilere, kurum ve kuruluşlara danışılmalı ve onların onayı alınmalıdır.
İnsanlar tarafından üretilen veya başka bir forma dönüştürülen enerjinin çevresel etkilerinin olması kaçınılmazdır.
Dolayısıyla elektrik üretimi veya diğer nedenlerle kullanılan derin jeotermal suların da çevreye geniş bir oranda etkisi vardır.
Bu etkiler, yüzeyde oluşan çökmelerden jeotermal akışkanın oluşturduğu doğal güzelliklerdeki tahribatlara kadar değişebilmektedir.
Bunların yanında jeotermal sıvının içerdiği bor, cıva, kurşun, amonyak, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür ve tuz çevreyi olumsuz şekilde kirletmektedir.
Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde 85’ni barındıran en yaygın yerel yönetim birimi olarak belediyelerin üstlenme eğiliminde oldukları hizmetlerden birisi de jeotermal ısıtma hizmetleridir.
Bu kaynakların yaygınlaşma eğiliminde olan bir diğer kullanım alanı ise, jeotermalli sera çalışmalarıdır.
Kentsel ısıtma işlemi sonunda sıcaklığı düşen suyun israf edilmeyerek dönüşte sera ısıtması konusunda kullanımı ve jeotermal sera organize bölgeleri kurulması bugün birçok belediyenin gündeminde ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye’de jeotermal kaynaklar ile ısıtılacak yerleşim birimi potansiyeli 825 bin konuttur. Aydın’da 100 bin konut ısıtma amacıyla kullanıma uygun niteliklidir.
Türkiye'de halen işletilmekte olan başlıca jeotermal ısıtma sistemleri arasında, Balçova’da konut ve sera ısıtması ile Dokuz Eylül Üniversitesi kampüs ısıtması Türkiye’nin en büyük ve önemli jeotermal uygulaması olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye'nin jeotermal potansiyeli 31.500 MWt’dir. Bu da Türkiye’deki konutların en az yüzde 30’unun jeotermal kaynaklarla ısıtılabileceği anlamına gelmektedir. Bu da 30 Milyar m3 doğalgaz eşdeğeridir (DPT, 2001: 32-35).
Burada özelikle kentsel alanlarda konutların ısıtılması potansiyeli açısından jeotermal enerji yerel yönetimlerin karşısında önemli bir alternatif ve fırsat olarak dikkat çekmektedir.
Türkiye’de mevcut 381 adet olarak tespit edilmiş olan jeotermal üretim kuyuları yüzde 65,4 oranında Valilikler, Belediyeler ve şirketler tarafından finanse edilmiştir.
Jeotermal ile merkezi ısıtma, doğalgaza göre 1/3-1/4 daha ucuza yapmak mümkün.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Türkiye’nin jeotermal ısıtma, balneolojik değerlendirme ve elektrik üretimi konusunda yapılan projeksiyonlar sonucu 2020 yılında hedefi konutların yüzde 30’unun jeotermal ile ısıtılması idi. İçinde bulunduğumuz 2023 yılında bu hedefe baktığımızda sonuca ulaşmadığı görülmektedir.
Jeotermal enerji terminolojisinde direkt kullanım diye adlandırılan ısıtma, özellikle kent ölçeğine kadar uzanan merkezi ısıtmada önem kazanmaktadır.
Merkezi ısıtma amaçlı kullanım kapasiteleri, uygulama yapılan yerler itibari ile jeotermal sektörünün desteklenerek direkt kullanım kurulu gücünün hızla artırılması gerekir.
Jeotermal enerji ile yapılan merkezi ısıtmada aylık işletme giderleri, doğal gazla ısıtma giderinin dörtte birini aşmamaktadır.
Türkiye'de Aydın gibi yüksek entalpili jeotermal kaynakların olduğu bölgelerde, jeotermal kaynaktan yapılan elektrik üretimine, merkezi ısıtma, sanayiye proses ısısı sağlama, sera ısıtma gibi uygulamalar da eklenmelidir.
Fakat günlük uygulamaya baktığımızda sahip olduğu yüzölçümü başına dünyada ve Türkiye’de en fazla jeotermal kaynağa sahip olan Aydın’da, var olan jeotermal kaynak sadece elektrik üretiminde kullanılmakta, merkezi ısıtma dahil sera ve termal turizmde kullanılmamakta, kullanımına jeotermal santral sahipleri tarafından izin verilmemektedir.
Türkiye’de jeotermal kaynakların değerlendirilmesinde mevcut yasalara göre elektrik dışındaki sahalar fiilen Özel İdareler ve Belediyelerin kullanımındadır.
Yerel Yönetimler Yasasına göre bir ilde jeotermal kaynak varsa Valilik ve Belediyeler konut ısınmasında öncelikle jeotermal kaynakları kullanmak zorundadır.
Jeotermal enerji sıcaklığına bağlı olarak bir çok alanda değerlendirilmekle birlikte Türkiye’de ki en geniş değerlendirme alanı bölgesel ısıtma olmuştur.
Doğru uygulama ve teknoloji seçimi yapıldığında, jeotermal merkezi ısıtma sistemleri ilk yatırım ve işletme giderleri açısından en ucuz, çevreye en duyarlı sistemlerdir.
Burada önemli bir nokta ise, merkezi yönetimin yerel yönetimleri bu konuda daha aktif olarak destekleyen bir takım politikaları yürürlüğe koyması gerekliliğidir.
Böyle bir çaba, hem Türkiye’de yerel yönetim pratiğinin oturması ve evrensel standatlarda bir yerel yönetimim kurumsallaşmasını, hem de doğal kaynaklarımızın rantabl ve yerindenlik ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesini sağlayacaktır.
Sonuç olarak bakıldığında yasalar Aydın’da Valilik ve Belediyelere jeotermal kaynakların merkezi ısıtmada kullanmaları gerektiğini zorunlu kılmaktadır.
Ayrıca hem merkezi yönetim hem de Aydın Büyükşehir Belediyesi seçim sürecinde halka jeotermal kaynakların konut ısıtılmasında kullandırılacağı yönünde söz vermelerine rağmen, aradan 10 yılı aşkın süre geçmesine rağmen bu konuda hiçbir girişimde bulunulmamış, Aydın’da evlerin doğal gaz ile ısıtılması yönünde hem merkezi hem de yerel yönetimler çaba sarf etmektedirler.