Kur’an-ı Kerim, insana mesajını iletip onunla ilişki kurarken, makro ekolojik bir bağlam içinde sık sık onun tabii uzak ve yakın çevresini oluşturan hayvanlardan, çeşitli bitkilerden, dağlardan, ağaçlardan, sema ve yıldızlardan misaller vermektedir. Bu, ister istemez insanda çevresine karşı bir duyarlılık sağlamakta, insanın onlara karşı her açıdan bir değer atfetmesini öngörerek kendi çevresine karşı bir yakınlık hissi uyandırmaktadır. Böylece bunlarla, insanın çevresine karşı bir sevgi bağının oluşmasına ve onları korumasına yönelik bir psikolojisinin teşekkülüne ortam hazırlanmaktadır. Kur’an-ı Kerim, hayvanların da insanlar gibi birer ümmet olduklarını, onları da ihmal etmediğini bildirir. Hayvanlar da yüce yaratıcıya karşı secde ve itaat görevlerini kendilerince yerine getirmektedirler. Şu halde insanlar, yeryüzünde yaşayan canlı bir sınıf oldukları gibi, hayvanlar da bu varlıklar arasında yaşayan canlı ve sosyal bir sınıftır. En’am 38. ayetinde geçen “ümmet” kelimesi, her türlü hayvanın birer canlı türü, cinsi ve topluluğu olduğunu bildirmektedir. Hz. Peygamber de, hayvan sınıflarının birer ümmet olduklarını haber vermiştir. Kur’an’da, hayvan ve bitkilerin Allah tarafından insanlar için yaratılan birer nimet oldukları anlatılmakla beraber, bunların Allah’ın varlığını, birliğini, üstün kuvvet ve kudretini gösteren birer delil oldukları da vurgulanmaktadır. İnsanlar bu gibi uyarılarla Allah’a iman ve O’na ibadet etmeye yönlendirilmektedirler.  Hayvanlar yaratılışları açısından insanlara, Allah’a inanma ve O’na ibadet etme yönünde pek çok ders ve ibretler verdikleri gibi aynı zamanda dünya hayatında, insanların ibadet etmelerinde adeta bir malzeme gibi bir araç olarak hizmet vermektedirler. Kur’an’da hayvanlar ve bitkiler, insan hayatının ayrılmaz birer parçası olarak tanıtıldığı gibi, ahiret hayatında da var olacakları haber verilmektedir. Bitkiler de, insan hayatının her safhasında önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlar, bitkilerden beslenip gıda aldığı gibi onlardan ilaçlar da yapmaktadırlar. İnsanlar yine, ulaşım, giyim, elbise, besin, tarım, ilaç yapımı gibi birçok alanda hayvanlardan faydalanır. Bitki ve hayvanlar ayrıca dünya hayatının birer süsüdürler. Yeryüzündeki bitki ve hayvanlar yalnız bizleri değil aynı zamanda diğer varlıkları da ilgilendirdiğinden onların korunması aynı zamanda bir evrensel insan hakları konusudur. Dolayısıyla bunlara zarar vermek veya bunlardan faydalanma hususunda gereğinden fazla tasarrufta bulunmak, başta, Allah’ın iradesine saygısızlık olmak üzere diğer insanların haklarını çiğnemek anlamına gelir. Hz. Peygamber, insanın hiçbir ayırım yapmaksızın bütün canlılara karşı sorumlu olduğunu, onlara şefkat ve merhamet duyguları içerisinde yaklaşması gerektiğini bildirmiştir. İnsanın, evrenin bir parçası ve tamamlayıcı bir cüz’ü olan hayvanlara karşı hakkaniyet ölçüleri içerisinde şefkat ve merhamet göstermesi gerekir. Onların da birtakım ihtiyaçlarının olduğu ve bunların karşılanması gerektiği bilinmelidir. Ayrıca hayvanlara karşı kötü muameleden dolayı insanın hesaba çekilip ceza göreceği, aksine iyi muamele edenlerin de sevap kazanacağı da bilinen bir gerçektir. Hayvanların çok çeşitli olan ihtiyaçlarını ihmal etmemek, taşıyamayacakları yükleri onlara yüklememek ve hayvan türlerinin yok edilmemesi için gerekli önlemleri almak bir insanlık borcu olarak kabul edilmelidir. İçerisinde yaşadığımız doğa; insanıyla, hayvanıyla ve bitkisiyle bir bütündür. İnsanın insana karşı sorumlulukları olduğu gibi insanın hayvan ve bitklere karşı da sorumlulukları vardır. Faziletli insan, sadece insan haklarına değil, tüm canlıların haklarını gözeten ve saygı gösterendir. Çünkü İslâm, can taşıyan her şeye rahmetle yaklaşmayı öngörür. Dolayısıyla doğal hayatın korunmasına karşı duyarsız veya ilgisiz kalmak kişiyi manevi yönden vebal altında bırakır. Hz. Peygamber’in hayvanlarla olan ilişkilerine, hayvanlarla ilgili uygulama ve sözlerine bakıldığında bu konudaki duyarsızlığın kişiyi hak ihlallerine kadar götüreceği vurgusu görülmektedir. Kur’an, hayvanların önem ve değerini, sadece onlardan yararlanma veya faydacı bir bakış açısına değil, aynı zamanda Allah’ın varlığına delalet eden bir alamet olarak görülmesine dikkati çeker. Nitekim, Bakara (inek), Ankebût (örümcek), Neml (karınca), Nahl (arı), Fil (fil) ve Âdiyât (koşan atlar) gibi, surelerin bazı hayvanların isimlerini taşıması ve Kur’an’da çeşitli hayvanlardan bahsedilmesi tesadüfi değildir. Bugün gezegenimizdeki birçok hayvan neslinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmesinin, onların hak ve hukukunun çiğnenmesinin altında yatan en büyük etken, sadece onlara faydacı bir gözle bakılması, onların bu gezegenin ve ekosistemin önemli bir parçası olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesidir. Kur’an’da pek çok yerde ağaçlara da işaret edilmektedir. İbrahim süresi 24’cü ayetinde “Güzel söz” kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetilmekte; Vakia 56 ayetinde ise, “Biz onu (ağacı) hem bir ibret olsun, hem de çöl yolcularına bir fayda olarak yarattık” denilmektedir. Yine, hurma ağacı hakkında Allah, “Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir” (59. Haşr, 5) buyurarak bu ağaç ile özdeşleşen ve özel bir olay ile ilgili olsa bile, ağacın kesimi konusunu kendi iznine bağlamış bulunmaktadır. Ayrıca hurma ve nar “cennet meyvesi olarak zikredilmektedir. Diğer taraftan Allah’ın Tin Suresinde, incir, zeytin ve Sina dağı üzerine yemin etmiş olması bunların kutsallığına bir alamettir. Yine Vakia 28 ve 29. ayetlerinde ise, kiraz ve muz cennet meyvesi olarak nitelenmektedir. Başka bir ayette de, “Biz yeryüzünde nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve ovalarda birçok pınarlar kaynattık” (36. Yâsin, 34) buyurularak, ekosistemin kurucu figürleri perspektifinde, çok değişik bağlamlarda ağaca, bitkiye, bağa ve bahçeye dikkat çekilmektedir. Hz. Peygamber de, “Kıyamet kopmaya yakınken elinizde bir fidan ağacı varsa ve onu dikmeye vakit bulabilirseniz onu dikin” ; “Kim bir ağaç dikerse onun için o ağaçtan hasıl olan ürün kadar Allah sevap yazar” ; “Müslümanlardan birisi bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenen mahsul onun sadakasıdır” buyurmuştur. Bununla da kalmayıp lüzumsuz yere ağaç kesenlere; özellikle de sedir ağacını kesenlere lanet etmiştir. Allah salih kullarını “cennet” ile müjdelemiştir. Kur’an’da 56 surede toplam 133 ayette cennetten bahsedilmekte ve cennetin tanımlaması yapılmaktadır. Şöyle ki, “Cennet” kelime anlamı itibariyle “bahçe” “yeşillik” demektir. Cennet daima, “altından sürekli ırmak akan, nice pınarlarla bezeli, ağaçların gölgeleri üzerine sarkan, canın çektiği ve kolayca koparılabilen meyvelerin her an hazır olduğu, giyilen elbiselerin ve yaslanılan döşeklerin bile yeşil atlastan olduğu koyu yeşillikler...” olarak tasvir edilmektedir. Dolayısıyla bu ayetlerin yeşili koruma ve insan olarak etrafımızı yeşertme anlamında ne büyük mesajlar içerdiği açıktır. Öbür dünya için vadedilen cennet, bu dünyadaki örneği ile, yeşil dünya ve dolayısıyla orman ile tanımlanmaktadır. Bu ormanı yakıp yıkan, bugünü ve yarınını düşünmeksizin talan eden ve sonuçta hem kendisini ve hem de gelecek kuşakları sel, taşkın,heyelan,erozyon, çığ, kuraklık gibi çölleşmenin tüm sorun ve felaketleri ile karşı karşıya bırakan insan, aslında dünya cennetini cehenneme çevirmiyor mu? Böylece zımmen de olsa, Allah’a ve O’nun kurduğu düzene karşı gelinmiş olunmuyor mu?  Bizler, yeşilliklerle bezeli şırıl şırıl suların aktığı bir tabiat köşesini gördüğümüzde hemen “cennet gibi bir yer” demez miyiz? İşte Allah ta, iyi kullarına vaat ettiği cenneti bir ölçüde de olsa bu dünyadaki canlı örneği ormanlar ve dolaysıyla yeşillikler üzerinden bizlere tanıtmaktadır.