İnsan ailesini seçemiyor değil mi? Bazıları doğuştan şanslı. Hani şu hayata 1-0 önde başlayanlar var ya işte onlardan bahsediyorum. Armut piş ağzıma düş, deyip her şeyi hazırca elde edenler. Böyle olmasına rağmen elindekilerin kıymetini de bilmeyenler de onlar. Bazıları da bahtsız tabii. Onlar yoksulluk ve zorluk içine doğanlar. Baştan kaybedenler kulübü üyeleri… Bu işin oluru olmazı, “Halleriz, senin işi merak etme!” demesi yok. Başa gelen çekilir. Mesela memur çocuğuysan şanslısın. Ohh mis, babanın geliri belli, gideri belli. Ayağını yorganına göre uzatırsan en azından ay boyunca ne yaparız, demezsin. İyi kötü kiradır, faturalardır ödenir. Mutfak masrafı, çocuğun ayakkabısı, hanımın kuaför parası(!) kalem kalem yazılır, maaştan düşülür. Babaysan sen de rahatsındır. Ay sonunda hesap tutmadığındaysa ‘Yaa arkadaş, nereye gitti bu maaş? Cebimiz mi delik , anlamadım ki!” diyerek hesap sorabilirsin sevgili ailenden.

90’lardayız, İstanbul, Samatya “Ayşe teyze cırt!” reklamları televizyonlarda dört dönüyor. Pazar günleri-ki bana ertesi günü okul olduğunu hatırlattığı için hiç sevemezdim-Bizimkiler dizisi dolu dizgin devam ediyor. Henüz gençlerin gözü açılmamış. Eli başkasının eline değmemiş namus timsali genç kızlar revaçta. Mahallenin delikanlıları ahlak bekçiliğinde! Bilgisayar yok, internet yok, sosyal medya yok. Kimsenin gözünün görmediğinden haberi yok! Varsa yoksa konu komşu nereye gitmiş? Mahallede kim ölmüş? Melahat teyzenin kızı kime kaçmış? Velhasılı efendim, göğsümüzü kabartan evlatlar yetiştirdiğimiz zamanlar… Benim çocukluğum… Hatırlayanlarınız vardır eminim. İşte tam o zamanlar.

O zamanlardan küçük bir kız, Melek… Alevi bir ailenin daha altı yaşındaki ikinci çocuğu. Dünyadan bir haber ana kuzusu bir kız çocuğu diyeceğim ama değil! Öyle bir akıllı ki. Resmen bir hafiye gibi hiçbir şey gözünden hiç kaçmıyor. Ailesi, komşuları, okuldan sonra baktığı öğretmeninin yaşlı annesi, yaz tatillerinde yatılı kaldığı evlerdeki insanlar, okulu ve arkadaşları hepsi zihninin bir yerlerinde. Öyle gerçekçi ve doğru tespitleri var ki sosyal psikolog sanırsın.

Anne; ev hanımı, hani “Osmanlı” denir ya o türden. Melek’in bu akıllılığıyla kime çektiği belli. Baba memur gibi bir şey. Bankada hademe. Ne de olsa bankanın içinde. Neticede saati neyim belli. Yazın sıcağı görmüyor, kışın soğuğu. Memur sayılır. Tek kusuru var, her şeyi hanıma bırakmış. Ben bilmem hanımım bilir, diyor. Etliye, sütlüye karışmıyor. Tam aranan eş. Melek bilgiç anne ile pısırık babanın arasında bir yerlerde. Melek okulda çok zeki ve başarılı ama öğretmeni de dahil olmak üzere kimse bunun farkında değil. Çünkü onlar zengin değiller. Melek’in süslü elbiseleri, gösterişli ayakkabıları yok mesela. Sınıftaki Nilay gibi öğretmenin gözdesi değil. Ne yapsa yaranamıyor. Ama olsun yine de o durumdan kendine pay çıkarmasını bilir mi bilir.

İstanbul/Vatan Caddesi
İnci… Melek’in kızı… İşte, hayata 1-0 yenik başlayanlardan biri de Melek. Bir talihsizlik yaşayıp evden kaçmak zorunda kalır. Peki, Melek bu acımasız dünyada kime sığınacak? Onu seven, koruyup kollayan(!) bir kocaya tabii ki. Baba evinde görmediği ilgiyi, sevgiyi, zenginliği koca evinde bulacağını sanırsın ama nerde! Çok beklersin! Hani derler ya gelen gideni aratır. İşte bu kader, hem Melek’in kaderi hem de kızının.

Baba alkolik, alkolik amma “serbest” meslek erbabı. Memur değil belki ama elinden her türlü iş gelir. Eğer becerebilir de işler iyi giderse ondan iyisi yok. Ama bir de ters giderse Melek ve İnci’nin vay haline. İnci de anasının kızı. Babasını çok iyi tanıyor. Ne zaman babası döver ne zaman sever biliyor, bilmesine de film bazen istediği gibi oynanmıyor. İnceldiği yerden kopuyor. Adı hayat denen çile böyle geçip gidiyor işte…

Seray ŞAHİNER, Türk edebiyatının en genç “kadın” yazarlarından. Son romanı “Vatan Millet Samatya”da yazar; üç nesilden kadını, çocuk gözünden aileyi, aile bağlarını ve toplumsal yapıyı irdeleyici bir bakış açısıyla ele alıyor. En masum en yapmacıksız haliyle. Toplumda erkeğin ve kadının hayatta kalma mücadelesinde karşılaştıkları olayları trajikomik bir dille bize aktarıyor. Yazarın dili mükemmeli arayanlar için beklentiyi karşılamayacaktır çünkü tam bir sokak dili. Dilinin dobralığını ve doğallığını okuyunca anlayacaksınız ki bana göre çok güzel, bayılıyorum. Toplum olarak ağlanacak halimize gülüyorum. Şahiner’in daha önce yazdığı romanları “Gelin Başı, Antabus, Ülker Abla” kitaplarını da çok sevmiştim. Yurdum insanının iyisini ve kötüsünü tüm gerçekliği ve komikliği ile anlattığı için okunmaya değer.

KİTABIN ADI VE YAZARI:
Vatan Millet Samatya / Seray ŞAHİNER

ALINTILAR:

Zengin ne demek? Biri seni kıskanıyorsa zenginsin. İnsan kaç parası olursa zengin olur bilmiyorum ama biz paramız varken bile zengin değildik.

Keşke büyüklerin çocukları aldırabildiği gibi biz de babamızı aldırabilsek.
**
Merak edenlere şimdiden keyifli okumalar.
Kitapla kalın.