“Mekke Ruhunu Esas Alan Medeniyet Tasavvuru” alt başlığı işle Yeni Fikir Dergisi’nde yayımlanan bir çalışmamızda şunları söylemiştik: “Bir arada yaşama kültürünün esas temeli, kindarlığı öteleyen bir medeniyet tasavvuru, âdil olmayı ve liyâkâtı merkez alırsa; o takdirde birlik ve beraberliğin mayası atılmış olunur. Bu temeli, İslâm Medeniyeti’nin kardeşiliği ve bir arada yaşamanın şartlarını bize gösteren, müsamaha hudutları çerçevesinde affedicilik geleneğinde nasıl tesis edildiğinde aramak gerekir.“ Bu husus hatırlattıktan sonra son dönem değerli mütefekkir ve felsefecilerimizden rahmetli Ş. Teoman Duralı hocanın ikazını nakletmek istiyorum. Hoca’nın tespiti üzerine yorum yapmaya gerek olmadığı kanaatindeyim: “Avrupacıların etkisi Abdülhamid Han zamanında biraz akamete uğruyor. Abdülhamid,medeniyetimizin son mücahidi. Bu arada hakim medeniyetin etkisinde elbet kalıyorsunuz. Bu tabii bir şeydir, olması da gerekir. Abdülhamid’e bu konuda suçlamalar yapılır. Yok efendim Avrupa’dan şunu aldı, bunu aldı diye. Gayet tabi ki alacak, başka çaresi yok. Ama burada kendini, yan özünü unutmuyor. Bütün mesele bu. 2.Mahmud mesela özünü unutan biri. Bunu kurumlara karşı takındığınız tavırla belli ediyorsunuz.2.Mahmud yeniçeri ocağını niçin kapattı? Islah etmek varken kapatmak niye? Bir şeyi yıkmanın âlemi yok. Hadi yıktın, onunla beraber esaslı kültür unsurlarımızdan, çok esaslı ama Bektaşiliği de ortadan kaldırılıyor. Mehteri yok ediyor. Bütün arşivi yakıyorlar. Bugün mehtere dair elde doğru düzgün bir şey yok. Yeniçeriliğe dair Kavanin-i Yeniçeriyan gibi pek az şey mevcut.Arşivi yakmak nedir? Ne büyük katliamdır o! Türkistanı ele geçirdiklerin de ulemayı kestiler,kültürümüzü ayaklar altına aldılar diye Rusları,bilhassa komünistleri suçluyoruz. Ruslara kadar uzanmaya lüzum yok. Kendi insanına,kendi kültürüne karşı işlenen cinayetlere bir baksana!Mehterin yok edilmesi, Bektaşiliğin ilgası,bunlar felaket şeylerdir. Bir de toptan yok edemiyorsunuz,kalıntıları intikamla doluyor. Devlete karşı cephe alan adamlar olarak çıkıyorlar karşımıza. Can düşmanımız Yahudiler ileişbriliği yapıyorlar. İş orada da kalmıyor.Toplumun ciddi bir kesimini oluşturan Alevilere de yayılıyor. Bektaşilik deyince, Balkanları Müslümanlaştıranlar kimlerdir? Bektaşilerdir. Anadolu coğrafyasında da etkinler. Hacı Bektaş Veli’yi aşan,kökü Türkistan’a uzanan bir damar bu. Bizim kültürümüzün Şekspir’i, Firdevsi’si Yunus Emre’nin kelime haznesine bakın,Türkistan izlerini göreceksiniz. Bu hareket, kendimizi unutma, kendimize ihanet hareketi, cumhuriyet ile birlikte çok yükseliyor. Bilhassa yazı ve dil devrimleri görülmemiş bir olaydır. Bunları söyleyince beni yaylım ateşine tutuyorlar. Oysa ortada olan bir şey var. Benim özel ve öznel bir görüşüm değil bu . Ben sadece tespit yapıyorum. Üstelik yazıdan, dilden ibaret değil . Bütün kurumlarını değiştiriyorsun. Hukukunu değiştiriyorsun baştan aşağı. Siyasi düzenini değiştiriyorsun. En önemlisi ise, senin esas omurganı teşkil eden “ordu-millet’ özelliğini terk ediyorsun. Bu çok belirgin bir şeydir. İstiklal harbi kazanılıp cumhuriyet ilan edildikten sonra Mustafa Kemal Paşa çok belirgin bir şekilde asker-sivil ayrımını emreder. Bu bir buyruktur. Siyasete atılacaklar sivil olacak, asker ise siyaset ile ilgilenmeyecek. İyidir, kötüdür, değerlendirme yapmıyorum. Sadece bir tespittir bu. Öteden beri değişmeyen özelliğimiz ordu-millet olarak gelmiş olmaktadır. Bunu Osmanlı’da da görüyoruz. Adam doğrudan asker değildir ama paşa oluyor.”(Gerçek Hayat Dergisi /Özel Sayı:2,Türk Dünyası.s.11-13).