Dünyadaki “derin güçler” işlerin planlandığı gibi gitmesi için basın ve ayını diyebileceğimiz medyayı çok iyi kullanır. Onu istediği gibi yönlendirirler. Siz, yeter ki “duygusal” şeyden haber verin. Bu hakikati dillendiren Amerikalı bir yazar şöyle diyor: “ Ana akım medyanın dürüst olmayan, yönlendirme ve etkileme açık istihbarat kaynaklarıyla işbirliği içinde olması bizim kuşağımıza düşen, düzeltilmesi gereken özel bir meseledir. Bu sorundaki ticari kaygıları etkileyen iç gerilimleri hafife almıyorum. İnsanlar, kendilerine duymak istediklerini söyleyen web sitelerine akın ediyorlar. Diğer yandan tarafsız, güvenilir bilginin peşindeler. Bunların her ikisi de iyi işler olabilir ama basın mensupları hele televizyoncular olarak, bizim hangi işte olduğumuza karar vermemiz gerekiyor(Holman W. Jenkins-Medya yalanın 100 Yılı-3.11.2020-Wall Street Journal). *** Ülkemizde de Batılı vakıflar tarafından desteklenen, besleme basın olarak nitelenen medya kuruluşları emir aldıkları ülke ya da ülkelerin nasıl borazanlığını yaptığı izahtan varestedir. *** Medya yalanlarının bir toplumu nasıl “yönlendirdiğini” şu örnekten anlamak mümkündür: Eski Yunan Büyükelçi ve Eski Dışişleri Bakanlığı Danışmanı, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Panayotis Ioakimidis, ERT radyosuna bir mülakat veriyor. Mülakatta Türkiye - Yunanistan ilişkilerinde "toksik ortam" oluşturulmasında medyanın nasıl sorumsuz davrandığını söylüyor. Doğru haber kanallarına büyük sorumluluk düştüğünü beyan ederek şöyle diyor: "Türkiye'nin güya izole olduğu görüntüsünü sürekli yansıtarak bir mit yaratıyoruz. Bu, gerçekle bağdaşmayan bir şey. Basın tamamıyla olmasa da büyük çoğunlukla kendi görüşlerini de içeren renklendirilmiş haberler sunuyor. Gazetecilik prensiplerinin ihlal edilmesi diyebiliriz. Medya, bilgilendirme ve soğukkanlılığı artırıcı değil, gerilimi arttırıcı işlev yapıyor. Bu çok rahatsız edici" (https://m.haber7.com/dunya/haber/3185354-yunan-uzmandan-turkiye-uyarisi-yunan-basini-iliskilerde-gerilimi-artirici-islev-goruyor). *** ABD’ nin Birinci Körfez Savaşını halkına hikâye etmek için birçok yalana başvurduğu bilinen bir gerçektir. Bir medya yalanının dünyaya nasıl yutturulduğuna misal: 10 Ekim 1990 günü ABD Kongresi’nde genç bir kız konuşma yapar. Kız, Kuveytli olarak tanıtılır. Konuşmada şunları söyler: “Ablam 5 aylık yeğenimle kaçıp kurtulmak için çölü geçti. Kuveyt'te bebekler için süt kalmamıştı. Çölde arabaları kuma saplandı, Suudi Arabistan’dan yardım geldi de zorlukla kaçabildiler. Bense geride kalıp ülkem için bir şeyler yapmak istedim” der. Ve bu kız bütün dünyanın vicdanına (!) seslenerek şunları dillendirir. “Ben hastanedeyken silahlı Irak askerlerinin hastaneye girdiğini gördüm. Bebekleri kuvözlerinden çıkarıp ölmeleri için soğuk zemine bıraktılar. Kuvözleri de alıp gittiler”(Nakleden Ş.Şahin, Gerçek Hayat, Ağustos/2021). Daha sonra The New York Times’ta makalesi neşredilen John R. MacArthur, Amerikan Kongresinde konuşan genç kızın ABD Kuveyt Büyükelçisinin kızı olduğunu tespit etmiştir. Yazıda şu hakikatler de ortaya çıkarılıyor: Genç kız bahsi geçen hastanede asla gönüllü olarak bulunmamış. Hastaneye birkaç dakikalığına uğramış. Dahası kuvözün dışında bir bek görmüş ve o bebek de kuvözün dışında sadece bir dakika kalmış. Şimdi ne oldu? Atı alan Üsküdar'ı geçti. *** Medyada esen yalan rüzgârına daha birçok örnek verilebilir. Birinci Körfez Savaşında “petrole bulanmış karabatak” kandırmacası çok meşhurdur (malum bu asrın en büyük çevre felaketi ABD’nin Alaska eyaletinde gerçekleşmiştir. Karabatak görüntüleri oraya aittir). *** Başka bir yalan rüzgârı tiyatrosu daha… İkinci Körfez Savaşını başlatmak için ABD medyasında bir tezgâh kurgulanmış. Tam bir tiyatro. Tiyatro çok uzun. İki konuşmayı verelim; kâfi. CNN Sunucusu canlı yayın yapıyor. Beyaz Saray’a bağlanıyor ve Dünyayı nasıl kandırdığına şahit oluyorsunuz (Tabi ABD istihbaratının önüne koyduğu haber metni ile): “ Beyaz Saray, Irak’ın dünya çapında bir tehdit olduğu konusunda ısrarcı. Saddam'ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığına inanıyor.” Beyaz Saray muhabiri cevap veriyor: “Başkan Bush'un danışmanları yeni deliller ile Saddam Hüseyin'in neden yakın bir tehdit olduğunu, nükleer silah yapmaya çalıştığını Kongreye anlatacaklar.” Dünya, Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna inandırıldı. Saddam Hüseyin’e savaş açıldı. Şimdi Irak param parça… *** Alın size, medya yalanını yıllar sonra ortaya çıkaran bir rapor. Bilenler, bilir. Chilcot Raporu, 8 Temmuz 2016 yılında kamuoyu ile paylaşıldı. ABD medyasının bütün dünyayı nasıl kandırdığını belgelemesi açısından çok önemli bir rapordur. Bu rapora göre Saddam Hüseyin ne “kitle imha silahına ” sahip ne de “El Kaide ile işbirliği” söz konusu. Büyük bir yalan. Böylelikle medyanın, yalan balonu patladı. Patladı, patlamasına da,.. Olan; milyonlarca masumlara oldu. *** Peki, bu medya yalanlarının sonu geliyor mu? Ya da gelecek mi? Mümkün değil. Bakınız, sosyal medya, yalan çukurlarıyla dolu. Hem de çok etkin bir biçimde. Yine masumlar bu “yalan” çukurlarında boğulmaktadır. Boşuna söylenmemiş: Kılavuzu karga olanın… Son söz: Yalan medyayı rehber edinenin burnu… Artık; arife tarif gerekmez. Vesselam.