Turnusolun kelime anlamı kısaca ayıraçtır.
Aslında özel bir kağıttır.
Turnusol kâğıdı, kimyada kullanılan ayıraçlardan bir tanesidir.
Çözeltilerdeki asitleri ve bazları ayırt etmek için kullanılır. Turnusol, asitle temas ettiğinde kırmızı, bazla temas ettiğinde mavi renk verir.
Tıpkı altının gerçek olup olmadığını belirleyen "mihenk taşı" gibi.
Çakmak taşı cinsinden siyah bir taş olan Mihenk taşı, altın veya gümüş üzerine sürüldüğü takdirde, bıraktığı çizgilerden bu madenlerin saflık dereceleri ile gerçek mi sahte mi oldukları anlaşılır.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanının geçtiğimiz 14 Ağustos'ta saf değiştirmesi ile 5-6 haftadır süregelen siyasi deprem, sadece Aydın'ı değil, Ankara’nın doğusunu ve batısını oldukça şiddetli sarstı.
Bu konuda siyasi otoritelerin yorumları haftalardır gündemde, anlaşılan epey uzun süre daha gündemden düşmeyecek.
Siyasi değerlendirmesi çokça yapıldı ama benim değinmek istediğim, siyasi yorum değil, bu sürpriz kararı ile Özlem Çerçioğlu'nun Aydın siyasetine sürdüğü mihenk taşı ve sıvıya batırdığı turnusol kağıdı gerçek gazeteciler ile sahteleri ayrıştırıp gün yüzüne çıkardı.
Yerini terk etmeyenlerin safı belli de, bir anda virajı alamayan acar yazar ve matbuatın malum neferleri ne yapacağını bilemediler.
"Ne yardan vazgeçmek, ne de serden geçmek "sözündeki gibi, gece gözüne araba farı tutulan tavşanlar gibi arafta kala kaldılar.!
Ne mertçe "onun yanındayım, ya da karşısındayım" diyemediler.
Hele saf değiştirmek istemeyip, eski yerinde kalanlar, karşı tarafı övmeye başlayınca, Nasreddin hocanın o bildik fıkrasındaki gibi önce "haklı, sonra diğerine sende haklısın" dedikten sonra bunu soran 3. kişiye "sen de haklısın" deyişindeki gibi gözüne fener tutulmuş tavşan gibi yolun ortasında kala kaldılar bazıları.
Adeta Turnusol kağıdına batırılmış sıvı gibi, mihenk taşına sürülmüş maden gibi sahteleri ve gerçekleri belirginleştiğinde ortaya çıkan sonuca aldırmadan yalpalamaya başladılar.
Bu olayla bir kez daha hatırlandı ki, Basın hür, tarafsız, gerçeklerden, hakkın ve haklının yanında olmalıdır.
Eğer böyle değilse, yaptığını sandığı iş "bağımsız habercilik" değil, taraf olduğu odağın sadece "basın bültenidir."
Sahibinin sesidir.
Turnusol kağıdının kırmızı veya mavi renklerde ortaya çıkardığı diğerlerinin ayarını bilmem ama, basın her zaman tek renkli beyaz bir sayfadan, haktan ve haklıdan yana olmalıdır.
****
ADÜ AYDIN'IN YILDIZIDIR.
1992 yılında kurulduğunda, ADÜ'nün ilk binası olan ve bugün yeni binasına taşınan halen boş durumda bulunan ilk Eğitim Fakültesinin temel atma töreninde sunucu olarak çalıştığım kurum adına katılmıştım. Aydın'da bir üniversite inşaatının tanığı ve tören sunucusu olarak büyük gurur duymuştum genç bir mühendis olarak. Dönemim Aydınlı Bayındırlık Bakanı Cengiz Altınkaya ve ve protokol önünde heyecan ve gurur duymuştum.
Yıllar sonra bölgemizin en görkemli kurumu haline gelen ADÜ, öğrencilerinin eğitim gördüğü eğitim kampüsü dışında ayda 100 bin vizit yapılan, Muğla’da Hastane olmasına rağmen komşu kentten en çok hastanın geldiği ADÜ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA HASTANESİ son yıllarda artan malum yakınmalar ile ulusal ve yerel basında üzerine kara bulutlar geziniyor.
İlk temelinde harca tanıklık ettiğim ve kentimizin, bölgemizin gözbebeği olduğuna her zaman inanan ve savunan biri olarak ilk ve tek üniversitemiz ADÜ'nün en üst düzeyde onurlu ve otorite bir kurum olması gerekirken, son yıllarda "aksi ispatlanmadıkça" herkesi tenzih ederek "bıçak parası" dedikodularına kesin bir şekilde son verilmesi gerekir.
Bilim yuvası ADÜ’nün "Toplam kalite" kavramını zedeleyen bu haberlerin halk arasında sıklıkla yer alması, "ateş olmayan yerden duman çıkmaz " sözünü anımsatıyor.
Duyumlarımıza göre ADÜ’de Rektör Bülent Kent'in çok yakın zamanda yaptığı toplantıda, tüm camiasını uyardığı, ancak sistemin işleyişinden ve insan faktöründen kaynaklı kayırmalar ile daha köklü bir çözüme ihtiyaç olduğu ortadadır.
Rektör Bülent Kent ile ADÜ hastahane başhekimi Mücahit AVCİL’in yatırımları ile başarılı hizmetlerini, mekansal yenilemeler ve eklemeler ile "daha iyi hastane" yapılması çabalarını yakından izliyorum. Ancak mekan ne kadar mükemmel olsa da, insan faktörünün toplam kalite içinde önemi ve etkisi yadsınamayacak kadar büyük orandadır.
Ünlü düşünür ve gönül dostu Mevlana Celalettin Rumi'nin de dediği gibi “ne kadar anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır.”
Ne kadar çabalarsanız çabalayın , en iyiyi yaratın , bir olay tüm camiayı olumsuz etkilemektedir.
Ne demişler "bir şeyin şuyuu bile, vukuundan beterdir."
Türkçesi ile "Bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür"
Bıçak parası alanları ihbar etmek ile sonuç alınamayacağı ortadadır.
Bu konuda hastaneden hizmet alan hastalardan illa yazılı dilekçe beklemek ne kadar doğrudur ?
Çünkü hizmete muhtaç hastaların, ortada kalma endişesi ile muhbir olmasını beklemek gerçekçi değildir.
Peki ne yapmalı ?
herkes biliyor bu sorunun cevabını,
Tababet diliyle cevaplayalım, iyileşmeyen yaraya "neşter vurmak " lazım.
"o ne demek " der gibi geldi kulağıma,
Anladım siz yine de söylememi istiyorsanız hala,
biliyorsunuz aslında da,
illa soruyorsanız hala,
Bir ara fısıldarım kulağınıza..!
kalın sağlıcakla.