Bu kadar geçirdiğim hengameden hayli ucuz kurtulmuştum. Bir yandan şükrümü nasıl etsem de Kudreti Sonsuza olan teşekkürümü yerine getirsem diye düşünürken bir yandan da beynimi kemiren soruların cevaplarını nereden bulmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım derin derin…Allah’tan Ramazan ayının o engin ve bir ana sıcaklığıyla sarıp sarmalayan, kucaklayıcı, merhamet yüklü huzur- iklimi her yanımızı kaplamıştı. Yaşam boyunca dikkatimi hep çekmişti zaten, en sıkıntılı zaman dilimlerinin ardından tarifsiz bir inşirah dönemleri zuhur ediyordu ve bu istisnasız ve her kul için geçerliydi. Yaşamını takip etmek zorunda kaldığım hastalarım, bizzat kendim ve ailem, yakın dost çevrem için de kesinlikle geçerliydi ve hiç şaşmayan bir sünnetullah (Allahın değişmeyen adeti) idi. Bu konuda çok net bir müjdelerin verildiği İnşirah Suresi’ni çok dinlemiştim büyüklerimden : “ ….Muhakkak ki her zorluk ardından kolaylık verdik evet her zorluk sonunda mutlaka kolaylık vardır…”. Bu müjde iki kere ard arda kalplerimize nakşediliyordu, yani her zorluğun iki kolaylık arasında olduğu vurgulanıyor, kulların asla ümitsizliğe düşmemesi isteniyor, Rabbimize güvenilmesi telkin ediliyordu … Artık karar vermiştim. Bu kadar sıkıntı sonrası gönlümde, beynimde, çevremde hissettiğim bu kader-denk zaman diliminde elde ettiğim huzurumu ve düzelen sağlığımı, şifamı nasip eden Rabbime karşı daha sorumlu ve O’na yaraşır sadık bir kul ve dolayısıyla bir hazık hekim olmalıydım. Ben de mesleğimin zekatını ve O’na olan teşekkürümü ancak hasta kullarına şifa aracı olarak ödeyebilirdim. Artık kaçak-göçek davranmadan ve egomun beni düşürdüğü tuzaklara karşı çok dikkatli ve uyanık olacak bu konuda bana lütfedilmiş olan yaşam klavuzumdan azami ölçüde faydalanacak ve yaşamımı artık Kelamullah’a göre dizayn edecektim. Sevdiğim ve değer verdiğim bir meslektaşım, uzun süredir ahbaplık ettiği yetkin bir kamil zattan öğrendiği bana ilginç gelen bir yöntemden bahsetmişti o anda aklıma geliverdi birden. Ecdadımız Kur’an’la hayli haşır-neşir olduklarından bir konuya takıldıkları zaman çözüm bulmak için “tefeül” denilen bir davranışla ellerine Kur’an’ı alır ve besmele çekip ilk rastgele bir sayfayı açıp gözlerine takılan ayetin anlamına bakarlarmış. Ben de aynen öyle yaptım ve besmele çekip açıverdim Kur’andan bir sayfayı ve Şura-30.ayeti kerimesi kafama balyoz gibi iniverdi birdenbire :” …başınıza gelenler ellerinizle işledikleriniz yüzündendir… ama Allah yine de birçoğunu affedicidir” Ne demek bu yani şimdi? kafam karışmıştı. Ne yaptım ki? hak ettim ben bu rahatsızlığı diye birden asi benliğim diklendi, hemen rahmani-benliğim cevabı yapıştırdı: “doktor efendi doktor efendi kendine iyi bak, sen küçük tanrı-doktor rolleri sırasında benim kullarımı sürekli kendi yapmadığın şeyler için azarlayıp durdun yıllarca, lütfen ama eğer damdan düşmeseydin nasıl onlara gerçeği anlatacaktın?  Tabi ki onların hissettiği acıyı bir süre sen de yaşamalıydın ki hazık –hekim olasın ve o yüzden asi benliğin benim iznimle, damdan düşmene vesile olacak şeylere sürükledi seni ve sonuçta şifan geldi hadi sıra şimdi sende, gereğini yap artık…!” (DEVAM EDECEK)