Evet yıllar yılı hem yanlış alışkanlıklarımdan bile bile kısacık zevk ü sefalar için vazgeç(e)memiş hem de bunlar için hastalarımı hayli azarlamış, gönüllerini bilmeden(evet gerçekten bilmeden, çünkü farkına varamıyordum o an da) incitmiştim. Sonra aklıma geldiğim de hayli pişmanlık duyuyor ve özür diliyordum Yaradanımdan ama işte kırılan kalplerin tamiri ne kadar olursa ?... Şimdi asi benliğimin sesi kesildi, sus pus oldu…kabul etti ve bu tefeül ile hayatıma giren münif-i kelamı günlerce aylarca tefekkür edip zihinsel geviş getirmeye başladım.Üç ay heyet raporu verildiğinden hastanenin rutin- hengamesinden uzak ve artık evimde eşim ve çocuklarımla sağlıklı ve son derece huzurlu bir yeni hayata girmiştim sanki…Kalbim dinginleşmiş, zihnim berraklaşmış, idrakim keskinleşmiş, daha dikkatli konuşmaya başlamış ve başta ailem olmak üzere eşime, çocuklarım ve etrafıma karşı çok nazik ve anlayışlı olmaya başlamıştım. Herkes çok mutlu idi. Hele sekiz yaşındaki kızım ve ergenliğe henüz adım atmış onüç yaşındaki oğlum çok mutluydular çünkü babalarını haftada birkaç kez pestili çıkmış ve yorgun-argın ve somurtuk yüzüyle gece sadece uyumadan evvel görmeye o kadar alışıktılar ki… Madem ki hayat kitabımız,her iki dünya için rehberimiz ve mutluluk klavuzumuzdu, o zaman ben her gün sadece bir ayetcik bile olsa Kur’an’la haşır-neşir olmalı onunla ilişkiye geçmeliydim. Yıllardır ertelediğim bu sorumluluğu yerine getirmeli ve bu ihmali telafi etmeliydim.Hem kırklı yaşlara adım atmıştım ve gerçekten şakaklarıma da ak düşmüştü.O ara bir nörolog dostum kırklı yaşlarda beynin her iki yarım küresini birleştiren korpus kallosum (köprümsü sinir ağları) dan bahsetmişti.Çok ilginç geldi.Meğer aslında ergenlikte olgunlaşmasının büyük kısmını tamamlayan beynin bu köprümsü kısmı matürasyonunu ancak kırklı yaşlarda tamamlıyormuş. Yani bunun anlamı şu demekmiş : Normalde sadece tek taraflı olarak sağ veya sol beyin yarım küresi baskın yaşayan insanlar, kırklı yaşlara gelince bu köprümsü yapı olgunlaştığı için (sağ beyinden lifler sola tarafa, sol beyin den ise sağ tarafa geçerek her iki beynin birlikte çalışmasını mümkün kılar) kendilerini sorgulamaya başlıyorlar. Bu yüzden atalarımız boşuna dememiş : “Kırk olgunluk yaşıdır, ya kemal yolcuğu başlar ya da kişi azar ve kırkına geleni teneşir paklar”…evet bu sözün dahi nörobilimsel hakikatinin; beyinde meydana gelen bu köprümsü maddenin(korpus kallosum) matürasyonu (olgunlaşması) olduğunu öğrendim meslektaşımdan…Genel olarak sol beyin aklı temsil ederken, sağ beynimiz duygusal tarafımızı temsil ediyormuş. Bu bilgiyi öğrendikten sonra şöyle düşündüm: Ben sağ beyin aktif yaşayan bir insan olduğumdan aşırı duygusaldım, hep bir mana aradım yıllar yılı ve aklımı kullanmakta(sol beynimi) zorlandım,kendi tavsiyelerimi hastalarıma yaparken meğer bunların hep sağ beyin fonksiyonları olduğunu öğrenmiştim.Sanatla, müzikle,doğayla ilgilenip herşeye bütünsel bakmaya çalışmış, ya aşırı iyimser yada aşırı karamsar bakmıştım her şeye, bir türlü ortada dengede durmayı becerememişim meğerse. Ben de eksik olan şeyin sol beyin fonksiyonları olduğunu o kadar iyi kavradım ki. Zaten o ara geceleri uyumadan evvel uzun uzun tefekkür ederek gözden geçirdiğim de en yakın dostlarımın sol beynini kullananlar olduğunu fark ettim. Yani eksik olan tarafımı öyle telafi ediyordum ama gerçekte eksik olan tarafımı aramıştım evet şimdi belki de olgunlaşmaya başlayan beynimin bu köprümsü maddesi vesilesiyle(ve kader-zamanla denk gelen bu beyincikte oluşan tıkanma dolayısıyla) İbrahim peygamberin duasını galiba benim yapmam gerekiyordu. Çünkü ikinci kez yaptığım tefeül de karşıma çıkan ayet Şuara-83’dü ve İbrahim peygamber şöyle nida ediyordu Rabbine : “Rabbim bana hüküm hediye et, lütfet, bahşet ve beni Salihlerin arasına katıver” İyi tamam da sadece Kur’an okumakla tek başına yola koyulabilir miyim? diye bir ciddi endişe sarmıştı beni…O zaman neden bir rivayete göre yüz yirmi dört bin peygamber yollanmıştı? insanların doğru yollarını bulmaları için.İyide artık peygamber de yoktu ve gelen son peygamber SAV efendimizdi. Ancak Onların yolundan giden alimler olmalıydı işittiğim bir hadise göre.Peki nerede bu alimler? Heralde TV'lerde binlerce dolar maaşla insanlara din tüccarlığı yapan otomat-hikayece anlatıcılar olamazdı bunlar…Bana hayat yolunda hem Kur’an’ın önerdiği ahlakı yaşayan (yani ayaklı Kur’an olan) O’nu hayat-kitabı şeklinde benimsemiş hem de gönlünü tezkiye etmiş gerçek bir yetgin/rehber bir alim olmalıydı tecrübelerini bila-bedel ve li-vechillah (saf sevgiyle katışıksız ,Hak rızası için sevmek) aktaracak…Nerden bulacaktım? Var mıydı öyle birileri? Kafamda aylarca bunun sancısını çekmeye başlamıştım… (DEVAM EDECEK)