Peki biraz da, "Rutin eylem, düşünce ve duygularımız sırasında beyinde neler olup bitiyor?" ona bakalım isterseniz. Yani Nörobilim penceresinden; “rutin döngü” ile oluşan davranış-düşünce-duygu çıktıları sırasında hangi beyin bölgelerinde neler oluyor ona bakmaya çalışalım ki, adım adım zihnimizde “Rutin, neden fıtrata aykırıdır?” sorusunun cevabını bulmaya, zihnimizde inşa etmeye çalışalım.
Nörobilim araştırmacıları; bir insanın rutin bir mesleği (işi, davranışı, düşünceyi) mükemmelen icra edebilmesi için en az on bin kez deneyim yapmaları gerektiğini ifade ediyorlar. Bunun diğer bir deyişle anlamı şu: Beyin de o iş (praxis=motor beceri) yapılırken o kısımla illişkili beyin bölgelerinde nöral-patikalar oluşmakta. İşte insan “işimi gözü kapalı kusursuz yaparım” derken bu nörobilimsel gerçekten dolayı o kadar kendinden emin konuşabilmekte. Bir işin başlangıcından bitimine kadar tabiki bir çok merhalesi/aşaması olur, tamamını kapsayan bir otomotikleşmiş davranış/motor kalıbın diğer bir ismine de nörobilim diliyle “örüntü” denir. İşte insan beyni hayatta kazandığı, öğrendiği, çok iyi becerdikleri sayısızbelli sayıda faaliyetler için aynen o kadar belli sayıda “örüntüler”e sahiptir. İşte bu motor-kalıplar=örüntüler beynin en zor unuttuğu kayıtlarıdır (örn. Alzheımer hastalarında en son kaybolan bu motor örüntü kalıplarıdır).
Pekişmesi için yaşamdan canlı örnekler vermeye devam edelim. Siz, bir eczaneye çırak olarak girdiniz ve ustalaşıp eczacı kalfası olmayı bir meslek edinmek istiyorsunuz diyelim. Birden bire bilmediğiniz Latinceye ait sayısız harf ve kelimelerden oluşmuş apayrı bir yabancı bir ülkeye adım atmış gibi olursunuz, dillerini hiç bilmediğiniz insanlarla(ilaçlarla) nasıl anlaşacaksınız? Ona aşina olan sizden daha kıdemli çırak ve kalfaları izleyerek onlara sorarak veya eczacı olan işyeri sahibine danışarak tabiki. İşte böyle günler, aylar, yıllar geçtikçe bu garip gelen ilaç isimlerinin yavaş yavaş hastalıklarla ilişkilendirecek bir zihin algoritmanız oluşmaya başlayacak ve bu konudaki deneyim sayılarınız arttıkça (yukarıda bahsedilen örüntüler iyice sağlamlaşınca) belli bir süre sonunda siz de artık ustalaşacaksınız. Ve zaman gelecek artık eczacı size eczaneyi güvenle bırakıp gidebilecek.
Bunun gibi birçok mesleği öğrenirken geçirilen aşamaları tefekkür edebilirsiniz sanırım. Ancak bizim asıl gelmek istediğimiz hedef yine burası değil. Sayısız mesleği icra eden sayısız beyinlerde bu rutin eylemler sonrasında yaşamın mütemadiyen durmaksızın hızlı bir ırmak gibi akan ve geri-dönüşümsüz zaman diliminde giderek artan ve büyüyen bir boşluk ve arayış /tatminsizlik oluşuyor? Bunun hikmetlerini arıyoruz…
Hemen aklıma Mutluluk klavuzumuzda insanı hayli düşündüren ve sarsan bir dikkat çekici bir kelam geliyor geliyor: ”Muhakkak ki insan tatminsiz yaratılmıştır…” (Mearıc-19)… Neden? diye içim içimi kemiriyor …Evet bu hakikati bendeniz kırk yıl boyunca kendi kendime sormuştum bir zamanlar, sadece kendime değil aslında sorabileceğim yüksek zihin rölantili ve yüce gönüllü birçok insana ve bilge meslektaşlarıma ve alimlere, bilim insanlarına…hemen hepsinde bu sözün doğruluğuna dair farklı yaklaşımlar olsa da benzer cevaplar almıştım.
Sonraları mesleğimin ilerliyen, tecrübe kazandığım ve artık ustalaştığımı düşünüp (örüntülerimin hayli arttığı) belli bir zaman diliminden(yaklaşık yirmi yılı tamamladıktan) sonra bu soruyu ciddi ciddi kendime sormaya başlamış ve gerçek olduğunu acı bir şekilde yıllar yılı deneyimlemiştim. "Peki neden böyle oluyor, olmalı mı?" diye beynimi kemiren sayısız sorulardan sonra, "Acaba bir çok meslektaşım da aynı sancıyı yaşıyor mu?" diye onları uzun uzun ve samimi sorularla biraz da bunaltıcı sorularla rahatsız ederken bunun farkında ol(a)madıklarını farkederken daha ciddi sancılara maruz kalmıştım…Sorduklarımın çok azı bu konu üzerinde ciddi sancı çekmiş, tefekkür etmiş, araştırmış ve zihinsel-geviş getirmişlerdi. Ve rutinlerinden son derece memnun ve rahat idiler,hatta asla bu rutin faaliyet ve rahatlarının (elde ettikleri yüksek sıkıntısız kazanç, makam, mevki, bağımlı oldukları sayısız hazlar,yaşadıkları aynı mekanlar vs. vs) elden yitmesini de asla istemiyorlardı.
Ve bendeniz aşık olduğum “beyin”le ilişkili mesleğimin artık çekilmez bir rutin faaliyetten ibaret olduğunu farkettiğimde (hayal ettiğim herşeye-mesleğe-eşe-çocuklara-sevdiğim güzelim Safranbolu’ya-güzeli bahçeli bir konağıma vs- kavuştuğum ve mutlu olduğum halde) yavaş yavaş bir görünmez bir depresyon-bataklığına gömülmeye başladığımı farketmeye başlamıştım (devam edecek).