Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş topraklarına hükmeden aynı zamanda kırkaltı yıl tahtta kalarak Osmanlı Padişahları içinde en uzun süre bu görevi ifa eden padişah olmuştur. Bu öyle bir dönemdir ki, bütün dünyanın Osmanlı önünde diz çöktüğü, gücünü kabullendiği ve buna paralel olarak da en çok hased edip düşmanlık beslediği dönemdir. Dünya tarihinde Türk’lerin hiç bir zaman sevilmediği aşikar iken bu dönemde sevilmiş olma ihtimali hiç yoktur tabi ki. Düşünün ki dünya üzerinde hiç bir hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’a eşdeğer değildir. Dünya üzerindeki tüm krallar ancak Kanuni’nin sadrazamı ile eşdeğer tutulmuştur. Bu da Kanuni’yi ve doğal olarak Osmanlı’yı dünyadaki tek güç yapmaktadır. Böyle bir güce karşı haset beklemeyecek, bu gücü zayıflatmak için her türlü dalavereyi çevirmeyecek en azından çevirmeye yeltenmeyecek bir devlet var mıdır? Tüm tarihi süreç ele alındığında birçok Türk Hükümdar bu gücü ele aldığı içindir ki, hiç bir zaman hiç bir coğrafyada sevilen bir Türk Devleti vuku bulmamıştır. Binlerce yıllık Türk tarihinde kurulan onlarca imparatorluk ve devlet için bunun tek bir istisnası bile yokken, bu derin tarihin sonunda geldiğimiz noktada ülkede olan her olumsuz şeyin sorumlusu olarak dış güçleri göstermek bana inandırıcı gelmiyor. Bu konuya bahis dış güçler tarih boyunca ne zaman bizimle uğraşmaktan vazgeçtiler. Ne zaman bize dost olup bizi rahat bıraktılar. Kanuni’nin iki kez Viyana kapısından döndükten sonra Divan-ı toplayıp dış güçlere çattığını bir düşünsenize. Yıldırım Ankara Savaşını kaybedip esir düştüğünde, bunlar hep dış güçlerin oyunu demişimdir mesela. Selçuklu yıkılırken her bir beylik arka planda devletin altına oyarken sultan çıkıpta aaah bu dış güçler diye ağlamış mıdır? Yine Kanuni döneminden bir hikaye anlattım sizlere. Bahsettiğimiz gibi Kanuni döneminde dünyada ona eşdeğer devlet adamı yok. Diğer devlet adamları ancak Kanuni’nin sadrazamı Pargalı Damat İbrahim Paşa ile eşdeğer tutuluyordu.
Avrupa’dan gelen heyetler ancak onunla görüşebiliyordu. Eee malum Pargalı sadrazam devşirme olduğu için kendilerine yakında görüyorlardı muhakkak. Yine bir işlerini gördürmek üzere Avrupadan gelip Pargalı ile görüşen bir heyet, işlerini hal yoluna koysun diye O’na hatrı sayılır miktarda altını rüşvet olarak vermeyi teklif ederler. Bunun üzerine devşirme paşa Pargalı cebinden iki anahtar çıkarıp heyete döner ve onlara bulundukları odanın penceresinden tam karşıdaki iki adet kuleyi gösterir. Ve heyete der ki: “ Bu iki anahtar, o iki kulenin anahtarlarıdır ve bu kuleler ağzına kadar altın doludur. Gördüğünüz gibi o altın dolu kulenin anahtarları da benim cebimdedir. Şimdi bana bundan daha fazlasını verirseniz sizin işiniz hallederim” der. Bu açıklama karşısında şok olan heyet boynunu büküp istediklerini alamadan geri dönerler. Şimdi bu hikayeden ne ders çıkar. Eğer sen herkesten güçlüysen seni, senden olmayanı satın alarak bile vuramazlar. Sen güçsüz ve dirayetsiz bir halde çırpınıp duruyorsan eğer, sana vuran güç, dışarda mı içerde mi ne önemi var? Başımıza gelen her kötü olayda suçu dış güçlere atarak sıyrılmayı beceriyorsa güç sahipleri. O zaman bende sorarım arkadaş, sen neden güçsüzsün!