Çok eski kafalı bir adam olduğum için sürekli geçmişten dem vuruyorum. Geçmişi yad etmek bugünden şikayet etmek gibi algılanabilir. Ama aslolan geçmişle hayallere dalmak değil, geçmişin ışığında geleceğe yol çizebilmektir. Gelecek kurmak, bir bakıma kumar oynamaya benzer. Ön göremediğin şeyleri tahmini seçimlere bağlamak, zar atmaktan farklı değil. Böyle olunca gelecek zarı tahmin etmekten farklı olarak, geçmiş deneyimlerin çıkarımlarıyla seçimlerimize dayanak bulabiliyoruz. Bu deneyimlerin önemini bilerek, onlara değer vermek ve faydalanmak bize bahşedilen akıl nimetinin şükrüdür. Bu muhteşem yeteceği kullanmamak ise ne ile tanımlanır bilemiyorum. Ama insanoğlu bazen vasfı olmadan elde ettiği gücün büyüsüyle bu yeteceği kullanamıyor. İşte bütün problemin başladığı nokta da burası. Hatalar zinciri ilk halkanın kopmasıyla ardı sıra geliyor. Sonuç hep hüsran hep hüsran. Güç zehirlenmesi diye adlandırılan bu olay pek çok makam mevki sahibinin başının belası. Maalesef pek çoğu da bu bataklığın içinde olduklarının farkında değil. Etraflarını saran yalaka soytarıların şak şakları arasında çok başarılı olduklarını zannederek böbürlenmeye devam ediyorlar. Üzerine bastıkları, hakkını yedikleri mazlumların ahları o soytarıların sahte övgülerinin önüne geçemiyor. Bu kirli düzeni bildiğimiz için, belki de korktuğumuz için biz bu makamlara talip olmuyoruz. Olanlarımızda etrafında soytarıları barındırmadığı için mazlumların teveccühünü kazanamıyor. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Bizde mazlumlar o kadar inanmışlar ki kurtuluşun o şakşaklananlarda olduğunu, haklarını yiyenlerin de onlar olduğunu anlamıyorlar. Bu kirli sistem, bu küflenmiş çark böyle dönmeye devam ediyor. Ama elbette her gecenin bir sabahı var. Çokta umutsuz olmamak gerek. Yazımın başında dediğim gibi, geçmişten alınan derslere baktığımızda bu kokuşmuş zalimlerin hep kaybettiğini görüyoruz. O zalimler zulüm ile hükmetmeye devam ediyorlar, ta ki bir çocuk çıkıp “KRAL ÇIPLAK” diye bağırıncaya kadar. O sebeple diyorum ki beyler, ben etrafınızı saran soytarıların sakladığı gerçekliği görüyorum. Ben zulüm ile oturduğunuz koltuklardaki saltanatınızın sallandığını biliyorum. Oturduğun koltuğun gereklilikleri ne olursa olsun her mevkinin baş aktörü “ADALET”tir. Adaletin olmadığı yerde hiç bir şey doğru gitmez. İşte bu yüzden koltuklarınızın sallanırken çıkardığı sesi duyabiliyorum. Ama bilin ki adalet bir ışıktır. O ışığı saklayan kara perdeleriniz düşmek üzere.