Bizi biz yapan, mesleğimiz yanı sıra hobilerimiz, sosyal ilişkilerimizdir.
Mesleğimiz emekliliğimizde terk edeceğimiz ve askıya asacağımız bir şapkamız ise de,
sosyalleşme, tutkularımız ve hobilerimiz ise ömür boyu bizimledir.
Kültür ve sanat sosyalleşmek ve kent yaşamında çok ihtiyacımız olan nezaket ve saygının empatinin kaynaklarıdır.
Bunun içinde kentler nüfusu artıkça daha çok kültürel etkinliklerle kalkınırlar. Yaşanılacak uygar kentler listesinde üst sıralara çıkmak için kültüre daha çok yatırım yapmalılar. Aksi takdirde mega kentlerde hayatı , çekilmez bir hal alır.
Onun için trafikte, apartmanlarda işyerlerinde herkes asabi, birden parlayacak bomba gibiyiz, her birimiz.
Oysa dinlenen bir müzik, gezilen bir sergi, hafta sonu grup piknik, izlenen bir güzel tiyatro, gidilen bir konser tüm stresi alır, gider.
Hatta bu etkinliklerde rol almak ise örneğin bir enstrüman çalmak, sergilenecek bir sanatla uğraşmak çok daha keyiflidir.
Yeniliklerin takipçisi olmak, değişimin arkasından koşmak duygu ve düşünceleri de gençleştirir.
Yaşadığımız çağı daha iyi anlamamıza, uyum sağlamamıza yardımcıdır.
70 lerden bu yana yarım asırdır, etkinlikleri takip eden ciddi bir kültür ve müzik tüketicisiyim.
Melike Demirağ, Erol Evgin Alpay gibi kadife sesli sanatçıların duygu yüklü melodileri ile geçti gençliğimiz. Hatta 70'lerde adeta bir futbol finali gibi geçen EUROVİSİON Şarkı yarışmasında illerin oluşturduğu Jüride Aydın temsilcisi olarak yer almıştım.
Türkiye adına yarışacak şarkının seçiminde 1975yılındaSemiha Yankı SENİNLE BİR DAKİKA adlı parçası ile ipi göğüslemiş, ancak o yıllarda Kıbrıs çıkartmasının dünyadaki yanıltıcı propagandası ile yapılan siyasi oylamalar sonucu finalde 3 puan ile sonuncu olabilmişti.
Ülkemizde 70'lerde müzik konusunda basın dünyasında gençlerin buluştuğu tek dergi vardı.
Rahmetli Doğan Şener ve Yener Süsoy, Hulusi Tunca editörlüğünde 20 yıla yakın yayın hayatında binlerce müzikseverin takip ettiği HEY dergisi kulvarında, günümüz deyimiyle fenomen bir dergiydi.
50 yıl önce hit olmuş melodilerin bugün dahi gençlerin dillerinde pelesenk etmesi, Cover'larının (eski melodilerin, farklı seslerle bugün yeniden tekrar icra edilmesi) bu hit şarkıları ölümsüz kılmıştır.
Ama zaman durmuyor.
Ardından gelen 80'ler, 90'lar ayrı bir ekol oluşturdu
Dünya'da yayılan sound, bizi de etkiledi. Ama 70'lerin duygu yüklü şarkıları hiç unutulmadı.
Yıllarca bayrağı elden düşürmeyen poptan sonra farklı ritmlerde, farklı yorumlar, farklı bir renk getirdi.
Rap müziğiyle arayış içinden sonra, aradığım melodileri tekrar buldum, geçenlerde dinlediğim bir grup bu konuda yeni bir ses ve nefes olarak akılda kalıcı besteleriyle beni 70'lere götürdü adeta
İngilizce anlamıyla kırmızı ve red etmek ile anlamlandırılabilecek "REDD" grubu bu adıyla adeta kırmızı kart göstererek muhalif bir duruş sergiliyor.
Redd, 1996 yılında bir araya gelen Türk rock müzik grubudur.
Grubun son bestesi "yersiz göksüz zamanlar" albümü uzun zaman sonra 70'li yıllardaki aynı keyifle yeniden dinledim. 50 yıl sonra da pop müziğinin kendi küllerinden doğan bu grubun bu kadar iyi olduğuna çok sevindim.
Aradan yıllar geçmiş ama hâlâ çok temiz, sade ve iyi bir performans eseri bir albüm.
En etkileyici ve hoşuma giden melodinin ritm ve ses tınısı ile uyumu.
Vokal önde ama kadife ses rahatsız etmiyor. Gitarlar ne fazla parlatılmış ne de geride bırakılmış. Davul ve bas da şarkıları taşıyor ama dengeli volümüyle dikkat çekmek için uğraşmıyor.
Ses Stüdyosunun üstün özellikleri ile parçada netlik öne çıkıyor. Enstrümanlar anlaşılır ve birbirine girmiyor, her ses olması gerektiği kadar kulaklara ulaşıyor. Dinlendirici bir ortamda sakin ve doğal.
Bu grubu ve son parçası "yersiz göksüz zamanları’’ dinlerken adeta "Citta Slow" sakin şehirlerden birinde bir ağacın altına uzanmış gökyüzündeki kayan ve göz kırpan yıldızları seyrediyorsunuz.
Şarkı duyguyu zorlamıyor, gösteriş yapmıyor ama albümün ve grubun performansı çok net anlaşılıyor.
Kısacası REDD Grubunun "Yersiz Göksüz Zamanlar" adlı albümü gerçekten iyi kaydedilmiş, iyi düşünülmüş ve dinleyene kendini iyi hissettiren bir albüm olduğu için hem 70'lerdeki hem de günümüz gençlerini bu şarkıda birleştiriyor. Bu analizi neden yaptım ?
işte REDD Grubu ve parçası 70'lere yeni bir yorum ile geleceğe dönüş tadında muhteşem bir yorum .!
Bugün dinlediğimiz müziğin bir gürültüden ibaret olduğunu anladım.
Duygusuz, ses ve teknolojinin aşırı kullanımı ile melodik olmayan performanslar maalesef müzik diye sunuluyor.
Günümüzde konser adı altında sunulan konserlerde bundan farksız.
Genellikle ilçe belediyelerince düzenlenen incir zeytin festivallerinde konserlerde adı sanı duyulmadık, kulakları rahatsız eden, melodik olmayan sesler ile konser ve kutlama olmaktan çıkmakta ve sahnedeki gürültüyü hala müzik zannediyoruz.
Açılan yüksek ses, gitar ve baterinin dinmeyen gök gürültüsü, mikrofonu ağıza kadar sokan solistin anlaşılmaz kelimeleri, müzik keyfi yerine işkence yaşatıyor.
Yaklaşan 29 Ekim gecesi ve yılbaşı için konserlerde grup seçimine özen gösterilmesini bekliyorum.
Müziği sadece müzik içinde kalarak, melodilerini hissederek dinlemek olmalı konserlerin verdiği.
Yoksa, Bayburtlunun hikayesini bilirsiniz

Bayburt'a orkestra gelmiş. Şehrin ileri gelenleri salon boş kalmasın, ayıp olmasın diye bütün Bayburtluları ve Bayburt'un köylülerini konsere davet etmişler. Konser icra edilmiş. Konser esnasında protokol olduğundan salondan çıt çıkmamış, kimse de dışarıya çıkarılmamış.
Gazeteciler konserden çıkan bir Bayburt'un bir köylüye izlenimini sormuşlar.
‘Gasteci bey’ diye başlamış köylü boynunu bükerek: ‘’Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi...’’ demiş.
Kıssa dan hisse
Halk konserlerini oldu bittiye getirmeden, gürültüye para vermeden, nitelikli müzik tercih edilmelidir.
sonrasında başlar ağrımasın,
Malum konser harcamaları da ciddi sorun olmaya başladı..!
Hafta sonumuz keyifli olsun.