Türkiye, sanılanın tersine, su zengini bir ülke değildir. Halen kişi başına düşen 1.519 m3’lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülke kabul edilmektedir. TUİK Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağını öngörmektedir. Artan nüfus, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, “su fakiri” olma yolunda ilerlemektedir. Öte yandan, Türkiye’deki su kaynakları üzerinde, sürdürülebilir olmayan sektörel su kullanımından başlayıp su altyapılarına varıncaya kadar çeşitli sıkıntılar vardır. Bu sorunlar arasında ön plana çıkanlar şöyledir; 1) Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri: Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Stratejisine göre ülkemizdeki hidrolik enerji potansiyelinin tamamıyla kullanılması için 2023 yılına kadar yenilenebilir enerjinin payının yüzde 30 oranında artırılması hedeflenmektedir. Planlama çalışmalarının, havza ölçeğinde yapılmayışı, hidrolojik sistemleri doğrudan etkilemekte ve bazı dere ve sulak alanların yok olmasına sebep olmaktadır. 2)Tarımda su kullanımı:Tarım yüzde 73’lük payla en fazla su kullanan sektördür. Tarımsal faaliyetler için kaynaklardan aşırı su çekilmesi ve suyun verimli kullanılmaması gibi nedenlerle bir çok tatlı su ekosistemi, ekonomik ve ekolojik değerini yitirmektedir. 3)İçme suyu: Türkiye nüfusunun yüzde 91,3’ü artık belediye sınırları içerisinde yaşamaktadır ve belediyelerin neredeyse tamamı su şebekesine sahiptir. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzı da daha büyük bir sorun haline gelmektedir. 4)Kirlilik: Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirlenmektedir. Türkiye’deki belediyelerin ancak sadece yüzde 9’un atık su arıtma tesisi bulunmaktadır. Kirlenen su kaynakları yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçim kaynakları suya bağlı olan çok sayıda insanı da doğrudan etkilemektedir. Büyük Menderes Nehri, Eğirdir Gölü, Bafa Gölü, Tuz Gölü, Gediz Deltası, Uluabat Gölü, Beyşehir Gölü, Eber Gölü, Burdur Gölü ve Göksu Deltası kirlilikten etkilenen sulak alanların sadece bir kaçıdır. 5)Diğer yatırımlar ve kaynak kullanım faaliyetleri: Büyük ölçekli altyapı projeleri ve madencilik faaliyetleri, su kaynaklarını ve özellikle sulak alan ekosistemlerini doğrudan etkilemektedir. Öte yandan, bu tür yatırımlar hem yapım hem de işletme aşamasında yoğun su tüketebilmekte veya su kaynakları üzerinde kirletici etki yaratabilmektedir. 6)Küresel iklim değişikliği: İklim değişikliği, ülkemizde de doğal çevreyi olduğu kadar kalkınmayı da etkileyecek en önemli sorunlardan biridir. Küresel iklim değişikliğinin etkileri, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda en çok kuraklık, su kıtlığı, tarımsal verim kaybı, tarım ve turizm gelirlerinin düşmesi, orman yangınlarının artması ve biyolojik çeşitlilik kaybı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de 25 su havzası bulunmaktadır. Her havza kendi içerisinde farklı dinamiklere ve öncelikli sorunlara sahiptir. Örneğin, Büyük Menderes ve Ergene Havzalarında kirlilik sorunu daha ön plandayken, yarı kurak iklime sahip olan Konya Kapalı Havzası’ndaki sorunlar tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi gibi farklı eksendedir. Dünya genelinde görülen, su miktarı ile nüfusun oransal dağılımı arasındaki eşitsizlik sorunu Türkiye’de de mevcuttur. Havzalardaki akış miktarı ile bu havzalardan faydalanan nüfus arasında orantısızlıklar vardır. Ülkemizdeki toplam nüfusun yüzde 28’i Marmara Bölgesi’nde yaşarken, buradaki havzalar toplam akışın sadece yüzde 4’lük kısmını toplamaktadır. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay,Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı, su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini aşmıştır. Bu durum, havzalar üzerindeki baskıyı arttırarak, doğal ekosistemler üzerinde büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Su, her türlü yasam biçimi için vazgeçilmez olduğu gibi sosyal ve ekonomik gelişmenin de önemli bir unsurudur. Su yönetimi sosyal, çevresel ve sürdürülebilirlik açısından halledilmesi gereken en önemli meselelerden biridir.Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin, su yönetimine ilişkin politikaları belirlenirken, ekonomik kalkınmada suyun çok önemli bir yere sahip olduğu gerçeği mutlaka göz önüne alınmalıdır. Ekonomik gelişmenin sürdürülebilirliği, mali, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirliğe bağlıdır.