Nazilli’de polis memurunun eşini 4 kurşunla katletmesiyle yaşanan cinayet, sadece bir aile trajedisi değil; kadınların hayatını tehdit eden toplumsal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyor. Polis memuru Hüseyin Derin’in ifadelerine göre, şans oyunları ve iddia bağımlılığı nedeniyle borç batağına sürüklenmiş, eşi Burcu Derin’den maddi destek beklemiş ve karşılığını alamayınca cinayeti işlemiş.

Failin ifadeleri şaşırtıcı değil; kan dondurucu olan, cinayeti bir “çare” olarak görmesi. “Borçlarla boğuşurken eşimin keyfinin yerinde olması, gülmesi beni rahatsız ediyordu. Bana hakaret ediyordu. Ayrı yatıyorduk. Cinsel birliktelik istemiyordu. Boşanma isteğini kabullenemedim” gibi cümleler, cinayeti açıklamıyor; sadece erkeğin sorumluluktan kaçışını gösteriyor.

Toplumun bazı kesimleri hâlâ kadın cinayetlerini “geçimsizlik” veya “öfke kontrolü” gibi bahanelerle açıklamaya çalışıyor. Oysa burada asıl mesele, bir erkeğin kendi bencil öfkesini masum bir kadına yöneltmesi ve hayatını elinden almasıdır.

Burcu Derin’in gülme, istememe, reddetme ve boşanma hakkı vardı. Hiçbir kadın, eşinin borçları, alkolü veya öfkesi yüzünden yaşam hakkından yoksun bırakılamaz. Kadınların özgürce gülme, kendi hayatını seçme ve güven içinde yaşama hakları vardır; bu hakları yok saymak, cinayeti meşrulaştırmaz.

Kadın bakış açısıyla söylemek gerekirse: Öfke masum bir kadına yöneldiğinde, borçlar veya geçimsizlik bahanesi cinayeti açıklayamaz. Burcu Derin’in hayatı, erkek şiddeti ve toplumsal körlüğün acı bir sonucu olarak yok oldu. Biz kadınlar, bu tür algıları yıkmak ve her kadının hayatının korunacağını haykırmak zorundayız.