Kafatasçılık, ırkçılık, ulusçuluk, milliyetçilik gibi kavramların ideolojik amaçla toplumun şekillenmesinde ne kadar etkili olduğu, bu doktrinlere yön veren ana unsurların gücü ölçüsündedir. Bir milletin var oluş  mücadelesinde ifade edilen akımların yine milletin temel değerlerine ters istikamette  bir yol haritasının çizilemeyeceğini, toplumun ruhuna hitap etmeyen bir öğretinin zamanla millete doğru dönüşüm geçirmesi tarihin bir gerçeğidir. Derde deva reçetelerin zıt tepki vermesi reçeteyi yazanın kimliğinde aramak, siyasi tarihin bir realitesidir. Esas itibariyle milleti aydınlığa taşımanın derdini dert edinmişlerin amacının daima takdire şayan olduğu unutulmamalıdır. Ortak paydayı bu şekilde teşekkül ettirmemiz zorunluluktur. Meseleye bu açıdan baktığımızda “Türkçülük, ulusçuluğa mı yoksa milliyetçiliğe mi daha yakın?” sorusunun cevabını ırkçılığa yakın durduğunu, Türkçülük cereyanı  ideologlarının fikirlerinde görmekteyiz. Türkçülere göre ırkî taraf ağır basmakta ve milliyetçiliğin ana unsurlarından  "inanç" yönü ya es geçilmekte veyahut da "olsa da olmasa da fark etmez" anlayışı hâkimdir. "Pantürkist"  telâkkî, "Milli Şeflik" döneminde tu kaka edilerek tabutluklarda yeşeren Turan ülküsü, ulusçuluğu esas alır. Ulusçuluktaki lâdinilik, mukaddes "şey"lerin etkisiz, kavmiyetçiliğin ana eksen kabul edilmesi; bu ön kabule zihinleri zorlamaktadır. Dolayısıyla  Türkçülük’te, “ırkî” unsurun asıllığı açıktır. Türkçülük hareketinin temel değerleri  “ırkî” kaynaklıdır. Türkçülüğün fikrî akım tarzının gayri dinîliği, onun Nasyonal Sosyalizm’in yansıması şeklinde algılamayı da  haklı kılmaktadır. Milliyetçilik-Ulusçuluk tartışmaları ve Türkçülüğün hangisine daha yakın durduğu meselesinin netliğe kavuşması, geleceğimizi de şekillendirecektir. Türkçülüğün esasları şeklinde özetlenebilecek ilkeler yumağı, zamanımızdan evvelki bin yıllık tarihi yok saymaktadır. Türkçü  harekete göre, din, bu ideolojide yer almaması gerekir. Bütün Türklerin dini konumuna gelmiş  İslâm dini sadece tesadüfler sonucu  veya Arap hâkimiyetinin bize zerk ettiği  inanç sistemidir. Meşhur Türkçülerden Dr. Rıza Nur,  İslâm’ı Arap dini kabul eder ve bunun Türklüğü yok ettiği düşüncesini savunur. Türklerin İslamı kabul etmesi neticesinde  İslam âleminin yegâne temsilcisi ve koruyuculuğunu deruhte etmesini; Türklüğe ihanet gören anlayışın zihni alt yapısında, oryantalist felsefenin etkileri vardır. "Türklerde görülen milliyet şuuru, Osmanlı döneminde, İmparatorluk ve İslam dininin tesiri altında küllenmiştir"(1) ifadesi ile 1914'lerdeki Türkçülerin temsilcilerinden Ahmet Ağaoğlu'nun şu ifadeleri arasında ne fark vardır? "İslamiyet Türk'ün dinidir, din-i millîsidir, kavmisidir. Türk İslamiyet’i cebren, mahkûm, mağlup olarak değil, hâkim olarak kabul etmiştir. Bin seneden beridir ki İslamiyet’in en ağır yüklerini, omzuna alarak taşımaktadır, İslamiyet yolunda Türk herşeyini unutmuştur. Lisanını, edebiyatını, iktisadiyatını ve hatta bazen mevcudiyet-i kavmiyesini bile."(2) Bu millet, Türk Milleti İslâm’ın bayraktarlığını 10 asırdır  yapmıştır. Ancak, bunu yaparken Arap ırkına hizmet için değil, bilakis kendi ruhundaki hamleci, cesaret ve savaşçı ruhuyla, İslam’ın barışçı, mazlumlara zalimlerin zulmünden kurtuluşun reçetesini sunan ruhuyla birleştirerek bütün yeryüzünü arşınlamıştır. İşte bu noktada Türkçülük, meseleyi sırf  lâdinî zaviyeden sekülerizme irca ederek, bir nevi “Oryantalizmin” tuzağına düşmüştür. Oryantalizmin temel felsefesi  on asırlık Türk tarihini, özellikle de Osmanlı Dönemini yok farz ederek  Haçlı ruhuna hizmet etmiştir. Dolaylı olarak yok sayma, Osmanlıyı Türk  Devleti  kabul etmeme, Oryantalistlerle aynı gayeye hizmetten başka  bir şey değildir. Türkçülük ideolojisi İslâmî bir anlayışı reddettiği içindir ki millî değildir. Türkçülük gayri millî bir akımdır. Dinî  vasfı kabul etmeyen bu fikre göre bir dünya medeniyeti kurmuş Müslüman-Türk devletlerini Türk değil; bilakis, çokmilletli ve çokkültürlü devletler diye nitelemektedirler. Türkçü akımının savunucularına göre İslâm dinini kabul etmemiz tesadüfîdir. Gelecekte başka bir dinin olması muhtemeldir. Türkçülüğe göre, kendi fikrine uymayan her görüş, anlayış tamamen dışlanmalıdır, hatta tekfir edilmelidir. Türkçülük cereyanı kendini gözden geçirmek zorundadır. Ulusçuluk anlayışına mı yoksa milliyetçilik anlayışına mı sahip olduklarını "uygulamalarıyla" belli etmelidirler. Türkçülük, Millî ve Milliyetçi olursa yerlidir. Milliyetçilik tasavvuruna, sözlerinin yanı sıra fiillerine de eklemek mecburiyeti kendiliğinden meydana çıkıyor. Bütün Türkiye'yi ve diğer Türk ve Müslümanları kucaklamak istiyorlarsa yeniden fikrî bir tecessüse ihtiyaç vardır. Uzak görüşlülük, toplumdaki (milletteki) kabule ve aksetmesi ölçüsünde makbuldür. Milletin ortak değerlerinin ulusçuluktan çok milliyetçilikte olduğu göz önüne alınırsa, çözüm şansı o kadar yüksektir. Bu takdirde farklı anlayışlardaki "milliyetçilik" fikri; fiili duruma dönüşür. Meselenin özü ve esasına  üç açıdan bakılmamalıdır: 1- Türk tarihinin on asrı bir tarafa bırakılarak ırkı taraf ön plana çıkarılmamalıdır. 2- Anadoluculuk adına, Türk tarihini reddederek kırılgan tarih telâkkisiyle Oryantalizmin ekmeğine yağ sürülmemelidir. 3- Bütün geçmişi silerek, Türk tarihini Fransız İhtilali’ne inhisar ederek yeni bir Türk Tarihi üretmenin kimseye faydası yoktur. Müslüman-Türk tarihi bütün geçmişin (buna ister beş bin yılık, ister on beş bin yıllık Türk tarihi deyin) bileşkesidir. KAYNAKÇA/1- Bemard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu,Terc.: Metin Kıratlı, 2.B., Ankara, 1984, s.33 (Nakleden-Yusuf Sarınay, Atatürk'ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı,Türk Kültürünü Araştırma Enst., Ankara, 1990, s.21)/2- Ahmed Agayef (Ağaoğlu), "İslamda Dava-yı Milliyet", Türk Yurdu, (1914) Yıl:3, Cilt:7, Sayı: 11, s. 2388 (Nakleden: Sarınay, Age, s.22)