Batılılaşma maceramız hep değerler üzerinden olmuştur. Batı değerleri, hristiyan kültürünü esas alan bir uygarlıktır. Dolayısıyla Batı’dan alınacak her bir kültür, daima batının kendi hayat tarzını, batılı insana davranış şeklini veren bir ithal uygulama olacaktır. *** Batınının kültürel değerleri biz Türkler için daima cazip olmuştur. Bunu nerende anlıyoruz? Batıya tahsil için giden gençlerin Paris gibi Avrupa şehirlerinde bohem hayata dalmalarından… Batıya ilim öğrenmek, batı uygarlığının bilim ve tekniğini alıp geri dönerek milletine hizmet gayesiyle giden öğrencilerin ekserisi -tabiri caiz ise- filmini öğrenip faydasız bir güruh olarak ülkelerine rücu ettiler. Daha sonra da nasıl Batılı oluruzu “güzellik yarışması” tertipleyerek ve ilk Türk kızını batıya arzı endam ettirerek köleleşmesinin yolunu açtılar. Bunun gibi diğer milli değerlerimizin Kültürel Emperyalizmin pençesine düşmesine zemin hazırladılar. *** Batılılaşma örneklerine geçmeden evvel Sait Halim Paşa’nın 1918 yılında kaleme aldığı  “İslam Dünyası Neden Geri Kaldı” başlıklı makalesinde, Türk Aydını’ndan Müslümanların nefret etmesinin tabii olacağını ifade eder ve şöyle der: “Kendisini Batılılaştırmaya çalışan aydınlarınının fikir ve nazariyelerine karşı Müslümanın beslediği nefret duygusu pek tabiidir. Çünkü bu fikir ve nazariyeleri kabul eden ve kendisindekileri feda ettiği takdirde, hem kendi manevi hayatını hem de milli ve içtimai varlığını öldürmüş olacaktır” (Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, İz Yayıncılık,(Haz. M.Ertuğrul Düzdağ),İstanbul-2017,s.171). Batılılaşma, Müslüman Türk milletine sindire sindire yedirilince çok geçmeden nefret edilen Aydıncıkların bize hediyesi 1932 yılında yapılan “Dünya Güzellik Yarışması” ile ibretlik bir vesika olmuştur. 1932 yılında Keriman Halis’in “Türk güzeli” olarak katıldığı Belçika’nın Spa şehrindeki yarışmada “Dünya Güzeli” seçilmişti. Oradaki jüri başkanının beyanatı çok dikkat çekicidir: “-Sayın Jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslâmiyet artık bitmiştir. Elbette Amerika’nın ve Rusya’nın hakkını inkâr edemeyiz. Neticede bu Hristiyanlığın zaferidir. Bir zamanlar sokağı bile kafes arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi, Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı zaferimizin bir tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş,  bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene Hristiyanlığın zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahale eden Kanunî Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisi ile Türk kızını dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.” (Türkiye Gazetesi,4 Nisan 1992) *** Alın size ikinci Batılılaşma mahsulü… Artık kına yakarsınız. Hürriyet gazetesinin manşet üstü haberi: “Kıbrıs’ta yumurtalarını satan Dilara’nın yolculuğuna eşlik ettik: 3 çocuğum var hiçbirini tanımıyorum”. Haberin ayrıntılarına şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kibrista-yumurtalarini-satan-dilaranin-yolculuguna-eslik-ettik-3-cocugum-var-hicbirini-tanimiyorum-40909692 Teferruata girmiyorum. Ama ibret almak için okumanızı tavsiye ederim. Ancak şu ifadeler, nereye gidiyoruz sualinin sorulmasının –çoktan-geçtiğine işarettir: “Lefkoşa’da akşam hastaneden çıkmak yasak. Akşamdan damar yolu açılıp kan aldılar. Yemek-içmek yasak. Sabah operasyona aldılar. Narkoz verildikten yaklaşık 30 dakika sonra kendime geliyorum. 20 dakika kadar sürüyormuş. Gizlilik içinde kalacağı, kesinlikle anne iddiasında bulunmayacağım ve bunun ücret karşılığı değil kendi rızamla bir bağış olduğuna dair bir evrak imzalattılar. İş bitince zarf içinde ücretimi verdiler.” *** Bunun sebebi elbette batı tarzı eğitim sistemimiz. Bakınız, imam hatip liselerimiz de bile hâlâ karma eğitime devam ediyoruz… Kız -erkek karışık vaziyette Kur’an-ı Kerim okutuyoruz… Kızlarımız, özel hallerini sıkılarak öğretmenine söylemesine rağmen “Kur’an’ı Okuyabilirsin kızım” fetvasını! rahatlıkla verebilen öğreticilerimiz mevcut. Bir de bu öğretmenin erkek olduğunu düşününüz; varın siz hesap edin genç kızımızın ruh halini… -Bizim mevzumuzun diğer liseler olmadığı anlaşılmalıdır.- Böylesi itinasızlık, dini hassasiyeti yok sayan; modernist bir islamcı anlayışla eğitim sistemine yaklaşılırsa… Yukarıdaki tüp bebek örneği çok da garip kaçmayacaktır. Haydi, Milli Eğitim Müdürlüleri bu hassasiyetleri göster (e)miyor… Veya bilmiyor. Neden (Aydın için konuşuyoruz) sayın Müftümüz bu olaya temas eden bir vaaz veya beyanat vermiyor? Hassasiyetlerini(özelden de olabilir) ifade etmiyor? Sayın Müftüm, esas böylesi durumlarda bize lazımsınız. Musalla taşında değil. Bunu söylerken elbette, yetki açısından sorumsuz olduğunuzu biliyoruz; ancak bulunduğunuz makamın bu mes’uliyeti size icbar ettiğine de müdrikiz. *** Bütün yetkililere sesleniyorum: Yahu kimden korkuyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanımız mı size destek vermeyecek? Allah aşkına biraz hassasiyet… *** Başka bir makalede bu meseleye teferruatlıca temas edeceğim. Ancak sormadan da edemiyorum:  Acaba alakalı okul idarecileri ne zaman kendilerine gelerek -en azından ayrı sınıflarda Kur’an eğitimi için - karma eğitime son verecekler. Biz bu satırları kimseye hakaret, kimseyi zan altında bırakmak için değil; Cenab-ı Hakk indinde mes’ul olmamak için kaleme alıyoruz. Ve benim gücüm ve imkânım buna yetiyor. Aksi bir tutum, bizi de sorumluluk altında bırakır. Vesselâm.