Dünyanın hemen hemen her yerinde sevdalısı olan az sayıda kişiden biridir şair Nazım Hikmet. Ve sevdalınız komünisttir. Nazım’ın yaşam serüvenini komünist kimliğinden bağımsız ele alamayız asla. Aksi, Nazım Hikmet’in içini boşaltmak olacaktır.
Nazım İstanbul’dan ulusal kurtuluş mücadelesine katılmak için gelir Anadolu’ya. Bolu’da öğretmenlik yapar. Anadolu coğrafyasını ve insanını böylece tanımaya başlar. Sonrasında yazacağı Memleketimden İnsan Manzaraları adlı yapıtına kaynaklık edecek ilk gözlemler bu dönemde yapılır. Karşılaştığı manzaranın üzerindeki etkisi derindir. Anadolu halkının yoksulluğu, cahilliği, saflığı gözleri önündedir.
İşte bu dönemde, İnebolu’da karşılaştığı, Almanya’dan gelmiş Spartakist hareketinin mensuplarından yeni bir dünyaya ilişkin fikirler ve kavramlarla tanışır. Sonrasında da Bolu’da Ağır Ceza Hâkimi Ziya Hilmi Beyle kesişir yolları. Nazım’ın komünist fikirlerinin oluşumunda önemli payı vardır Hilmi Ziya Beyin.
Nazım Hikmet arayış içindedir ve soluğu Rusya’da alır sonra. Rusya’da yeni bir yaşam kurulmaktadır. Eşitliği temel alan, yoksulluğu tarihe gömmeyi hedefleyen bir düzendir bu. Nazım Hikmet “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi”nde öğrencidir artık.
Nazım Hikmet ülkesine döner sonra Rusya’dan. Artık Türkiye’de; sanatıyla, hayalleriyle, partisiyle yaşama ve mücadeleye koyulur.
Nazım, ülkede yaşanan Cumhuriyet Devriminin gayet bilincindedir. Ve derin saygısı vardır bu devrime. Ancak, işçi sınıfı devrimcisidir Nazım. Cumhuriyetin eşitlikçi bir karakter kazanmasını, başka deyişle emeğin cumhuriyetinin kurulmasını arzulamaktadır. Bunun için mücadeleye girişir. Şiirlerini bu soylu kavgasının hizmetine koşar. Ve etkisi hızla yayılır şairliğinin. Açıkçası, komünist fikirler Nazım Hikmet’in şiirleri aracılığıyla yayılmaktadır adeta. Deyim yerindeyse çok “tehlikelidir” artık Nazım Hikmet, egemenler için.
Koç gibi sermayedarlar palazlanır, güçlenirken Nazım’ın payına davalar, mahpushaneler düşmektedir. 1938’de çok büyük bir kumpasla karşı karşıya kalır. Günümüzdeki politik davalardaki yargılama pratiği neyse o gün yaşanan da odur. Harp Okulu Davası ve akabinde Donanma Davasında, uyduruk bir yargılama ve delilsiz bir biçimde onlarca yıllık cezaya çarptırılır şair. Hukuk tarihimize geçen kara bir lekedir bu. Rejim Nazım Hikmet “tehlikesinden” kurtulmak peşindedir. 1951 yılında afla çıkana değin 13 yıl hapiste kalır Nazım.
Hapisten çıktıktan sonra da yakasını bırakmazlar Nazım’ın. Komünizm düşmanlığı gözleri kör etmiştir. Yaşamı tehlikededir artık. Ve Nazım, çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda kalır. İkinci ülkesi olarak gördüğü Sovyetler Birliğine gider gene. Ve memleket hasretiyle orada ölür 1963’de.
Nazım büyük şairdir. Dünya çapında üstelik. Ülkemiz sanat ve şiir yaşamında “putları yıkmıştır” adeta. Türkçeyi tertemiz kullanır. Şiir severlerin yolu mutlaka ama mutlaka Nazım’a çıkar. Kurtuluş Savaşımız ile ilgili yazdıkları dillere destandır. Aşklarına, özellikle de Piraye’ye yazdığı şiirler de öyle. Türk şiirinin en derin iz bırakanıdır o.
Nazım Hikmet tepeden tırnağa da yurtseverdir. Memleket sevgisi buram buramdır şiirlerinde. Ne yazık ki, vatan hainliği suçlamasına da maruz kalır şair. Öyle bir cevap verir ki bu suçlamaya “Vatan Haini” adlı şiirinde, dünya durdukça okunacaktır bu şiir. Ve “Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Edecektir Hâlâ”.
Velhasıl sevdalınız şairdir, yurtseverdir, komünisttir ve Türkiye Komünist Partilidir.