Aslına bakılırsa 16 Nisan Halk oylaması, Meral hanıma daha çok yaradı; denebilir. Sayın Devlet Bahçeli’nin, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişte verdiği destek, aslında MHP’yi feda uğruna sayın Cumhurbaşkanını tasfiye amacına dönük bir manevra mıydı? 2002 Seçimlerinde sayın Bahçeli’nin aniden aldığı seçim kararının sonuçlarını iyi değerlendirmek icap eder. Kasım 2002 seçimlerinden sonra kimlerin tasfiye olduğuna iyi bakmak gerekebilir? Belki de yanılıyoruzdur. Biz, sadece tarihi okumaya çalışarak meseleye yaklaşıyoruz. Bunu da tarihe not düşmek adına ifade ediyoruz. Ancak, sayın Cumhurbaşkanı bunları bizden çok daha iyi analiz etmiş ve ona göre de tedbirini almıştır diye düşünüyoruz. Şimdi, asıl konumuza dönebiliriz. Biz meseleye “ulusalcı” bakış açısıyla değil, yerli ve milli bir duruşla bakacağız. Sayın Meral Akşener’in birlikte hareket etiği Prof. Dr. Ümit Özdağ, 13 Ağustos 2017’de “Türkiye Batı bloğunda kalmalı” diyerek partinin yönünü belli etmişti. Merkez olma iddiasıyla hereket eden yeni parti kurma çalışmaları Batı’ya rağmen olmayacağı aşikar. Yani gerçekçi davranan bir politik anlayış. Ancak Batı ile ne kadar ve nereye kadar birlikte olunacak; onu zaman gösterecek. Basına yansıyan taslak tüzüğe bakıldığında net olmayan ifalerin varlığı “acabaları” beraberinde getiriyor. Bu taslaktaki muğlak ifadeler önemli… Topluma umut olarak meydana çıkacak partinin ülkenin dahili ve harici siyasi görüşlerini açıklaması olmazsa olmazıdır. Millet bu sayede yeni partide kendini bulacak veya bulmayacak. Mesela Irak’ın Kuzeyi’ndeki gelişmeler hakkında ne düşünüyor yeni parti? FETÖ meselesine yaklaşımı nedir? Sadece muhalif unsurları yanına alarak iktidar olmak, ülkenin 15 yılına mal olabilir. Millet adına gelecek inşa iddiasında bulunanların buna hakları yoktur. Mesela dış basında lehine çıkan haberlerin kendini rahatsız edip etmediği hususunu sayın Akşener net bir şekilde dile getirmeli… Ne yani Batı matbuatı durup dururken sayın Akşener’i neden övme ihtiyacı duyuyor ki? Şahsi kanaatim olarak ifade ediyorum: Sayın Akşener, iyi niyetle yola çıkmış ve bir şeyleri yapma gayesiyle hareket ediyor. Bunda şüphe yok.. Ama, tecrübeli bir politikacı olarak bir takım iç ve dış vesayet odaklarına ne kadar göğüs gerebilecek? Bütün mesele de bu. Mesela, sayın Akşener’ sorulan  (sual kendisine Nazilli Belediye Başkanını ziyareti esnasında yöneltilmiştir) FETÖ meselesinde nerede durduklarına dair soruya geçiştirmeli cevabı, CHP ile aynı noktada olması çelişkidir. Hiç te tatmin edici cevap değildir. Özetle verilen cevap şu: Biz onları etkili ve yetkili yerlere getirmeyeceğiz. O zaman sormazlar mı: Sizin suçladıklarınızdan farkınız ne? Bu vb güncel konulardaki yaklaşımlara dair düşünceleri bilinmez ise nasıl inandırıcı olabilecekler? Taslak tüzüğe geçmeden önce sormak istiyoruz: Aydın’da MHP’den istifa eden eski Başkanların yukarıda ifade edilen hususlardaki fikirleri nelerdir? Aydınlıya anlatacakları bir şeyler var mı? Sadece MHP’den ihraç edildikleri için mi(kendi ifadelerine göre istifa etmişlerdir) sayın Akşener’in yanında yer alıyorlar ya da alacaklar? Ak Parti’ye alternatif parti olacaklar ise nasıl bir merkezi hedef alacaklar? Bizleri alternatif olduklarına nasıl ikna edecekler? Yani Aydın’daki milli ve milliyetçi tabanı, mağdur olduklarıyla mı ikna edecekler; yoksa hakikaten söyleyecek sözleri mi var? Doğrusu, milli ve milliyetçi taban bunu merak ediyor. *** Taslaktan öne çıkanlar ise şöyle: PKK’yı silahlandıran ABD müttefik ilan edilerek daha baştan teslimiyetçi bir poltika izleniyor (Program taslağı s.129). NATO’yu ‘Savunma politikasındaki en üst şemsiye olarak’ niteleyerek alternatifler daha baştan yok sayılıyor (s.134). ‘NATO’yla milli stratejiler’ adı altında gayri milli bir duruş sergileniyor (s.134). ‘ABD’yle Ortadoğu politikaları geliştirme’ siyasi yol haritası  (s.129) tek kutuplu bir dünyaya el vermekten farkı yok. Yine taslaktaki ‘baskıcı, dayatmacı ve geleneksel güvenlikçi uygulamalar’ çözüm değil ‘sivil siyasetle konuşalım’ önerisi, milliyetçi ve millici bir tabanın kabul edebileceği çözüm önerisi değil (s.24). İşteparti taslak tüzüğünden bölümler: -Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan dünya düzeni içinde Batı kurumları içinde yer almıştır. Ülkemizin savunma politikası da Batı güvenlik sistemine entegre olmuştur. Savunma politikasında en üst şemsiye olarak NATO bulunmaktadır. Türkiye’nin NATO şemsiyesinde olması milli politikalar ve stratejiler uygulamasına engel değildir. NATO bir askeri-siyasi yapılanma olup aynı zamanda üyelerinin savunma ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Türkiye’nin bu ittifaka üyeliği diğer ittifak ve mekanizmalardaki ülkelerle kendi milli çıkarları ve ulusal güvenliğinin gereği kuracağı ilişkilere ve işbirliği çabalarına aykırı değildir. - Partimiz sadece polisiye tedbirlere ya da sadece müzakereye dayalı tek ayaklı bir çözümün kalıcı bir başarı ve barışı getirmeyeceğine inanmaktadır. Üçüncü bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Biz, teröristle mücadele ederken sivil siyasetle konuşmayı ve bölge halkıyla kucaklaşmayı, etkili ve kalıcı bir çözümün temel ilkeleri olarak kabul ediyoruz. - Sorunlarını düşünce ve ifade özgürlüğü ortamında tartışmayan, çözümü demokrasi ve hukuk içinde aramayan, her türlü talebi dayatma ve şiddet yöntemiyle bastıran ve şiddet dışında hiçbir yöntemi tartışma konusu bile yapmayan bir yönetim/siyaset anlayışını geride bırakmak alınabilecek en önemli mesafedir. - Çözüm arayışı için sağduyu ve makuliyet esastır. Kaldı ki muhatap ve temsilin peşinden gidilmesi durumunda birleşme değil ayrışma gelir. Demokratik siyaset zemininin oluşması, yeni siyasetin olmazsa olmaz amacı olmalıdır. Siyasal sorunlar ancak demokrasi zemininde tartışılır ve olgunlaşır. - Kürt meselesini “etnik kimlik” üzerinden değil, “haklar” üzerinden ülke bütünlüğü temelinde çözmektir. En önemli avantajlarımızdan biri; baskıcı, dayatmacı ve geleneksel güvenlikçi uygulamaların ‘barış’ temelinde birlikteliği sağlamadığı yaşanan çatışmalardan anlaşılmıştır. Dayatmaların tersine toplumsal ayrışmayı derinleştirdiği de bütün çıplaklığı ile ortadadır. -Ülkemizin içine düştüğü bütün zorlukların temelinde hukukun üstünlüğü anlayışından uzaklaşma ve adaletsizlik yatmaktadır. Adalet oksijen gibidir, varlığı fark edilmez ama yokluğu öldürür. Toplumda yaygınlaşan umutsuzluk ve mutsuzluk, adaletsizliğin neden olduğu bir boğulmadır. Yargı ve yönetimde adaleti hakim kılarak halkımızı bu boğulmadan kurtarmak ilk ve öncelikli amacımızdır. *** Yeni kurulucak parti, derde deva mı olacak yoksa sadece Ak Parti’yi iktidardan etme amaçlı bir proje mi; bunu zamanla göreceğiz. Zaman, en iyi müfessirdir.