“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.”
Doğruluk, insanın söz, fiil ve niyetleriyle dürüst ve iyilikten yana olması anlamında kullanılan bir ahlakî kavramdır. Yüce Mevlamız, kulluğumuzun bilincinde olmamızı ve doğruluktan ayrılmamamızı istemektedir. Buna göre Rabbimizin emirlerine uyup sadıklarla, doğrularla beraber olmak dinimizin gereğidir. Doğru konuşup, doğru yaşamak ve doğru yaşayanlarla beraber olmak Müslümanların özelliklerindendir. Doğruluk hayatımızın bütün yönlerini kuşatmalı ve her anında bulunmalıdır.
Öyle ki;
1. Niyetlerimizde doğru olmalıyız. Her şeyin başı niyet olduğu için, niyetimizin doğru ve sadece Allah rızasına göre şekillenmesine dikkat etmeliyiz. İbadetlerimizde, sadakalarımızda, insanlarla ilişkilerimizde niyetimizin sadece Allah rızasını taşıması gerekir.
2. Konuşmalarımıza dikkat etmeli, bütün sözlerimizin doğru olmasına özen göstermeliyiz. İnsanları memnun etmek, hak etmediğimiz bir kazancı elde etmek vb. nedenlerle hiçbir surette yalan konuşmamalıyız.
3. Davranışlarımızda doğru olmalıyız. İyi olduğuna inandığımız şeyleri yapmak ve kötü olduğuna inandığımız şeylerden uzak durmak da davranışlarımızın doğruluğudur.
4. Şahitliğimizde doğru olmalıyız. Kerim Kitabımızda şahitliğin doğru yapılmasıyla alakalı şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
İnsan toplumsal bir varlık olması hasebiyle, bir diğeriyle müşterek yaşamaya, alışveriş yapmaya, komşuluk ilişkilerinde bulunmaya bir anlamda mecburdur. Toplumsal ilişkilerdeki en önemli ilke ise adaletten ayrılmamaktır. Bu yüzden başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmada, ticarette, insanları idare etmede, sevgi ve dostlukta hep adil olmanın yollarını aramalıyız. Eğer toplumsal ilişkilerde bizim şahitliğimize ihtiyaç duyulmuş ise bundan kaçınmayıp hep doğruyu söylemeliyiz. Yalan ve yalancı şahitlik yaparak hem idareyi aldatmak, hem de hakkı gasp edilen mazlumun aleyhine işleyecek bir duruma sebebiyet vermek bir Müslüman’a asla yakışmaz. Öyleyse adaletin yalnızca mahkemelerden dağıtılmasını
ve sadece buralardan beklenmesini yeterli göremeyiz. Adalet her yere hâkim olursa mahkemenin işleri kolaylaşır. Unutmayalım ki, mahkemede doğru şahitlik yaparak adaletin tesisine yardımcı olmak da en önemli insani ve İslami görevlimizden biridir.
İmanı tam, istikameti mazbut olan kişi hakkıyle müslümandır. Bunlardan birisi eksilirse hakkıyle müslüman olma sıfatı düşer ve müslümanda korku ve endişe başlar. Eğri insan daima korku içindedir. Dürüst insan kendinden emin, cesaretli ve metanetlidir. Bütün korkulardan emindir. “Sarımsak yemedim ki nefesim koksun” sözü bunu ifade eder.
Doğruluk ve hakseverlik insanın koruyucu zırhıdır. İnsanda doğruluğu temin eden ana unsur sağlam imanın bir sonucu olan Allah saygısı ve Allah korkusudur. Yanlışa düşecek olan insan bir yanlış iş yaparken Allah görüyor. Allah ne der, bunu bana sorar diye kendini frenler ve o kötülükten elini veya dilini çeker. Doğruluk sadece sözle olmaz. Özde, kalpte, ruhta, işte, muamelede yani karşılıklı alışverişte, ticarette, hayatın her anında, hiçbir tarafa eğilmeden sebat etmektir.
Allah’a iman ilmin hülası neticesi, istikamette onun ilmek ilmek işlenen nakışıdır. Neticesi sonudur. Fakat bu söylendiği, yazıldığı ve okunduğu gibi kolay bir iş değildir. Medeniyet denilen gelişmeler, teknoloji ilerledikçe insanlara yeni imkanlar, kolaylıklar getirmekte. Toplumların refah seviyeleri yükselmekte. İnsanların arzu istekleri çeşitlenmekte ve çoğalmaktadır. Bu ise kişileri ve cemiyetleri ekonomik yönden zora sokmaktadır. Kişiler ve toplumlar bu istek ve arzularını tatmin için gelirlerini artırmak zorunda kalmakta, meşru yoldan sapmadan kazanç elde etmek zorlaşmakta, hatta bazıları doğruluktan saparak kısa zamanda köşeyi dönme tabir edilen durumlar ortaya çıkmakta, bu ise toplumdaki sosyal adaleti ve içtimai barışı bozmaktadır.
Bazen bu durum o kadar ileriye gider ki, kitlesel ayaklanmalar, isyanlar, ihtilaller ortaya çıkmaktadır ki fertlere ve toplumlara bu olaylar çok ağır zayiatlar verdirmektedir. Katliamlar, gerekçesiz ölümler olmakta, derin acılar ortaya çıkmaktadır. İşte bunların önlenmesi ancak sosyal adalet denilen eşit paylaşıma, adil bölüşüme dayalı doğru ve dürüst bir yaşam tarzıdır. Yoksa hak ve adalet duygusunu kaybeden, doğruluktan uzak bir yaşayış tarzı toplumda ekonomik yönden güç olarak farklılıklar yaratmakta, bu ise “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” sözünün gerçekliği olan, özel mülkiyete, sermayeye ve varlığa karşı kitlesel ve olumsuz olaylara sebep olur. Sonuç yıkımdır.
İşte İslam, doğruluk, dürüstlük, haklılık ve hakkaniyet denen ölçüler koyarak bu haksızlıkları ve taşkınlıkları önlemeyi amaçlamaktadır. Bu hal görüldüğü gibi ufak bir zehirli dikenin insanın vücuduna batması, onun kale alınmaması sonucu kangren olan uzvunun kesilmesine, belki de vücudun tamamının mahvına, yani ölüme sebep olmasına benzer. Unutmamalı ki, korkunç yangınlara bir kıvılcım sebep olur. Anında müdahale bir avuç su ile o kıvılcım söndürülür. Eğer müdahale olmazsa o yangına denizin suyunu döksen su benzine dönüşür (su ayrışır) söndürücü özelliği kaybolur. Aynen toplumsal hareketler de böyledir. Demek ki bu korkunç neticeler başımıza gelmeden fertleri ve toplumu hatta toplumları doğruluk, dürüstlük, bölüşüm ve paylaşımda adalet bilgileri ile bilinçlendirmeliyiz ki bu olaylar olmasın.
Hulasa; doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık ve adil davranışlar Allah’ın birliğine, iman esasına dayanan, İslamın en büyük ahlaki akidelerinden birisi doğruluk ve dürüstlüktür.
Nerede ve nasıl olursan ol, doğruluktan ayrılma insanın ve insanlığın huzuru, toplumun tüm fertlerinnin aynı duyarlılığı göstererek doğru olmaları, doğruluktan ayrılmamalarına bağlıdır.
Doğruluk insanın vicdanını geliştirir, onu melek gibi yapar. Eğrilik ise insanın vicdanını karartır. Haram mefhumunu ortadan kaldırır onu şeytanlaştırır. R.SAV. efendimiz ümmetlerin ahlakı bozduğu zamanda doğruluktan ayrılmayan kimse için yüz şehit sevabı vardır buyurarak konunun değerini ve ecrinin çokluğunu ifade ederken işin güçlüğüne de işaret etmiş oluyor. İyi veya kötü istendikten ve çalıştıktan sonra başarılamayacak iş yoktur. “Zor iş yoktur, zaman alır” sözü bunu anlatır.