Yaşam için vazgeçilmez doğal kaynak olan su olmadan canlıların hayatlarını devam ettirmeleri olanaksızdır. Dünyanın yüzde 71’i sularla kaplı olup su miktarının yüzde 97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, yüzde 2,5’i nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Dünyadaki toplam su tüketiminin yüzde 73’ü sulamada kullanılmaktadır. Nüfus artışı sonucu 300 yıl öncesine kıyasla günümüzde 45 kat daha fazla su kullanılmaktadır. Sanayi devrimiyle birlikte artan fosil kaynak tüketimi, arazi kullanımındaki değişiklikler ve ormanların tüketilmesi gibi insan etkinlikleri atmosferdeki sera gazı birikimlerini hızla arttırmış, küresel ısınma sürecini başlatmıştır. Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim değişikliğine yol açabilecek artışı ifade ederken, iklim değişikliği belirli bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki değişimleri ifade etmektedir. Sanayi devriminden sonra atmosferde CO2’in iki katına çıkışı, 2030’a kadar olası iklim değişikliklerinin olacağını işaret etmektedir. İIk göze çarpan değişim “sıcaklık artışları” olacaktır. Önlem alınmadığında, 21. yy. sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 °C artacağı tahmin edilmektedir. Sıcaklık artışıyla oluşan küresel ısınma; kuraklık, hidrolojik döngünün değişmesi, su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma, temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu, deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi, aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış, yağış miktarı ve rejiminde değişiklikler, yangınlar gibi sorunların da kaynağını oluşturmaktadır. 20. yy’da deniz seviyesinde 0,1-0,2 m yükselme gerçekleşmiş olup 2100 yılına kadar 50 cm yükselme öngörülmektedir. Günümüz dünyasında küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından olan “su kaynaklarının azalması” yaşamı engelleyecek boyutlara ulaşmaktadır. Su kaynaklarında azalma, orman yangınları ve bunlara bağlı ekolojik bozulmalar olacaktır. Akarsu havzalarındaki yıllık akımlarda oluşabilecek azalma sonucu kentlerde su sıkıntıları başlayacak, su gereksinimi artacaktır. İklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarındaki azalma tarımsal üretimde olumsuz etki yapacaktır. Kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak yıllık ortalama sıcaklığın artması çölleşme, tuzlanma ve erozyonu arttıracaktır. Mevsimlik kar ve kar örtüsünün kapladığı alan azalacak, karla örtülü dönem kısalacaktır. Kar erimesinden kaynaklanan akış zamanı ve hacmindeki değişiklik su kaynakları, tarım, ulaştırma ve enerji sektörlerini olumsuz etkileyecektir. Ayrıca küresel ısınma buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim kuşaklarının kayması gibi değişikliklere de neden olacaktır. Su kaynaklarının azalmaya başlaması enerji üretme potansiyelinde değişikliklere neden olacaktır. 2070’lerde akarsuların enerji üretme potansiyelleri Akdeniz bölgesinde yüzde 20-50 arasında düşerken, Kuzey ve Doğu Avrupa’da yüzde 15-30 arasında artacağı öngörülmektedir. Suyun azalması tarım alanlarında tuzlanmayı, çoraklaşmayı artıracak verim elde etmek uğruna kullanılan aşırı gübre ve pestisitler de su ve toprak kirlenmesi miktarını artıracaktır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği su kaynaklarının yalnız miktarını değil kalitesini de etkileyecektir. Su kalitesi sorunları da insan sağlığını ciddi boyutlarda etkileyeceği ve su arıtımı gereksinimini arttıracağından ülke ekonomisine ek yükler getirecektir. Son yıllarda kişi başına düşen tarım arazisinde azalmalar gözlenmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu azalış yüzde  14,3 iken, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 40’tır. Kişi başına düşen tarım arazisi 2050’de küresel ısınmaya bağlı olarak yüzde 35 azalacaktır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yağış rejimleri üzerinde yarattığı etkinin en önemli olumsuz sonuçlarından biri “kuraklıktır”. Daha önceden yağış alan bölgelerde daha fazla yağışın olacağı, kuraklık olan bölgelerde ise bu sorunun daha da artacağı tahmin edilmektedir. Bu durum çok sayıda insanı açlık ve susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktır. Kişi başına düşen su miktarı ve su potansiyel hacmi oranları su kaynağı sıkıntısının göstergelerinden bazılarıdır. Bir ülkenin “su zengini” sayılabilmesi için ortalama 10.000 m3/yıl kişi başına su potansiyeline sahip olması gerekir. Bir ülke veya bölge kişi başına 1700 m3/yıl’lık su miktarına sahip değilse, “su sıkıntısı” sorunu olabilmektedir. Su potansiyeli 1000 m3’ten az ülkeler “su fakiri” ülkeler olarak kabul edilmektedir. Dünyada kişi başına düşen su miktarı 800 m3/yıl olup, dünya nüfusunun üçte biri temiz sudan yoksun yaşamaktadır. ÖTürkiye’nin kişi başına düşen su miktarı 1375m3/yıl ,su potansiyeli 2772m3/yıl civarlarında olup bu rakamlar ülkemizin sınırlı miktarda su varlığına sahip olduğunu göstermektedir. Yeraltı suyu, özellikle kurak ve yarı-kurak bölgelerdeki kırsal alanlarda içme ve kullanma suyunun belli başlı kaynağıdır. Akiferin beslenmesi yağışlar, ırmaklar ve göller tarafından gerçekleştirilmektedir. Günümüzde en büyük küresel sorunlardan biri olarak karşımıza çıkan küresel ısınma ve iklim değişikliği, küresel çözüm arayışları ile birlikte acil önlemler almayı gerektirmektedir. İklim değişikliğinin kuraklık, kıtlık, göç gibi etkileri de göz önüne alındığında sorunun yalnızca çevre sorunu olmadığı,aynı zamanda ekonomik ve uluslararası işbirliğini gerektiren önemli sorun olduğu görülmektedir . Küresel ısınma doğanın dengesini bozan ve tüm canlıların yaşamı için tehlike yaratan önemli sorun olup, doğanın canlı yaşamının devamlılığının korunması için en kısa sürede gerekli önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Küresel ısınmanın su kaynaklarına etkide bulunması kaçınılmazdır. Günümüzde insanların çoğunluğunun su sıkıntısı çektiğini düşünülürse, tehlikenin boyutlarının ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Hayatın kaynağı olan su, iklim değişikliklerine karşı gerekli önlemler alınmadığında dünyanın en önemli sorunlarından biri olacak, kurak ve yarı kurak alanlarındaki su kaynakları sorunlara yenilerini ekleyerek su gereksinimi artacaktır. Küresel iklim değişikliğine karşı yapılması gereken ilk husus, su kaynaklarının planlı ve verimli kullanılmasıdır. Dünyadaki su dengesinin korunması ve ekolojik dengenin korunmasıyla iklim değişikliğin etkilerinin geciktirilmesi için insanların bilinçlendirilmesi gerekir. Sanayileşme ve nüfus artışının sonucu olan su kirliliği ile etkin olarak mücadele edilmelidir.İklim değişikliğinin oluşumunda her ne kadar gelişmiş ülkelerin payı daha fazla olsa da, sorunun etki alanı gelişmiş ülkelerle sınırlı kalmamaktadır. Bu nedenle iklim değişikliği küresel sorundur ve ancak küresel çabalarla çözümlenebilir. Küresel ısınmayla ilgili ülkelerin üzerine en çok yoğunlaştıkları Kyoto Protokolüdür. Kyoto Protokolü ana hedef fosil yakıtları azaltarak dünyadaki ısınmayı durdurmak olan ön antlaşmadır. 1996’da kurulan Dünya Su Konseyi’nin amacı suyla ilgili etkin koruma, kalkınma, planlama, yönetim ve kullanımın kolaylaştırılması gibi yaşamsal konulara yönelik bilincin ve duyarlılığın, yaşamın yararı temelinde ve sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde bütün yönleriyle ve en yüksek düzeydeki karar mekanizmalarıyla dahil bütün düzeylerde arttırmaktır. AB su politikasının hedefleri; yerüstü ve yeraltı sularının bütüncül olarak korunması, 2015’te direktiflerde belirtilen su kalite kategorilerine bağlı olarak suların iyi duruma gelmesinin sağlanması, nehir havzalarının bütünleşik yönetimleri, su kalite standartlarının ve salınım kontrolünün birlikte değerlendirilmesi, vatandaşların su yönetimine katılması, suyun kullanımında talebin yönetilmesi, suyun doğal döngüsünün göz ardı edilmemesi şeklinde sıralanabilir.