Türkiye 2053 yılında net sıfır karbon hedefini açıklamış olsada, insan sağlığı, iklim değişikliği, iklim değişikliği kaynaklı sağlık sorunları ve sağlık maliyeti üzerinde ciddi olumsuz etkileri olan kömüre dayalı enerji üretimini sonlandırmak için yeterli adımlar atmamaktadır. Araştırmalar, 1990-2020 yılları arasında Türkiye'de kömüre dayalı elektrik üretiminin yüzde 459, elektrik sektörü kaynaklı sera gazı emisyonlarının ise yüzde 323 oranında arttığını göstermektedir.
2038 yılı, sera gazı emisyonlarının zirve yapıp düşüşe geçmesi gereken “pik yıl” olarak belirlenmiştir. Ancak yapılan analizler bunun mevcut sera gazı emisyonlarında yüzde 30'dan fazla bir artışa neden olacağını göstermektedir.
Her ne kadar birçok yeni kömür projesi rafa kaldırılmış olsa da, yeni kömür alanların madenciliğe açılması ve yerli kömüre dayalı elektrik üretiminin artırılmasına yönelik planlar da devam etmektedir.
Türkiye’nin insan sağlığını, iklimi ve ekonomiyi korumak için kömürden çıkması gerekmektedir. Bilim, kömürden elektrik üretmenin yarattığı büyük sağlık sorunlarını şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye'de elektrik üretimi için kömür yakılması sonucunda her yıl hava kirliliğine bağlı 5.000 erken ölüm meydana gelmektedir. O nedenle kömür ve diğer fosil yakıtların yakılmasının sağlık üzerindeki etkilerine dair endişeler artmaya devam etmektedir.
DSÖ 2021 yılında, bu çok ciddi sağlık etkilerini göz önünde bulundurarak, fosil yakıtlardan aşamalı olarak çıkılması gerektiğine vurgu yapmıştır.
2022 yılında 180'den fazla sağlık kuruluşu ve DSÖ, fosil yakıtların yayılmasını
önlemeye dair yapılacak bir anlaşmayı desteklediklerini dile getirmiştir.
Bununla birlikte, kömür, petrol ve gaz yakmanın tetiklediği iklim değişikliği, insan sağlığının sosyal ve çevresel belirleyicilerini (temiz hava, güvenli içme suyu, yeterli gıda ve güvenli barınak) etkilemektedir.
İklim değişikliğinin, 2030 ile 2050 yılları arasında dünya genelinde yetersiz beslenme, sıtma, ishal ve sıcak stresinden kaynaklanan yaklaşık 250.000 ek ölüme neden olması beklenmektedir. Ayrıca iklim değişikliğinin insan sağlığına doğrudan verdiği zararın maliyetinin 2030 yılına kadar yılda 2 ile 4 milyar ABD doları arasında olacağı tahmin edilmektedir. Sağlık altyapısı zayıf bölgeler bu durumdan en çok etkilenenler olacaktır.
Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL), “Kronik kömürü iyileştirmek Türkiye 2022 raporu”
yayınladı. Bu raporda, Türkiye işletmedeki kömür yakıtlı termik santralleri lisans tarihleri sonuna kadar çalıştırmak yerine "2030 kömürden çıkış" politikası sayesinde önlenebilecek sağlık sorunları ve maliyetleri şu şekilde tahmin edilmektedir. Türkiye 2030 yılına kadar kömürden çıkmayı tercih ederse, 102.601 erken ölüm önlenebilir. Bu rakam her yıl Türkiye'de trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin 20 katından fazladır. Türkiye’de her yıl 436.000 kişi bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle, 160.000 kişi dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle, 80.000 kişi de tümörler nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Bu sonuçlara bakıldığında 2030’a kadar kömürden çıkış sayesinde önlenecek erken ölüm, Türkiye'de tümörlere bağlı yıllık ölümlerden daha fazladır.
2020 yılında Türkiye’nin sağlık harcaması 250 milyar TL olarak gerçekleşti.
2030'a kadar kömürden çıkma patikası tercih edilirse, Türkiye'nin 12.5 yıllık sağlık harcamasına eşdeğer sağlık maliyeti önlenebilir. Sağlık ve Çevre Birliğinin hazırladığı raporda bu sonuçlar kömüre dayalı termik santral olan iller bazında ayrı ayrı hesaplanmıştır. Kömürlü termik santraller üretim lisansları bitene kadar çalıştırılması yerine 2030 yılına kadar kapatılması sayesinde;
Çanakkale’deki her 100 erken ölümden 90'ı, İskenderun körfezinde her 100 erken ölümden 86'sı, Kütahya’daki her 100 erken ölümden 88'si, Maraş’taki her 100 erken ölümden 83'ü, Muğla’daki her 100 erken ölümden 88'i, Zonguldak’taki her 100 erken ölümden 88'i önlenebilir.
Bu ölümlerin önlenmesi sonucu ise kümülatif sağlık maliyetleri Çanakkale’de yüzde 87, İskenderun körfezinde yüzde 82, Kütahya’da yüzde 82, Maraş’ta yüzde 80, Muğla’da yüzde 84, Zonguldak’ta yüzde 85 oranında düşebilir.
Araştırma kurumları tarafından Kasım 2021’de yayınlanan yeni bir çalışma, Türkiye’nin 2053 net sıfır karbon hedefine ulaşması için, fiyatlandırma mekanizmasının kurulması ve kömür sübvansiyonlarının kaldırılması gibi politikalar uygulandığı takdirde, 2030 yılının Türkiye'nin kömürden çıkışı için en uygun maliyetli yıl olduğunu ortaya koymuştur. Aynı araştırmaya göre, kömürden çıkışın 2035 yılına ertelenmesi durumunda Türkiye’nin 2053 karbon nötr hedefini gerçekleştirmesi zorlaşmaktadır. Dünya Bankası tarafından 2022'de yayınlanan bir başka araştırma ise, yeni kömürlü termik santrallerin artan elektrik talebini karşılamak için gerekli olmadığı gibi en düşük maliyetli seçenek de olmadığını belirtmektedir.
2053 yılında net sıfır karbon hedeflerine ulaşılabilmesi, erken ölümlerin önlenebilmesi, kümülatif sağlık maliyetlerinde düşüşler sağlanabilmesi için bilimin önerdiği bazı uygulamalar şunlardır: Nüfusun sağlık durumu ile yerel düzeyde hastalık vakalarına ilişkin istatistikler kamuya açılmalı; Mevcut kömürlü termik santraller için en geç 2030 yılı olmak üzere kapatılma tarihleri belirlenmeli ve yeni kömürlü termik santral inşa edilmemeli; Sağlık ve çevresel etki değerlendirmeleriyle birlikte kısa ve uzun vadeli analizler ile yerel ve sınır ötesi etkileri de içeren, ekonomik maliyet fayda analizlerine dayanan bilinçli enerji seçimleri yapılmalı; Elektrik sektörü kaynaklı emisyonları raporlayarak şeffaflık artırılmalı ve bilimsel değerlendirmelere olanak sağlanmalı; Büyük yakma tesislerinden kaynaklanan emisyonlarla ilgili veriler kamuoyuna açık hale getirilmeli, bağımsız araştırma ve değerlendirmelere olanak sağlamak için veriler Avrupa Kirletici Salımı ve Taşıma Kayıt Yönetmeliği raporlanmasını da kapsamalı; Ekonomi, enerji, çevre mevzuatları ve stratejileri birbirleriyle ilişkilendirilerek enerji sektörü planlaması geliştirilmeli, uzmanların ve halkın katılımına izin verilerek şeffaflık artırılmalı; Sürdürülebilir yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu modelleri tercih edilmeli; Sağlık kurumları ve uzmanların kömür ve enerji üretiminin sağlık üzerindeki etkileri ve maliyetleri hakkındaki tartışmalara katılımları, halka açık toplantılarda bilimsel kanıt sunularak arttırılmalı; Halk sağlığı alanında kazanımların önünü açmak ve enerji dönüşümünü hızlandırmak için hava kalitesi iyileştirme çalışmalarının ve iklim eylemlerinin önü açılmalı; Varlıklı ve yoksul her ülkenin iklim değişikliğinden etkilendiğini vurgulayan Lancet Geri Sayımı yayınları paylaşılmalı; Ekonomi ve sağlığa ilişkin gündemlerde, kömüre dayalı enerji üretiminin gerçek maliyetleri vurgulanmalı, kömürün ödenmeyen sağlık faturasına dair halk bilinçlendirilmeli;
Sağlık Bakanlığı gibi kamu kurumların temiz hava, kömür kirliliğini azaltmayı ve kömür kullanımını sonlandırılmayı amaçlayan enerji ve iklim politikalarına katkı sunması gerekir.