Seküler bir yaşam biçimini benimsemiş, Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı “Tahtacı Türkmen” kültürüne mensup çok güzel bir çevreye, güzel bir aileye doğdum. Yaklaşık 16-17 yaşıma kadar bu iklim ve bu çevre de bulundum. Gençlik yıllarım ise çok şeyler öğrendiğim, yetişmemde büyük katkıları olan, Milliyetçi Ülkücü camianın tarihinde ön saflarda bulunan, tüm Türkiye’nin yakından bildiği saygıdeğer “SAZAK” ailesinin yanında geçti. Daha sonra ise, kaderin çok güzel bir cilvesi, tanımaktan büyük mutluluk duyduğum, muhafazakâr dindar bir yaşam biçimini kendine rehber edinmiş “SAĞCAN” ailesine damat oldum. Şüphesiz ki; birbirinden farklı, birbirine giderek yabancılaşan bu farklı mahallerde bulunmuş ve tanımış olmam Yüce Rabbimin bana verdiği bir şans diye düşünürüm hep. Çünkü; farklı camiaları tanıyor olmak, son zamanlarda giderek kamplaşan, her değerin bir mahallenin tekelinde olduğunu sanan, kendi mahallesi dışında herkesi öteki gören bir anlayışa karşı, toplumun birliğini ve beraberliğini savunma, bu kutuplaştırıcı dilin karşısında durma refleksini veriyor insana.
HER MAHALLE BENİM!
Bu İlahi şansın, elbette tarihi bir sorumluluğunu da hissederim hep omuzlarımda. Seküler mahalle de, Muhafazakar mahalle de, Milliyetçi mahalle de benim derim. Bu farklı mahallelerin her birin de yaşanmışlıklarım, sevdiklerim, saydıklarım, anılarım, emeklerim değerlerim kısaca hayatımın özeti var benim. Hal böyle olunca, hangisi “Öteki Mahalle” olabilir ki bir insan için. Dilim de hep birlik türküleri bu yüzden. Bu yüzden üzerine titreyişim bu güzel vatanın. Bu yüzdendir uğruna “Bir Sevdasın Türkiyem” türküsünü yakmış olmam. Ayrılık gayrılık ateşine odunum nasıl olsun ki? Her mahalle benimken hangi mahalleye düşmanlık besleyebilirim ki? Yunusları Mevlanaları yetiştirmiş bu kadim topraklarda fitne fesat yaymaya, bu güzel Milletin arasına nifak sokmaya nasıl kıyabilir vicdanlı bir insan?
ORTAK MÜŞTEREKLERİMİZ YOK MU?
Öyle ki; dini hassasiyeti ön planda muhafazakârca yaşayan biri, niye gerici yobaz öcü diye görülmekte bir kesimce? Öte yandan, laiklik hassasiyetli veya seküler yaşamı benimsemiş biri, niye adeta dinsiz kitapsız damgası yeyivermekte karşı mahallenin bazı sakinlerince? Vatan Bayrak sevdalısı bir mahallelime ırkçı faşist ithamını neden vurur bi başka kesim? Bunlar çok büyük yanlışlıklar hatta haksızlıklar değil mi? Elbette ki sözüm; bu tarz düşünenleredir. Bu değerleri ideoloji haline getirip, kendinden başka herkesi düşman görüp, kutuplaşma değirmenine su taşıyanlara, birliğimizi beraberliğimize dinamit kayanlaradır. Gayrı her mahalleyi olduğu gibi, kendince, kendi değerlerince, önyargısız kabul edebilmeyi tekrar öğrenmenin vakti gelmedi mi? Konuşmayı, dinlemeyi anlamayı ne zaman becerebileceğiz? Toptancı yaklaşımları bi kenara bırakıp, ortak müştereklerde ne zaman buluşabileceğiz? Kendi eğilimlerimizi mutlak doğru görüp, en doğru fikirlere sahip olduğumuzu sanarak, bunun dışında her fikri, her mahalleyi “öteki” yanlış yolda” “hizaya çekilmesi gerekenler” olarak algılama hastalığından ne zaman kurtulacağız?
Selam ve Muhabbetle…