Oldum olası sevmediğim, yanlış bulduğum dile getirilmesini dahi hayretle karşıladığım atasözlerimizden birisidir. “Devletin Malı deniz, yemeyen domuz”. Nüfusumuzun büyük çoğunluğu Müslüman olan (ki; ahlakın dini inançla bir ilgisi bulunmadığını düşünenlerdenim) bu Cennet Vatanımızda, bu atasözünün, toplum yaşamımıza nasıl yerleştiği hakikaten araştırmaya sorgulamaya değer nitelikte bir olaydır. Konu hakkında; “Beytülmala el sürülmez”, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” ve daha birçok olgun, erdemli, duyarlı ve ahlaklı atasözleri üretmiş, içselleştirmiş, toplum yaşamına, kültürel iklime egemen kılmış Aziz Milletimizin, Devletin malını deniz kadar tükenmez görüp, ondan yemeyenleri domuza benzetmesi akıl alacak iş midir?
Sözün doğrusu, olması gerekeni şüphesiz ki; “Devletin malı deniz, bir kuruşunu dahi yiyen domuz” şeklindedir. Öyle ki; Kültürel kodlarımızda Devlet malına bakış açımızın ne denli “hassas” olduğunu gösteren tarihte onlarca ibretlik örnek bulunmakta ve anlatılagelmektedir. Bu konuda ki hassasiyet öyle boyuttadır ki, Sevgili Peygamberimizin bir gün zekat olarak toplanmış ve fakir fukaraya dağıtılmayı bekleyen hurmalardan birini ağzına koyan gül kokulu torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in “Kamuya ait ve herkesin hakkının olduğu” gerekçesiyle hurmayı ellerinden aldığı ve biricik torunlarına kendisine ait hurmalardan verdiği rivayet edilir.
Ahlaki normların belli bir inançla tabii ki bir ilgisi yoktur. Lakin; Kur-an terbiyesi, Kur-an vicdanı olan, Hz. Peygamberimizin yüksek şahsiyetli, ahlaklı, erdemli yaşamını rehber edinmiş, Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş pınarından beslenen, Bilge Kağan, Alparslan, Fatih, Atatürk gibi nice dâhileri tarihe kazandırmış Aziz Türk Milletinin, atasözü “Devletin malı deniz yemeyen domuz” değil, “Devletin malı deniz, bir kuruşunu dahi yiyen domuz” şeklinde olmalı, zihinlere ve gönüllere bu şekilde kazınmalıdır.
Sevgi ve Muhabbetle…