Kıymetli Aydın Ses Gazetesi okurları merhabalar,
Çöl ve deniz yan yana. Yakıştıramadığımdan olsa gerek, Büyük Sahra Çölünün, batıda Atlas Okyanusu’nun, doğuda Kızıldeniz’in hemen kenarından başlaması, her zaman dikkatimi çekmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalara göre Büyük Sahra, 34 milyon yıl önce tıpkı Amazon ormanları gibi, yağmur ormanlarıyla kaplıymış. Ancak zaman içinde, tıpkı günümüzde olduğu gibi, bir yandan insanoğlunun tahripkâr davranışları (ekseriyeti arazi kazanmak amacıyla çıkarılan orman yangınları) ve peşi sıra yaşanan iklimsel değişimler nedeniyle bugünkü halini almış.
Nedir bu sessizlik?
Bu topraklar, savaş ve işgal dönemlerinde dahi, bu kadar çok sayıda orman yangını görmedi. Sadece birkaç günde, nerdeyse bine yakın orman yangını çıktı.
Medyaya yansıyan açıklamalara bakarsak, orman yangınlarının nerdeyse tamamı, enerji nakil hatlarındaki kısa devre oluşumlarından kaynaklanmış; ya da failleri meçhul. Tamam, rüzgârlar şiddetli esiyor ve yangınları büyütüyor. İyi de orman fakültelerinde öğrettiğimize göre, basit bir yanma olayının bile gerçekleşmesi için, yangın üçgenini oluşturan üç temel unsurun (1- Oksijen, 2- Yanıcı madde ve 3- Yakıcı unsur) mutlaka bir araya gelmesi şarttır. Diyelim elektrik telleri artan mevsimsel sıcaklıklarla genleşip uzuyor ve sarkıyor. Sarkan teller, şiddetli rüzgârlarla birbirine değip kısa devre yapıyor ve alev oluşuyor. Alev yere düşüyor, yerdeki ot, çalı, çırpı, her türden yaprak ve özetle ince yapılı yanıcı maddeleri tutuşturuyor. Sonrası malum. Suçlu da bulunmuş: Şiddetli esen rüzgârlar.
ACABA!?
Rüzgâr yapmaz demiyorum. Akılsız rüzgârın yaptığını, iki ayaklı, kötü niyetli hem de akıllılar yapamaz mı? Yaparlar, hem de en kısa zamanda, peş peşe, birkaç yerde. Enerji nakil hatlarına rüzgârın yaptırdığını, kötü niyetli iki ayaklılar yaptırınca, failler de meçhul olmaktan çıkıyor.
Dostlar yanan ormanlarımız değil. Geleceğimiz.
Ve en kötüsü de neleri kaybettik bilmiyoruz.
Biliyorsunuzdur, sadece ilaç hammaddesinin en az yüzde 60-70’i ormanlardaki canlı ve cansız varlıklarda saklı. Saklı dedim. Zira henüz hem ne olduklarını hem de nerelerde bize lazım olacaklarını BİLMİYORUZ!
Silvikültür (orman yetiştirme) disiplininde bir kural vardır: Kuzey Yarım Kürede, Mayıs - Haziran -Temmuz – Ağustos aylarında (güney yarım kürede Kasım - Aralık - Ocak - Şubat) ölçülen ortalama bağıl nem yüzde 50 veya daha fazlaysa, dört aylık toplam yağışın 50 mm olması, mevcut orman vejetasyonunun varlığını sürdürebilmesi için yeterlidir. Ortalama bağıl nem yüzde 50’den küçükse, toplam yağış en az 100 mm olmalıdır. Aksi halde, ormansızlaşma, insanoğlunun kendi yazdığı kaderi olur.
81 ilimiz için yaptığım bir çalışmada, İzmir, Karaman ve Şırnak ilerimiz için bağıl nem yüzde 50’den küçük, yağış değerleri 100 mm ve biraz fazla çıktı.
Yani, bu üç ilimizde legal ancak tekniğe aykırı ya da çok karşılaştığımız gibi, illegal müdahaleler sonrası oluşan açıklıklarda, orman örtüsü yeniden kurulsa bile, yangın öncesi var olan biyolojik çeşitlilik, zaten hiçbir zaman yeniden tesis edilemeyecek, kurulan yeni orman ekosisteminin varlığını sürdürmesi ise zorlaşacaktır. Çünkü her üç ilimiz de hassas ekosistemlerden meydana gelmiştir. Korumadığımız takdirde, ormansızlaşma ve takiben Kızıldeniz kenarındaki “Sahara” gibi, Ege Denizi kenarında bizim de bir çölümüz olur gari!
Yangın bir felaket ise, yangınla mücadele savaş, alev savaşçılarından ebediyete göçenler inşallah şehittir. Evet şehitlerimiz var. Ulusumuzun, meslektaşlarımızın ve ateş düştüğü yeri yakarmış, ailelerinin başı sağ olsun. Allah sabırlar versin.
Evet. Onlar vazifelerini yaptılar. Vatanım Türkiye diyen yaşayanlar olarak, biz ne yaptık?